Merhum Necip Fazıl’ın, “Reis Bey”ini okuyanlar yahut da filmini görenler mutlaka hatırlayacaktır.
Orada bir ağır ceza başkanı vardır. Vicdanı ile kanun arasında med-cezir yaşayan ama sonunda, vicdanının sesine kulak veren bir hukuk insanı…
Biz
yaştakiler bilir, bu şehirde bir zamanlar Mustafa Kot vardı ki, hakiki
anlamda bir “Reis Bey”di. Ve yine bir hakim Adil Bey vardı ki, bir
insanın ismiyle nasıl mütenasip bir iş yaptığına en somut örnekti.
Adı gibi kendisi de “adil”di.
Günümüzde yargı üzerine çok büyük tartışmalar yaşanmaktadır.
Tıpkı “yandaş medya”, “yoldaş medya” kavramlarında olduğu gibi, yargı üzerinde de ne yazık ki böyle bir karabasan mevcut.
Filancayı
sevmiyorsanız ve yargı da o filanca adam için esaslı bir ceza kesmiş
ise, “oh ne güzel, yargı gerekeni yaptı” diyorsunuz. Aksi bir durum
olduğunda, yani aynı safta olduğunuz birilerinin kalemi kırılmışsa
anında yaygara koparıyorsunuz: “Yargı bağımsız değil!”
Genelkurmay
eski başkanı “silahlı çete üyesi” olmak iddiasıyla tutuklandığında,
kimse (hükümet mensupları) kalkıp demedi ki, “yahu el insaf; nasıl olur
da bir genelkurmay başkanı silahlı çete üyesi olabilir?”
Fakat
sizin için “kıymetli” olan bir kurmay bürokratınız için, “şüpheli”
başlığıyla soruşturma açıldığında, kundağı yere vurabiliyorsunuz.
Eski Almanya’da meşhur bir laf vardır:
“Berlin’de hakimler var”
Bu
sözü, evrensel kılan olay, bir köylünün asil bir Alman’a karşı aştığı
davanın Yargıtay’da, köylü lehine sonuçlanmasıdır. Çünkü o güne kadar
bütün derebeyliklerde olduğu gibi, her zaman beyler, efendiler ve ağalar
haklıdır, köylüler, işçiler, emekçiler ve asil olmayanlar haksızdır!
Otuz yılı aşan meslek hayatımızda, birbirinden kıymetli hakim, savcı ve mahkeme başkanı dostlarımız oldu.
Beraber oturduk, yedik içtik ama birbirimizin işine dair tek kelam etmedik.
Akşam
birlikte yemek yediğimiz bir hakimin mahkemesinde, sabah sanık olarak
yargılanacağımızı bildiğimiz halde, edebimizden adliyeye dair tek kelime
konuşmamışızdır.
Bu yüzden de çok güçlü dostluklarımız oldu.
Hala görüştüğümüz ve birbirimizi görmekten müthiş keyif aldığımız savcı
ve hakim arkadaşlarımız var.
İşte o dostlardan biri de, önümüzdeki günlerde Erzurum’a veda edecek olan hakim Cengiz Aydemir’dir…
Dost…
Arkadaş…
Adil bir hukukçu…
Samimi…
Ehli vefa…
Mesleğinin ustası…
Evet; Cengiz Hakim’in bizde bıraktığı intiba budur.
Cengiz Bey, Erzurum’a veda ediyor. Tayini Kırıkkale’ye çıktı.
Allah işini gücünü rast getirsin.
Erzurum kaybetti, Kırıkkale kazandı.
Erzurum’a nasıl geldi, niye geldi, bir yana…
İyi ki gelmiş ve iyi ki tanışıp dost olmuşuz.
Zira, sırtınızı döneceğiniz ve vicdanına sığınabileceğiniz bir insan, bir yargı mensubu…
O’nun adına sevindim; öyle ya Kırıkkale’ye atanmakla, ailesine bir adım daha yaklaşmış oldu.
Ama biz, “Reis Bey” diyeceğimiz yüksek seciyeli bir dosta veda ediyoruz.
Neyse
ki, O’nunla tanıdığımız ve hep dost olarak göreceğimiz hakim Hasan
Bey’i bize bırakıyor. Ya O’nu da yanına alıp gitseydi, hüznümüz o zaman
büsbütün katmerleşirdi.
Cengiz Aydemir, iki yıl gibi kaldığı
Erzurum’da, gerek düzgün duruşu, gerek özenli hayatı ve gerekse hukuk
nosyonu olarak, bu ülkenin “numune hakim” göstereceği bir değerdedir.
Her ayrılıkta olduğu gibi, hüzünlendim…
Biliyorum çok uzakta değil, biliyorum istediğim zaman ulaşabilirim.
Fakat yanı başımızda da değil ki, her arzuladığımız zaman, o istifade ettiğimiz sohbetine mazhar olalım…
Hangi mahkemeye baktığını sormadım, O da söylemedi…
Ama bunun bir önemi de yoktu zaten…
Beni ilgilendiren, iyi bir insanı tanımış olmaktı ve mesleğine vakıf bir hukuk insanıyla oturup kalkmaktı.
Günün
birinde, (bugün olmadığını artık biliyoruz) bu ülke gerçek anlamda bir
hukuk devleti olursa, (bütün kalbimle diliyorum) bu; ancak Cengiz
Aydemir gibi hakimler sayesinde olacaktır.
Hakim Hasan gibi, “sürgün pahasına” adaletten ayrılmayan yürekli yargı mensupları eliyle olacaktır…
Hakim Cengiz Bey’i tanıdık ve iki yılı aşkın süredir de dostluğumuz oldu.
Bizde bıraktığı iz, O’nun bu ülke için yararlı bir insan olduğu şeklindedir.
Adalet
Bakanlığı nasıl bir tasarrufta bulunur bilemeyiz ama inanıyoruz ki, her
şehirde bir Cengiz Aydemir olursa, o şehrin adliyesi emniyet altında
olur.
“Berlin’de hakimler” varsa, Türkiye’de niye olmasın ki…
Sanık
olarak yargılandığım bir davada (28 Şubat Süreci’nde) mahkeme savcısı
yüzüme karşı galiz küfürler savurmuştu. Ben o gün öylece susmuştum,
(varın siz bunun için korkaklık deyin) olabilir. Öylece susup kalmıştım.
Aradan birkaç hafta geçti ve işin seyri değişti.
Hoş öyle dua etmemiştim ama bana küfreden o savcı, elleri kelepçeli sanık olmuştu.
Üzülmüştüm…
Bana sordular:
“Müşteki misin?”
“Hayır” demiştim.
Çünkü, nefsime zul gelen o küfür, beni adil olmaktan ayırmıyordu.
Zalim da olsa, her insan adil bir yargılamayı hakediyor çünkü…
Amentümüzün gereği, bir kavme olan kinimiz bizi adaletten ayırmaması gerekiyordu.
Cengiz Aydemir “idare” hakimi, yani idare mahkemesi hakimi…
Kimseyi asıp, kesmiyor.
Ama öyle kararlarda imzası var ki müebbet hapis bile o kararların yanında hafif kalır.
Bilmem anlatabildim mi?
Yolun açık olsun güzel insan, adil hakim, vicdanlı yargıç…
- AyhanGüneş 01 Ocak 1970 02:00
Mehmet Bey yine ben az önceki mesajımı yayınlamanız için göndermedim. sayfanızda size direk ulaşacağım bir link bişey göremedim belkide hala ağladımdandır.duygularımı tabiki yazmak isterim Cengiz beyle ilgil. acaba o mu isim benzerliğimi diye ank bölgeyi aradım eevet oyduuuu.başkasıda olamazdı zaten.öyle güzel anlatmışsınızki o olmalıydı.kısacası iletişim bilgilerini istiyorum -ki vardır mutlaa -yoksada canınız sağolsun. ortak paydamız Cengiz Hakim nasıl olsa. güzelliklerle iyilerle karşılaşın.Ayhan
- Ayhan Güneş 01 Ocak 1970 02:00
iyi günler Mehmet Bey,sizi tesdüfen buldum yani Cengiz Beyi ararken. ve yazdıklarınız beni ağlattı bu bizim Hakimimiz olmalı başkası değil diye düşünüp isim benzerliği falan diye. Ankara bölgeyi aradım doğruydu Benim Cengiz Beyim onunla ilgili görüşlerimi duygularımı yazmak isterim inan şuan ağlamaktan harfleri göremiyorum.