Haziran ayına birkaç gün kala güney sahillerimizde deniz sevdalıları soyunup dalgalı sevdiğinin kollarına kendini bırakırken, aynı gün Erzurum’u öpen kar dağlarda izini bırakarak gitti.
Ve son günlerde Erzurum’un ekâbir takımı her fırsatta Erzurum’un çok geliştiğini ballı dilleriyle ve kaymaklı cümlelerle anlatırken, Orhan Bozkurt da Sosya-Ekonomik Gelişmişlik Araştırması’nın listesindeki Erzurum’un 59. sırada olduğunu belirten haberi yazıyordu.
Ve de İstanbul’da bir maç sonrası polisin karşısındaki eli bıçaklı biri, silahı kendisine doğrultmuş olan Emniyet görevlisine, “sıkıyorsa sık,” anlamında diklenirken, birkaç gün sonra Erzurum’daki 80 Emniyet görevlisi Bağbaşı’nda suyuna sahip çıkan insanlardan şikayetçi oluyordu.
Ve yine Başbakanımız her kadının kaç çocuk doğurması gerektiğini söyledikten sonra, doğuranların da asla sezeryanla doğurmamalarını isterken, Erzurum’da her durumda Başbakan’ın sözünden çıkmayan muhterem de hastanenin birinde karısını sezeryanla doğuma hazırlayan doktorlara seğirtip, “durun, sezeryanla olamaz,” dese.
Kadın şaşkın şaşkın baktıktan sonra sorsa.
“Niye?”
Adam, yasaktan ve günahtan kaçarcasına, “Başbakanımız istemiyor,” diye bağırsa.
Bunu duyan doktorlar telaşla önce hastanedeki mescide koşup iki rekat namaz kıldıktan ve bundan önceki yaptıkları sezeryanlar için af diliyerek tövbe ettikten sonra, hemen ardından hastanenin girişine “burada sezeryanla doğum yaptırılmaz,” levhasını astırsalar!
Ve doğurmak için çabalayan kadın dünya değiştirse!
Adam da, Recep ve Tayyip olan iki çocuğuna son kardeş olarak gelene de Erdoğan adını koysa!
Sağlık Bakanımız Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı olsa; şimdiki Büyükşehir Belediye Başkanımız da bakan olsa… Ve bu döngü böyle devam edip gitse!
Abartıyor muyum yani!
Olamaz mı?
Niye!.. Erzurum’un ve Erzurumlunun kalkındığına inanıyorsunuz da; devletin polisinin güçlünün yanında değil, mağdurun yanında olduğunu söylüyorsunuz da!.. Biz inanıyoruz da siz niye inanmıyorsunuz buna!
Erzurum'un yukarıda belirttiğimiz araştırma sonucunda 59. sırada olduğunu öğrendik.
Bir de kalkınmanın eskiyi yıkıp yeni şeyler yapmakla değil, fabrikalar ve üretime dönük işyerleri açmakla olduğunu öğrensek..
Ve gelişmenin de alışveriş merkezlerinde ağızlarındaki sakızı patlatarak, ellerindeki telefonla mesajlaşarak aval aval gezen gençlerle olmayacağını anlasak…
Bilginin sadece kitaplardan edinildiğini kavrasak…
Akşam evine gidenlerin elinde gazete, gençlerin koltuğunun altında bir kitap görsek… İşte o zaman gelişmekte olduğunu anlarız bu şehrin!
Yoksa, kar yağsın da kâr edelim, diye yola çıkanlarla yol alınır mı hiç!
Kar bu, kiminin damına yağıyor, kiminin canına!
Kar güzel şey; ama bir kârını bilene, bir de kaymasını bilen kaypaklara!
Adam geminin güvertesinde kıçını yere koymuş, kendi dünyasına dalıp gitmiş. Çıkan rüzgârla sallanan gemi adamın birkaç santim kayarak yer değiştirmesine neden olmuş. Bir şimdiki yerine, bir de önceki bulunduğu yere bakmış ve övünerek mırıldanmış.
“Neredeydim, nereye geldim!”
İşte Erzurum’un ahvali budur padişahım!
İster sezeryan, ister normal doğum; ne fark eder ki doğuda doğan ve doğuran için!
Ne kaleminiz ver nede kelamınız.. ne yazdığınız okunası nede fikriniz aydın.. sizler nesli tükenmeye yüz tutmuş "dağ-daşlı" memleketin hastalıklı çocukları.. "GELİŞME" yi alışveriş merkezilerinde arayacak kadar hayattan zamandan mekandan bihabersiniz. Yoksa "AĞIZDAKİ SAKIZLARI PATLATAN GENÇLER" sizin değilmi? Duvar kovuğundan, kapı aralığından yada kaymasını bilen KAYPAKLARDAN düşmedi ya bu gençler.. Kimin eliyle verilmişse, nasıl ve nerede üfleneceği söylenmiş DÜDÜKLERİNİZ hangi PADİŞAHINIZ ı memnun edecekse...ne olur Allah aşkına bırakın artık bu memleketi alet etmeyin kokuşmuş fikirlerinize.. Elinizde yıllanmış TERBIYELER, dilinizde DEHHHH nağrası, ama artık zorlamayın gitmiyor araba..