Erzurum'un Pasinler ilçesinin, Büyükdere köyünde dünyaya geldi. Çocukluğu, yoksulluk, fakirlik ve sefillik içinde geçerken ,bir el onu aldı, Başkentin o karmaşık, o puslu, 10 yaşındaki bir çocuk için kocaman ve görkemli, aynı zamanda acımasız dünyasının içine çekiverdi.
O el, ağabeyisiydi ve hiç olmazsa bir meslek sahibi olsun diye, çalıştığı iş yerinde, yanına aldı. Ona kol kanat gerdi, Evini, ekmeğini, bölüştü, suyunu paylaştı. Karakoç'un tam, yüzü gülecekti ki, o ağabeyisi de genç yaşında bu dünyadan göçüp gitti.
Yine yapayalnız, yine öksüz kalmıştı. Dünya bir kez daha başına yıkılmıştı. Çaresizlikten kıvranırken,ağabeyisi ile birlikte çalıştığı iş yerinin sahibi, onu bağrına bastı. Sonra bir radyo sanatçısı... Radyo sanatçısı ona bir güneş gibi doğdu.
Hayalindeki okulu okumayı bıraktı, onların yardımıyla yeniden hayata tutundu. Yıl 1965 ti. Amatör olarak yaklaşık 10 yıl çalışacağı Ankara sahneleri onu bekliyordu. Genç bir sanatçı olarak, şimdi Ankara düğün salonlarının aranılan bir ismiydi.
Anadolu'nun o güzelim havalarını, uzun havalarla süsleyerek ve o türküleri Davudi sesinde daha da güzelleştirerek, şöhret merdivenlerini ağır ağır çıkıyordu.
Ve.. Erzurum'un Pasinler ilçesinin Büyükdere köyünden, Başkent'in orta yerine, yeni bir yıldız doğuyordu. Karayağız, yakışıklı bir delikanlı, adeta tozu dumana katarakyükseliyordu. Onun okuduğu uzun havalar, Başkentte dalga dalga yayılıyor, herkesi kendine hayran bırakıyordu.
Birgün kader onun yolunu, 06 Ankara Gazinosu ve Belkıs Akkaleyle kesiştirdi. Bu olay da hayatının dönüm noktalarından biriydi ve artık profesyonel olarak sahne alacaktı.
Yetmişli yılların o çalkantılı dünyasında, Başkent şimdi iki ismi konuşuyordu, Bahattin Karakoç ve Atakan Çelik. Her yerde boy boy afişleri, her yerde hayranlar ordusu vardı.
Öyle ki Hüsamettin Subaşı onu kulisinde ziyaret ediyor, başarısı için moral veriyor, onunla sohbet etme zevkine varıyordu.
Artık onun sahne arkadaşları Belkıs Akkale, Müslüm Gürses, Selahattin Alpay, Halit Arapoğlu, Kenan Temiz, Barak Kızı Dilber Ay, Neşet Ertaş, Leyla Ertaş ve İbrahim Tatlıses'ti.
Hiç tanımadığı adamlar,kocaman kocaman çiçekler gönderiyor, sahnesi çiçek bahçesine dönüyordu. Devrin ünlü mekan sahipleri, kendi gazinolarında sahne alsın diye birbirleriyle yarışıyordu. Özellikle onu dinlemeye geliyorlar,podyumunu güllerle ve çelenklerle donatıyorlardı.
Ama o hiç şımarmadı,mütevaziydi, duruşunu ve efendiliğini hiç bozmadı. Hep başı önünde, hep saygılıydı. Radyo sanatcısı olduğunda'da, öyleydi.
Harabat ehlini hor görme Şakir
Defineye malik viraneler var.
Misali, her sanatçının olduğu gibi, onunda ruhunda fırtınalar kopardı.
Duygularını gizleyemez, ağlanacaksa ağlar, sızlanacaksa sızlanırdı. Bu duyguları kaleme almakta bana düştü. Ama, bu duyguları anlatmak o kadar zorki.. Keşke sohbetlerimizde okuduğu, o türküleri, ezgisiyle ,gözyaşlarıyla yazabilen bir kalem icat olsaydı...
Ana'cığına yazdığı:
Ana ana canım ana
Kimsem yok derdim yana
Kötü günler yaşıyorum
Seslen yanan gelim ana.
Diyerek yazdığı Ağıtını okurken, o yanık sese, canmı dayanır, yürekmi dayanır? Ya da;
Bu sevdayı, ben bir düşe benzettim.
Baharımı Boran, kışa benzettim
Ben sevdamı, garip kuşa benzettim
Oda uçtu gitti, dalda bulunmaz.
Satırlarını yazdığı,''Sevda Gelin'' mutlu mudur şimdi? O, Sevda Gelin ki, Bozlak'ları çok hoş okurdu. Onun Bozlak okumasına hayrandı. Onunla Radyoda Bozlak okumak, en büyük hayaliydi. Ama olmadı.
Tavrına hakim olmadığı hiç bir yöreyi okumadı. Okuduğu yörelerin'de hakkını vererek okudu. Maya,Hoyrat, Bozlak, Arguvan, Barak onun sesinde ayrı bir güzellik, ayrı bir lezzet buldu.
Sanat camiasında çok muhteşem bir yeri vardı. Diğer taraftan, kendini halktan hiç ayırmadı. Her zaman halkın arasındaydı, etrafı sürekli sevenleriyle doluydu. Küçükle küçük, büyükle büyük olurdu.
En az 250 adet uzun hava'yı yöresel tavrına göre okuyabilen bu ''Ayaklı kütüphane'' emekli oldu. 65 yıl biriktirdiği bu kadar türkü, bu kadar uzun hava hafızasında,beyninde... Ama o şimdi yapayalnız...
Geçmiş birkaç yazımda yine belirtmiştim. İnsanlar bu dünyadan göçtükten sonra onun arkasından birçok methiyeler dizilir. Vay be ne adammış dersiniz. Ama yaşıyorken kimse kalem oynatmaz. Bence önemli olan onu yaşıyorken yazmak. Hele bu yaşayan çok önemli bir ''Kültürel Miras Taşıyıcısı'' ise, onu yazarım. Belki birileri insafa gelir de sahip çıkar diye. Bu donanımla, bu yükle onu mezara gönderemezsiniz. Onun gelecek kuşaklara aktaracak o kadar çok şeyi var ki?.
Neyse, ben aradan çekiliyor, sözü Sayın Bahattin Karakoç'a bırakıyorum:
ERZURUMLU BAHATTİN KARAKOÇ
Doğum tarihi : 12-09-1951
Doğum yeri : Pasinler, Büyükdere köyü.
TRT Erzurum Radyosu THM Ses sanatcısı. -Emekli-
Ailede 7 erkek kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelmişim. Bizim ailemizde sesi çirkin hiç kimse yoktur. Ağabeylerimin hepsi hafızdı. Hatta bir ağabeyim vardı ki, okuduğu sabah ve ikindi ezanı ta komşu köylerden duyulurdu. ''Yine topal oğlan ezan okuyor'' derlerdi. Bu ağabeyim çocukken ''Taya'' dan bağ başına düşünce, ayağı altına katlanmış ve sakat kalmış. İsmi Necip'ti. Maalesef genç yaşta 25 yaşında rahmetli oldu. Ben yetim ve öksüz büyüdüm. Amcalarımın yanında 'Hodak' çalıştım. Koyun güttüm, mal otardım.
10-11 yaşlarındayken, Ankarada Kuaförlük yapan diğer ağabeyim Bekir, köye geldi. Benim bu halimi görünce çok üzüldü .Onun için beni alıp Ankara'ya getirdi. Yıl 1962 idi. Kuaförlük yapan ağabeyim bana kendi mesleğini öğretti.
O zamanların bütün siyasileri, Bakanları, Milletvekilleri, sanatçıları bizim kuaföre gelirlerdi. Yerimiz, Kızılay Kumrular Sokaktaydı. Buradaki ''Yenişehir Erkek Kuaförü'' nde ağabeyimle çok hizmetler verdik. Mekanı cennet olsun, onu da 35 yaşında,çok genç bir yaşta kaybettim.
Bu arada sanat camiasından birçok renkli simalar bize traş olmaya gelirdi. Hepsine sonsuz sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Ama biri varki manevi babam diyeceğim Mehmet Özbekti.
Bir gün Arif Sağ, Muharrem Akkuş ve Mehmet Öbek hocalarım İstanbul'dan Ankara'ya, proğram için gelmişlerdi. Onlarla işte o zaman tanıştım. Patronum, ''Şu benim Kalfamın sesi çok güzel bir dinler misiniz?'' dedi. Sayın Mehmet Özbek sesimi dinleyince çok beğendi. ''Ne kadar güzel, Davudi bir ses'' diyerek, benim için elinden ne geliyorsa yapacağını, benim de derhal müzik dersleri almam gerektiğini söyledi.
1976 da Ankara Radyosunun açmış olduğu ''Bölge Sanatçısı'' sınavına katıldım. Bölge sanatçısı olarak Bant yapma hakkı kazandım. Mehmet Özbek hocamın ''Yurdun Sesi'' Proğramını yaptığı yıllardı.
Sanatçı olmamda bana çok emeği geçen, patronum Burhanettin Polat, TRT Müzik Dairesi Araştırma Uzmanı rahmetli Coşkun Güla beyden, bana tam 4 yıl, nota ve solfej desleri aldırdı. Kendimi yetiştirmemi sağladı.
Yıl 1981 .TRT Erzurum Radyosunun açmış olduğu yetişmiş sanatcı sınavına katıldım. Hocalarım beni başarılı gördüler. 1982 yılı 12 Mart Erzurumun kurtuluşu yıl dönümünde ''Yetişmiş sanatçı'' ünvanıyla Erzurum radyosuna başladım.
Zülküf Altan, Esat Kabaklı,Muzaffer Ertürk, Kubilay Dökmetaş, Kenan Tuna, Salih Turhan, Günay Şimşek,Yavuz Değirmenci, Bülent Aslan, Ragıp Topcu, Aysun Gültekin, Meryem Şenocak, Firdevs Yıldırım, Gülhan Aksoy, Nazlı Hoşcan, Hediye Karabağ, Gülten Yıldırım,Yıldız Demirkol, Sema Kaya, Çiler Şatıroğlu, Şenay Akayran, Sevim Salar,Remzi Dane, Mehmet Çalmaşur, Ekrem Çakıllı, Gündüz Gözümoğlu, Selami Kelkit, Lütfü Ortakale, Muammer Özkavcı, Metin Gülebenzer, Cengiz Çelenk gibi,çok değerli arkadaşlarımla ve THM Koro Şefimiz Fuat Lehimler abimiz yönetiminde çok güzel günler yaşadığımı itiraf ediyorum.
Erzurum Radyosu bir okuldu. Bu okulun bir talebesi olduğum için kendimi şanslı addediyorum. Orası memuru, hizmetlisi, sanatcısı vb. ile bir kültür yuvasıydı. Bu günkü Erzurum Radyosuna baktığım zaman, çok üzülüyorum. Bende emekli olunca 4 bayan, 2 erkek, toplam 6 kişi kaldı. Doğu Anadoluya hitap eden Erzurum Radyosunun bu hale gelmesine sebep olanlara ne diyem, bilmiyorum ki? Yine de herkese sağlıklı ömürler diliyorum.
Ben 10 yıl Erzurum Radyosunda çalıştıktan sonra TRT Ankara Radyosuna tayin istedim. 5 yıl çalıştıktan sonra, tekrar Erzurum Radyosuna geri geldim. Toplam 33 yıl TRT de hizmet verdim. 2016 yılı 12 Eylülde emekli oldum. Halen Erzurumda yaşamaktayım. 3 erkek, 2 kız 5 çocuk babasıyım.
Ailece aşıklık geleneğine yatkın bir yapımız vardır. Hem şiir yazma, hem de aşıklar gibi okuma tarzına sahibiz. Benim okuduğum ilk parça Aşık Yaşar Reyhani'nin ''Erzurum Methiyesi'' dir. O zamanlar aşıklar köy köy dolaşır, köy odalarında ahır sekilerinde çalıp söylerlerdi. İşte o zaman Reyhani'den duyup ezberlediğim bu parça hala eksiksiz hafızamdadır. O gün ezberledim,bugün yine zevkle okuyorum.
Göğsü gümüş zincir,gezer Dadaşlar
Vatan bizim diye, dökerler yaşlar
Dünya düşman olsa, savaşa başlar
Şehittir toprağın taşın,Erzurum
Sabah erken yanar, kahve ocağı
Kızlar taşır kazma, kürek,nacağı
Koca Nine çekti, yeşil sancağı
Aziziye dağı nişan, Erzurum
Reyhaniyim bazen senden ırağım
Senden ayrıldıkça, artar merağım
Hem benim üstadım, hemde çırağım
Sen büyüttün, anam, atam Erzurum.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda sürekli dinlediğim, kişiliğimin oluşmasında ve benliğimin oluşmasında, etken olan sanatcı ağabeylerim şunlardı.
Öncelikle Aşık Yaşar Reyhani. Oğlu Yükseli de tanıyınca Reyhani usta, adeta bilinç altıma yerleşti. Onu dinlerken hep duygulanırdım.
Reyhani iyilik yap, o kalır destan
Bir günde toprağı verirler üsten
Varlığın kefendir, evin kabristan
Nöbetçin iki taş bir mezar olur.
Ankara'da geçen gençlik yıllarımda, dinlediğim bu Aşıkların tesirinden midir
nedir, Uzun havaları okumak çok hoşuma gidiyordu. Sanki kendimi, benliğimi bu uzun havalarda buluyordum.
Nizipli zurnacı Mehmet vardı. HOYTUR'un zurnacısıydı. Ondan yıllarca Barak dinledim. Sivas'lı Ali Kızıltuğ, Ömer Şan, Nuri Üstünses ne güzel Çamşıhı okurlardı. Erzincan'dan Ali Ekber Çiçek, Ağrı'dan İsmet Koçkan, Van'dan Atakan Çelik, Hüsamettin Subaşı, Malatya'dan Muharrem Temiz, Elazığ'dan Vasfi Akyol, Kars'tan Murat Çobanoğlu, Samsun'dan Yıldıray Çınar.''Kader torbasına elim uzattım'onun sesine ne güzel yakışırdı. Hoyrat'ların usta sesi Urfalı Mehmet Özbek dinlenmez mi? Vee.. Memleketimden Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Muharrem Akkuş ve Mehmet Çalmaşur, sürekli dinlediğim, okudukları türküleri ve tavırlarını kafama nakşettiğim sanatcı ağabeyilerimdi.
1965 te Ankara düğün salonlarında okumaya başladım. Hemen hemen okumadığım hiç bir düğün salonu kalmadı. 1971 de askere gittim. Asker dönüşü İstanbul harika plakcılığa ilk 45 lik plağımı yaptım. Ses sanatcısı Süleyman Topgül vardı. Onun yazdığı bir şiiri bana okuttular. İstemeye istemeye okudum. Düşününki hangi parça olduğunu hatırlamıyorum bile. Ama ne yapacaksın öyle oldu.
Daha sonra Halk Evleri Genel Merkezi Halk Türküleri Örnek gurubu korosunda ''Özcan Tamer'' yönetiminde çalışmaya başladım. Bu yıllarda Türkiye'nin bütün illerinde Festivallere katıldım. Her gittiğim konserde, kesinlikle solo aldım. Bu benim için büyük mutluluktu.
Ankara Küçük Tiyatro/ Narman kazasında bir gelin gördüm...
İstanbul festivaline gittiğimizde, Gülhane Parkında bir konser verdik. Muhlis Akarsu'nun Uzun Hava bağlantılı kırık hava eserini icra ettiğimde, Gülhane parkında herkes mendil sallıyor, halay çekiyordu. Bu olay beni çok duygulandırmıştı. Sanki Gülhane'de bir toy vardı. Koro şefim Özcan Tamer ve bütün arkadaşlarım beni tebrik etmişlerdi.
Bir gün 06 Ankara gazinosunda Belkıs Akkale'yi dinlemeye gittik. Arkadaşlarımızdan biri Gazinonun patronu Yılmaz beye ''Masamızda güzel sesli bir arkadaş var, bir parça okusun'' demiş. Oda Belkıs Akkale'ye söyleyince. Belkıs Akkale beni sahneye aldı. Bu olay hayatımın dönüm noktalarından biridir. Proğram bitişinde gazino sahibi bana iş teklif etti. Böylece çalışmaya başladım. Erzurumlu Bahattin Karakoç adına afişler ve ışıklı neonlara ismimi yazdırdı. İşte ilk çalışmaya başladığım yer 06 Ankara Gazinosu oldu.
O gece kulüplerinde,Gazinolarda hiç tanımadığım insanlar bana kocaman kocaman, boyumca çelenkler gönderirlerdi. İskender Çolak, Kürt Ahmet, Kavaz bey, Kürt İdris, Parlak Hüseyın, Uzun Yaşar, Yusuf Koç gibi devrin meşhur kulüp işleten ve Ankara'da söz sahibi kişileri, beni, okuduğum gazinoda özellikle dinlemeye gelirlerdi. Sahneyi güllerle donatırlardı. Gezerken güllere basmak zorunda kalırdım. Viskiler, Şampanyalar sahnenin ön tarafına dizilirdi.
Bir de Ankara gecelerinde proğram yapan bütün sanatcılar, gecenin belli bir saatinden sonra Meşrutiyet caddesindeki ''İlhan Ertem''in sahne aldığı İNTİM Gazinosunda toplanırdık. Oraya MANTI yemeye giderdik. Orada da çok güzel saatler geçirilirdi. Bazen bizleride mikrofona davet ederlerdi. Bizlerde birer,ikişer parça okurduk.
Ankara'da bazen gecede iki veya üç gazinoda proğram aldığım zamanlar bile oldu. O yıllarda çaliştığım 06 Ankara Gazinosu'nun Diyarbakırlı şef garsonu Ömer bey vardı .Her gece benden ''Karagözler'' parçasını isterdi. ''Bugün iyi değilim ,başka bir gün okuyayım dediğimde ''Şarteli indiririm haa'' diyordu. Parçası gecikince gerçekten şarteli indirirdi ve bende karanlıkta mikrofonsuz okumak zorunda kalırdım. Karagözler bitince etraf aydınlanırdı ve müthiş tezeruhat alırdım.
Hasankale Çermik şenlıklerinde de böyle bir anım var. Rahmetli Halk Eğitim Müdürü Cezayir Demir beni de davet etmişti. Nedense bir çok proğramımda elektrikler kesilirdi. Başıma sık sık gelen bir azizlikti. Yine elektirikler kesildi. Sahneyi terk etmedim, proğramıma devam ettim ve büyük alkış aldım.
Erzurum'a geldikten sonra da mümkün olduğu kadar, proğramlara katılmaya, davet eden her arkadaşıma yardımcı olmaya, gönüllerini kırmamaya gayret ettim.
Bir kaza geçirmiş, omurilik bağlantılarım zedelenmişti. Hastahanede yattığım zaman, beni asla yalnız bırakmayan, başucumdan hiç ayrılmayan, bana can-ı gönülden hizmet eden rahmetli arkadaşım Temel Bağış'ı hiç unutamam. Birde acılarımı dindirmek için bana iğne yapan, yemeğimi eliyle yediren, Sevim Salar hanım efendinin de bende çok emeği vardır. Allah razı olsun. Sonra TRT misafirhanesine geçtim.
Evet arkadaşlarım gündüzleri hep yanımdaydılar, fakat gece olunca ve herkes evine gidince TRT'nin misafirhanesinde yapayalnız kalıyordum. Odamın camından dışarı bakarken ''Allahım ne zaman sabah olacak, bu geceler ne kadar uzun,neden bitmek bilmiyor?' diyor ve çok sıkılıyorum. Derken ''Geceler''sözünden duygulanarak bir şeyler karalamaya başladım.
BİTMEZ GECELERİM
Bitmez gecelerim ahu zar ile
Layikmiyım bilmem, bu çılem niye
Sen beni ararsın ah diye diye
Yaşarken ömrümü bitiren güzel
Ne kadar güzeldi senle yıllarım
Sensizliğe senden uzak ağlarım
Beni düşündüren hep rüyalarım
Yaşarken ömrümü bitiren güzel.
Bu şiir TSM sanatcısı ''Alaattin Gözetlik'' tarafından, TSM formunda bestelendi. Çok beğenildi ve Erzurum TSM sanatcıları tarafından sevilerek okundu.
Bu şiir bitince aklıma Annnem geldi.Can anam diyerek ve bir taraftan ağlayarak elimdeki kağıda şu sözleri yazdım.
Ana can dar güne düştüm
Nice engellerden geçtim
Pişirdiğin aşı içtim
Köz düştü bağrıma ana
(Nakarat)
Ana ana canım ana
Kimsem yok derdim yana
Kötü günler yaşıyorum
Sesle yana gelim ana
(Nakarat)
Karakoçum ömrüm çile
Ömrüm geldi geçti bile
Dönmüşüm sararmış güle
Yolun sonu geldi ana.
Hastahaneden çıktıktan sonra,demekki bende şiir yazabilirim diyerek şu şiiri yazdım.
Zalim beni bitirdiğin yetmezmi
Ocak yanar iken,duman tütmezmi
Yıkılan yuvada Baykuş ötmezmi
Daha benden götürecek nen kaldı
DİLE DE ZALİM
Karakoçum yitirmişim kendimi
Çok aradım bulamadım dengimi
Felekmisin yaktın gönül bendimi
Daha benden götürecek ne kaldı.
DİLE DE ZALİM.
Hafızamda yaklaşık 250 tane uzun hava var. Hepsinide aslına en uygun şekilde sağlam kaynaklardan dinleyerek icra etmeye çalışırım. Okuduğum ,bu uzun havaların yörelerini şöyle sıralayabilirim. Doğu Anadolu'da Maya, İç Anadolu'da Bozlak, Urfa'da Hoyrat,Malatya'da Arguvan, Sivas'ta Çamşıhı, Kırşehir'de Bozlak, Antep'te Barak. Bütün bu yörelerin uzun havalarını en iyi şekilde icra ettiğimi düşünüyorum.
Okumadığım yörelerde vardı. Karadeniz'de yol havası, Ege'de gurbet, Elazığ'da Elezber, Kerkük'te Divan ve Mugam. Okumadığımın nedeni ise, buraların Yöre tavrına hakim değildim.
Koro şefimiz Fuat Lehimler, 'Yurttan Sesler Proğramı'nda bazen şu türküyü de okuyalım mı? derdi. O anda notası çıkarılmamış, sözleri kimsede olmayan bir türkü olabilirdi. Nota kütüphanemize bakan Zeki Süzergil'e, 'Şu türkünün notasını getirir misiniz?' dediğinde ''Hocam ne gereği var, ayaklı kütüphane Bahattin Karakoç orada değil mi?'' derdi. Ben hemen sözleri yazdırırdım ve o türküyü okurduk.
Son söz olarak:
Hocamız Fuat lehimlerden sonra bizlere koro şefliği yapan, Sayın Raci Alcan beyi hiç unutmayacağım,hep güzel anılarla hafızamda kalacak.
Başta Radyo müdürüm İsmail Bingöl olmak üzere Kenan Tuna, Sevim Salar,Yıldız Demirkol, Sema Kaya, Didem Dilara Duman, Gönlümde apayrı bir yeri olan Erzurum'un Paşası sayın Raci Alkır'ın oğlu Vahit Alkır, Radyo personellerinden Tevfik Şenel'e sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Birisi var ki sayın Bölge müdürem Ayşe Alemdar hanımefendi. Benim için düzenlenen veda gecesinde beni ziyadesiyle onore etti. Geceye icabet eden ve etmeyen tüm arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Evet sayın Bahattin Karakoç'un bana anlattıkları bu kadar. Bende son söz olarak şunları yazmak istiyorum. Oğlu Burak'ın resmini sosyal medya sayfası facebookta paylaştığında üzerine şöyle yazmış.
MERHABA SON BEŞİK.
PERDELERDE RÜZGAR GİBİ DOLAŞAN
PARMAKLARINI ÖZLEDİM.
KULAKLARIMIN PASINI
NE ZAMAN SİLECEKSİN,
AY OĞUL...
UMUT bağlayacağımız başka kim var ki? Evlatlarımızdan başka. Sayın Karakoç'un her zaman duygulanarak okuduğu ''Umut Dağı'nın bir dörtlüğü ile yazıma son veriyorum.
Candan içeri yurdum var
Sinemi yiyen Kurdum var
Söylenmeyen bir derdim var
AR AĞAM AĞAM,
İşte böyle: Bütün bir hayatı,15-16 fotoğrafa sığdırmak, sığmadı tabi, daha anlatılmadık ne hikayeleri var. Bana ancak bu kadarını anlattı. Bizde şimdilik bu kadarıyla yetinmek zorundayız.
Halk türküleri sevdalılarına ve Bahattin Karakoç'u sevenlere saygılarımla.
Müslüm Çağlar-Erzurum/Mart 2017- Erzurum Ajans
Bahattin Karakoç gerek beyefendi kililiği gerekse mütevazi karakteriyle herzaman örnek bir sanatçı. Aynı köyden olma gururu ve tanıma şansını bulan biriyim. Erzurum Türkülerine ve uzun havalarına katmış olduğu o eşsiz davudi sesi hep hafızalarımızda canlı kalacaktır. Uzun, sağlıklı ve Türkü ler dolusu nice yaşlar nasip etsin Allah
İnsanların kıymetini yaşarken bilmek, ufku geniş insanlara has bir meziyet. Tebrik ederim, zihnine sağlık. Bahattin Bey'i yazarak beni de duygu deryasına saldın. Allah'tan her iki kültür adamı olan sizlere sağlık ve afiyet diliyorum.
Hocama bu güzel yazı için teşekkür ederim. Bahattin Ağabeyle Ankara'da çok anımız var ne günlerdi
Seninle gurur duyuyorum dayim benim hocam sizinde elinize yüreğinize sağlık
Allah razı olsun müslüm hocam cok guzel bir yazı.Yüreğinize sağlık Insallah buyuklerimizde bu konuda üstlerine düşeni yaparlar. Bu değerler kolay yetişmiyor
Adaş,bir hemşehri,bir sanatçı ancak bu kadar güzel tanıtılır tabi ki tanımayanlar için Allah sağlık versin Bahattin Abi ile Erzurum Rıhtım Restaurant'ta tanışmış Deli metin ' in elinden mikrofonu alarak beraber türkü Söylediğimiz an gözümün önüne geldi.Kendisine sağlıklar diliyorum ,sen adaşıma da
Koca bir dünyayı, Usta' yı ve ona ait olan yaşam öyküsünü, aynı ustalıkla anlatmak ancak size yakışır değerli hocam... Okurken çok duygulandım ve kendi payıma birçok şey çıkardım yaşam adına. Bu dokunaklı ve özel cümlelerle hazırlanmış yazının bir yerlere mesaj olarak gidecegini düşünüyorum. Zorlu yaşamını kaleme döktüğünüz Koca Yürekli İnsan Bahattin Karakoç Ağabeyimize şahsınızda selam ve saygılarımı sunuyor ; sağlıklı, esenlikli, uzun ömürler diliyorum.
Bahattin bey güçlü olduğu kadarda mütevazi bir sanatçı Müslüm hocada güzel bir tasfir yapmış ama uyarıda konuyla ilgisi bulunmayan yorumlar onaylanmayacak deniyor ama site yönetimi burdan siyasi ve konuyla alakasız reklam yapıyor.
Kişiliğine ve sanatına saygı duyduğum Bahattin Abiye sevgi ve muhabbetlerini sunar .Emeği geçen Müslüman Beye teşekkür ederim
tanıdığım en kibar insanlardan birisidir. kılık kıyafetine çok dikkat eder.onu hiç takım elbisesiz ve kravatsız görmedim.bütün ceketlerinde ay yıldız rozeti vardır.kıravatını kendisi bağlar ve aynı ölçüde bağlar.gariban dostudur.yardım eder, el tutar.gönlü geniş olduğu kadar, cebide geniştir. hiç kimse diyemezki bahattin karakoçun bana kötülüğü dokundu.
bir elinde nargile doldur ver güle güle, türküsünü ne zaman duysam dönüp etrafıma bakarım. sanat dünyasında kendine özel bir yer edinmiş olan etrafı sevenleriyle çevrili ,değerli sanatçı arkadaşıma ,hayatı boyunca sağlık, huzur ve mutlulukla dolu bir yaşam diliyorum.
İçinde insanlğl, saygı ve sevgiyi barındıran güzel insan.bir elinde nargile,doldur ver güle güle, türküsünü ne zaman duysam dönüp etrafıma bakarım. sanat dünyasında kendisine özel bir yer edinmiş olan, etrafı sevenleriyle çevrili,değerli sanatcı arkadaşıma,hayat boyunca sağlık,huzur ve mutlulukla dolu bir yaşam diliyorum.
Yaşayan bir sanatçıyı ''yaşatmak'',kaleminizle alkışlamak, şehrin hafızasına katkıda bulunmak adına özenle ve emekle hazırladığınız yazınızdan dolayı kalbi şükranlarımı sunarım. Özellikle uzun havaların usta yorumcusu, mesai arkadaşım ve değerli ağabeyim Bahattin Karakoç'a da emeklilik hayatında sağlık ve esenlikler diliyorum.
Bahattin Karakoç 1981 yılında, TRT nin Erzurum Radyosu yetişkin sanatçı kadrolar için açtığı sınavda kadro alan devremİ içinde insanlığı, saygı ve sevgiyı barındıran güzel insan...
Hocam bahattin ağabeyiyi ancak senin gibi birisi yazabilirdi yüreğine sağlık emeğinize saygı duyuyorum. Bahattin KARAKOÇ ağabeyim tam bir salon beyefendisidir kendisine sağlıklı uzun ömürler diliyor ellerinden öpüyorum
Sevgili dedecim BAHATTİN KARAKOÇ kanından canından bir parça olmak gurur verici onur duyuyorum. YÜCE RABBİM sağlık sıhhat esenlik dolu hayırlı ömürler versin.
Değerli bir hizmet daha sundunuz Hocam. Kaleminize sağlık.