Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşunun 95. yıldönümü düzenlenen törenle kutlandı.
Erzurumajans-Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşunun 95. yıldönümü düzenlenen törenle kutlandı.
Havuzbaşı Atatürk anıtı önünde düzenlenen tören Saygı duruşunda
bulunulması ve İstiklal Marşının okunmasıyla başladı. Törene Erzurum
Valisi Sebahattin Öztürk, 9'ncu Kolordu Komutanı Korgeneral Kamil
Başoğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, kamu, kurum ve
kuruluş temsilcileri, askeri erkan ve vatandaşlar katıldı.
Atatürk
anıtına çelenk sunumunun ardından günün anlam ve önemine binayen konuşma
yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Küçükler, kentin 12 Mart 1918
yılında Rus ve Ermeni düşman işgalinden kurtulduğunu belirtti.
Başkan Küçükler, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Erzurum'un 95. yıldönümünü kutlamak üzere bir araya geldik. Tarih
şuuru yüksek Erzurum halkının her yıl olduğu gibi bu yıl da törene
gösterdiği ilgi bizi sevindirmektedir. Hemen belirtmek isterim ki,
Anadolu topraklarını bize vatan yapan büyük ecdadımıza her daim şükran
borçluyuz. Asırlardan beri Anadolu'nun 'Doğu Kapısı'nı, Erzurum'u
bekleyen ecdadımız, karlı Sarıkamış dağlarından Kuzey Afrika çöllerine,
Balkan ovalarından Kafkas dağlarına kadar, çeşitli coğrafyalarda ve
kıtalarda, bu aziz vatan ve bu aziz millet için kahramanca mücadele
etmişlerdir. 'Vatan ve millet' kavramları Erzurumlular için asla bir
hamaset örneği olmamıştır; vatan ve millet konusu Erzurumlular için bir
iman meselesidir, büyük bir mefkûredir. Bu ruhun bir tezahürü olarak
Erzurumluların, kurtuluştan bir yıl sonra, şehrin enkazı üzerinde,
Erzurum Kongresini toplayarak, parçalanmak ve yok edilmek istenen
vatanın kurtarılması, milletin birlik ve dirliği için verdikleri
mücadele, hakikaten emsalsizdir. Kadınıyla erkeğiyle "Dadaş" ruhunu
anlayabilmek için müsaadenizle dikkatinizi önce bir noktaya çekmek
istiyorum: Sizlerin de bildiği üzere, Birinci Dünya Harbi'nde, 1916
yılının Şubat'ında, Ruslar ve yandaşı Ermeni çeteleri şehrimizi istila
etmişlerdi. Rus kuvvetleri, 1917 de gerçekleşen ve Çarlık yönetimine son
veren Bolşevik İhtilali nedeniyle, silahlarını Ermeni çetelerine
bırakıp Erzurum'dan ve tüm Doğu Anadolu'dan büyük ölçüde çekildiler.
Ermeni Ordusunu yöneten ve kanlı bir zalim olan Antranik sergerdesi,
başkenti Erzurum olan, 'Batı Ermenistan Geçici Hükümeti'ni kurdu ve
katliamlarına başladı. 1918 yılının 12 Mart'ında ise, Mehmetçiğin
süngüsü önünde, onlar da defolup ebediyen gittiler. Fakat yangın yeri
Erzurum'dan geriye bir enkaz kaldı. Şehrin merkez nüfusu 8 bin 500
civarına kadar düştü. Artık düşman yoktu. Ordumuzun ve Erzurum'un
cefakâr evlatlarının gayretleriyle şehir bir kere daha kurtarılmıştı.
Ancak, ahalinin tarlasını sürecek öküzü, ekecek tohumu dahi kalmamıştı.
Ermeniler, her şeyi yağmalamışlardı. İnsanlar, Sarıkamış'tan, Kars'tan,
sırtlarında, çuvalla tohum getirip kürekle belleyerek tarla ekmişlerdi.
Şimdi sizlere bir soru sormak istiyorum: Nasıl oluyor da viran olmuş
bir şehir, milletin tamamını kucaklayan ve yeni bir devletin doğmasını
temin eden büyük bir kongreyi Erzurum'da toplayabilmişti? Bunu sağlayan
ruh nedir?
Şimdi, bu başarıları gösteren "Erzurum ruhundan" bir iki örnekle söz etmek istiyorum.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi'nin ilk başkanı İbrahim
Hakkızade Hacı Fehim Efendi, Ermeni katliamlarını soruşturmak üzere
şehrimize gelen İçişleri Bakanlığı Müfettişi Abdullah Bey'e,
Erzurum'daki Ermeni vahşetiyle ilgili şahidi olduğu bazı hususları rapor
etmiştir. Fehim Efendi, devletsiz, hükümetsiz, askersiz kalmış bir
şehirde, Ermeni çetelerinin merhametine havale edilmiş Erzurum'da
yaşadıkları facialardan yola çıkıp bir devlet-millet muhasebesi yapar.
Bu tespit, 'Erzurum ruhunun' aslı ve esasıdır. Gavurboğanları,
Aziziyeleri, Nene Hatunları, Erzurum Kongresini ve Erzurumlunun millet
ve vatan davasını anlamak istiyorsak, aslında bu ruhu anlamamız
gerekmektedir. Fehim Hoca, Ermeni vahşetinden sonrasını yazdığı raporda
şöyle anlatır: "Abanın kadri yağmurda bilinirmiş! Biz de iyice bildik,
devlet nedir, millet nedir, ordu nedir! Hele bir düşünsek; insanın kendi
devletinin, kendi milletinin, kendi ordusunun olması ne büyük nimettir;ne büyük saadettir. Bunlar varsa millet vardır. Bilseniz, böyle
zamanlarda insan kendi ırkından doğan bir hükümeti ne kadar arıyor ve
hayati önemini nasıl tekdir ediyor... Bu büyük felaket zamanında düşman
nedir, gördük! Hükümetsiz kalmak nedir, anladık! Bir düşünsek,
kendimizden olan en fena bir idare acaba şu zalimlerin bizlere
yaptıklarının binde birini yaparlar mı?... Ah, Efendiler! Varsın han
evlerimiz harap olsun, yenileri yapılır; servetlerimiz talan olsun,
yenileri kazanılır. Hiçbir şeyimiz olmasın, tek kendi milletimizden
doğan bir hükümetimiz ve sınırlarımızı bekleyen kendi evlatlarımızdan
askerlerimiz olsun, yeter!"
Başkan Küçükler, Faruk Nafiz
Çamlıbel'in, Erzurum halkıyla ilgili bir değerlendirmesinde bulunarak,
"Bu psikolojiyi şu sözlerle ifade eder: "Bütün memleketlerin serhatte
bulunan, hudut bekçiliğini yapan şehirlerinde, hemen taşınacaklarmış,
hemen hicret edeceklermiş gibi tabii bir hazırlık sezilir. Hâlbuki
Erzurum, Türkiye'nin bir ucunda taş kesilmiş bir iman gibi sabit ve
metin durmaktadır." Prof. Dr. Fatin Sezgin Hocamız ise, Erzurum Kongresi
örneğinden yola çıkıp bu hususu bir başka açıdan ele alır ve şöyle der:
"Memleketin şirazesini ancak bu sınır vilâyetleri halkının siyasi
olgunluğu ve sağduyusu korumaktadır." (Malumunuz olduğu üzere şiraze,
kitabı bir arada tutan tutkallı sırt kumaşıdır. Şirazesi dağıldı mı
kitap fasiküller halinde parçalanır.) İşte Erzurum'un ülke için manası
budur. Erzurumlunun kültüründen kaynaklanan özel bir psikolojisi vardır:
Bu psikoloji, devlet ve millet kavramı etrafından teşekkül eden, en üst
seviyede bir fedakârlık psikolojisidir. Evet, Erzurumlu ruhu işte
budur! Dadaşlık ruhu, Nene Hatun ruhu budur, millet için, yurt için
fedakarlık!. Erzurumlu için, 'Hükümetsiz, ordusuz bir millet mevcut
olamaz. Erzurumlu ruhu için behemehal tesis edilmesi gereken ilk iş
olmayanı oldurmaktır.' Bu toprakları döktükleri kan ve alın terleriyle
bizlere vatan bırakan ecdadımız, Erzurum için elimizden gelenin en
iyisini yapmayı bize bir vazife olarak yüklemiştir. Tarihin bize
öğrettiği hakikat şudur: Ancak güçlü olan ve sürekli ilerleyen milletler
milli varlıklarını ve vatanlarını koruyabilirler. Dünya Harbi sonunda
bir enkaz durumunda bırakılan Erzurum'un, Cumhuriyetle birlikte yeniden
küllerinin üzerinden ayağa kalkması, bu ruhla gerçekleşmiştir. Bu gün
elde ettiği yüksek büyüme hızıyla dünyanın en büyük ekonomilerinden biri
durumuna gelen, bilim ve teknoloji üretebilen Türkiye'mizin güzide
kenti olan Erzurum, artık her bakımdan ilerlemekte, hak ettiği müreffeh
ve medeni yolda emin adımlarla yürümektedir. Erzurum, tarihsel olarak
Doğu Anadolu'nun merkezi bir şehridir. Dün olduğu gibi bugün de
hükümetimiz, Erzurum'a çok büyük önem vermekte ve bu şehrin daha iyi
imkanlara kavuşabilmesi için her türlü maddi ve manevi desteği
sunmaktadır. Erzurum'un mesuliyetini deruhte etmiş insanlar olarak
bizlere düşen ise, verilen imkanları en iyi şekilde, milletimizin maddi
ve manevi kalkınması ve refahı için kullanmaktır. 2006 Yılından beri
yürüttüğümüz Erzurum Büyükşehir Belediyesi'ndeki hizmetlerimizle ve
diğer ilçe belediyelerimizin yaptıkları hizmetlerle, şehrimiz, yeniden
doğunun merkezi şehri olmayı başarmıştır. Alt yapısı üst yapısı büyük
ölçüde tamamlanmış, yaşam alanları bakımından zenginleşmiş, yeni
semtler, yeni yeni konutlar ve modern alışveriş merkezleriyle, çağdaş
bir kent imajı kazanmış olan Erzurum, üniversiteleriyle, uluslararası
kış turizmi tesisleriyle, son teknolojilere sahip hastane kampüsleriyle
merkezi bir şehir özelliği kazanmıştır. Her geçen gün daha da gelişen
organik tarım ve hayvancılıkla şehrimiz göz doldurmaktadır. Erzurum,
çağrı merkezleri, gelişen ticari hayat ve sanayideki genç girişimcilerin
varlığıyla, marka değerini daha da geliştirmekte ve kendisine
globalleşen dünyada, daha sağlam bir yer edinmeye devam etmektedir.
Yüzeysel birkaç sözle konuyu değerlendirmemiz de mümkündü. Fakat biz
bunu yapmak istemedik. Sizlere dağıtılan konuşmamın daha geniş metninde,tarihimizin derinliklerine giderek, yaşadıklarımızı özet olarak bir
kere daha hatırladık ve sizlerle paylaştık. Yüz yılın başında bizlere
büyük acılar yaşatan emperyalist güçler, bugün yine tehditlerini açık ve
örtülü olarak sürdürmekten geri durmamaktadırlar. Yıllardır huzurumuzu,birlik ve bütünlüğümüzü tehdit eden terör faaliyetlerinin arkasında dün
ülkemizi aralarında paylaştıranların yer alması bizi şaşırtmıyor. Biz
millet olarak uyumuyor, hakikati tüm çıplaklığıyla görüyor ve biliyoruz.
Madem kötü niyet sahipleri vardır. O halde, millet olarak madden ve
manen güçlü olmak durumundayız. Dün olduğu gibi bugün de caydırıcılık
budur. Birbirimize her zamankinden daha fazla kenetlenmeğe mecburuz.
Daha çok çalışmalı, daha çok üretmeliyiz. Milletimiz, yediden yetmişe
vasıf kazanmak mecburiyetindedir. Bu nedenledir ki, oğullarımızı,
kızlarımızı en iyi şekilde eğitmeliyiz. Çünkü savaşlar ve istilalar
geleneksel yöntemlerle olduğu kadar, artık daha çok bilimsel bilgi,
beşeri ve iktisadi güç ve ileri ekonomik yapılar üzerinden
gerçekleştirilmektedir."şeklinde konuştu.
Dünyanın gözünün
ülkemizde ve son yıllarda ilimizde olduğunun bilincinde olarak hareket
ettiklerini ifade eden Başkan Küçükler, "Erzurum, beş yıl sonra, yani
2018 yılında, düşman işgalinden kurtarılışının yüzüncü yılını idrak
edecektir. Bu beş yılı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Beş yıl sonra
Erzurum, her bakımdan çok daha ileri gitmiş, büyük bir kent olmak
mecburiyetindedir. Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş yıldönümü olan 2023
yılında ise, Erzurum, Doğu Anadolu'nun bir incisi olarak göz
kamaştıracaktır. Bundan kimse kuşku duymamalıdır. Dün olduğu gibi bugün
de şehitler vererek bu mukaddes vatanı döktükleri kanlarıyla koruyan ve
bizlere emanet eden aziz şehitlerimizi, gazilerimizi, silahlı
kuvvetlerimizin pek değeli subaylarını, komutanlarını, saygı ve minnetle
anıyoruz." dedi.
Başkan Küçükler'in konuşmasının ardından
öğrenciler tarafından şiirler okundu. Tören halk oyunlarının ekibinin
gösterisiyle son buldu.