Havasının sertliği ve dadaşları ile bilinen Erzurum'un öne çıkan özelliklerinden biriside milli ve manevi değerlere sıkı sıkıya sahip olmasıdır.
Bu özelliğinden dolayıdır ki Erzurum, Mili refleksin ve İslami hassasiyetin dorukta olduğu bir şehir olarak bilinir.
Erzurum'un sosyal hayatı içerisinde bu özellikleri her alanda görmek mümkündür.
Özellikle; Ramazan ayında, yolu Erzurum'a düşenler bu farklılığı hemen hissedebilirler.Zira ramazan ayı Erzurum da çok farklıdır ve bu farklılık İslam coğrafyasındaki başka şehirlerde hemen hemen yok gibidir.
Erzurumlular, ramazan ayına ve oruç ibadetine oldukça ihtimam gösterirler, bundan dolayı ramazan ayının müjdecisi olarak bilinen,Recep,Şaban ayları da Erzurum'luların manevi ikliminde müstesna bir yere sahiptir.
Erzurum'un manevi şahsiyetlerinden Alvar İmamı Muhammed Lütfü Hz.leri, şehrin bu özelliğini " Civanlar,pirlere hürmet ederler/ Duasın almağa gayret ederler/Ramazan'a güzel hürmet ederler/ Mevlaya emanet olsun Erzurum". mısraları ile ifade etmektedir.
Erzurumlular , Hz.Peygamberin : "Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan'a ulaştır!" Hadisi şeriflerini iyi okuyarak ve Regaip,Miraç,Beraat ve Kadir gecelerinin bu aylar içerisinde bulunmasını fırsat bilerek bu aylara farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir.
Üç aylar kış mevsimine gelmişse ve günler kısa ise, üç ayları oruçlu geçirenlerin sayısı Erzurum da bir hayli fazladır.
"Kefaret orucu" diye bilenen ibadetinde ömürde bir defa yerine getirilmesi yine Erzurumlular arasında yaygındır.
Bir takım kötü alışkanlıkları olanların, üç aylar girdiğinde bu alışkanlıklarından vaz geçmeleri Erzurum da üç aylara gösterilen saygının güzel bir ifadesidir.
Üç Aylar içerisinde olan Kandil geceleri de Erzurum'da coşku ile ihya edilir. Bu özel günlerde aile fertleri içerisinde oruçlu olanların sayısı da az değildir.
Bu günlerde büyükleri ziyaret etmek fakir fukarayı gözetmek, hasta ve düşkünleri hatırlamak ihmal edilmeyen güzel hasletlerdir.
Ramazandan birkaç gün önce çarşılarda ve evlerde bu faziletli ayın telaşı ,heyecanı ve coşkusu ziyadesiyle hissedilir.
Tel ve ekmek kadayıfları,hurma,pastırma,güllaç,pide ile hoşaflıkların tezgahlarda görünmesi, bu coşkunun çarşı ve pazardaki yansımasıdır. Evlerde ise bu heyecan ciddi bir ev temizliği ile başlar,erzak stokları gözden geçirilir.Hülasa; hiçbir detay atlanmaz.
Geçmiş ile günümüz arasında bir mukayese yapıldığında, ramazan ayına ait geleneklerin değişmediğini ama günün şartlarıyla ilgili birtakım farklılıkların olduğu söylenebilir.
Hamam kültürünün yaygın olduğu dönemlerde, ramazandan önce hamama gidip temizlenmek adettendi.
Alüminyum,plastik,emaye gibi kavramların bilinmediği o günlerde, bakır kapların kalaya gönderilmesi de güzel bir uygulamaydı.
Çeşitli kokular satan esansçıların, cami önlerinde görülmeleri de yine ramazan ayına ait özelliklerdendi.
Bu küçük esnaf, ellerinde taşıdıkları üstte iki kapağı olan ve dört tarafı camla kaplı bulunan küçük ahşap kutularda kokularını satarlardı.
Bu seyyar esnafların, cam enjektöre çektikleri kokuları, deneme maksadıyla vatandaşa püskürtmeleri de hoş bir usuldü.
Ramazan ayının manevi ikliminden çocuklarda mahrum bırakılmazlar. Öyle ki "Tekne Orucu" diye adlandırılan bir metotla, çocuklar oruç ibadetine hazırlanırlar ve o hazzı yaşarlar. "Tekne Orucu" çocuklara özel bir uygulamadır .Bu metotla çocuk günün belirli zaman birimlerinde yemez ve içmez bir nevi oruç tutmaya alıştırılarak kendisinde ibadet bilinci oluşturulur.
Tekne Orucunu tutan çocuk, aile büyükleri ve yakınları tarafından ödüllendirilir.
Eğer çocuk biraz büyümüş, oruç tutacak ergenliğe yaklaşmışsa, ona da Ramazanın başında ,ortasında ve sonunda birer gün oruç tutturulur.
Bu orucu tutan çocuklar, tabir yerindeyse el üstünde tutulur,onun hoşça vakit geçirmesi için konu komşu ve yakınları tarafından her türlü fedakarlık gösterilir.
Çocuğa hediyeler alınması ve faytonla gezdirilmesi geçmişe ait güzel geleneklerdendi.
Erzurum da ramazana özel,çorba,kıyma,kadayıf üçlüsünden oluşan bir yemek menüsü vardır, bu alışkanlık" Her dadaşın dileği/On bir ayın direği/ çorba kıyma kadayıf/ Ramazanın yemeği" şeklinde mısralara dahi girmiştir.
Ayran aşının eksik olmadığı bu menüde,kıymanın pastırma ve ıspanakla yapıldığı da olur,kadayıf ise tükenen enerjiyi takviye eden müthiş bir tatlıdır.
Her evde pişen bu üçlünün haricinde, maddi imkanlar doğrultusunda çeşitler de artar.
Köylerde ise ramazanın ilk günü iftar sofrasının değişmez yemeği "Keşkek" dir.
Bamya,ekşilidolma,börek,et, pilav ve demir tatlısının bulunduğu yemek çeşidi ise "ince iftar yemeği" olarak adlandırılır.
Aşma,erik,dut ve kişmiş (üzüm) den yapılan hoşaflar ise harareti almada ve sıvı kaybını önlemede ab-ı hayat cinsinden içeceklerdir.
Sahurda yenmek üzere hamarat ev hanımlarının ve kızlarının açtıkları kete ve çöreklerde ramazandan birkaç gün önce hazırlanır.
Tandırların evlerde bulunduğu dönemlerde pişirilen kete,çörek ve ekmeklerin dastarlara sarılıp,sandıklara doldurulması da o günlerin alışkanlıkları arasındaydı.
Ramazanda mukabele dinlemek ve hatim okumak Erzurum'da oldukça yaygındır.Hatim okunan evlere komşuların gitmesi, birlikteliğin ve inanç birliği oluşturmanın güzel örneklerindendir.
Günde beş vakit namaz kılmayanların dahi teravih namazlarını kaçırmamaları yine Erzurum'a özgüdür.
Eski müftülerden Sakıp Danışman Hocanın, İbrahim Paşa Camiinden başlattığı, hatim ile teravih kılma uygulaması zamanımızda birkaç camide devam etmektedir.
Erzurum'a has uygulamalardan biride teravih namazı bittikten sonra müezzinlerin "İşfelena'yı" okumalarıdır.
Bazı camilerde, rekat aralarında güzel sesli hafızların Alvarlı Muhammed Lütfü Hazretleri'nden okudukları gazeller, kubbede yankılanırken ,cami içerisinde yaşanan huşu insanları başka alemlere götürür.
İftardan birkaç dakika önce cadde ve sokaklarda kimselerin olmaması yani şehirdeki müthiş sessizlik ve iftar sonrası cadde ve sokakların insan seliyle dolması, Erzurum'a has bir manzaradır.
Erzurumlular, sahur'a, "zöhör" derler.zöhör'e kalkmak geçmiş dönemlerde ramazan davulcuları sayesinde olurdu.
Alarmlı saatler, Akıllı telefonlar ve Televizyon 'un olmadığı o günlerde ramazan davulcuları önemli bir görevi ifa ederdiler.
Davul ve zurna eşliğinde sokakları dolaşan davulcular, okudukları manilerle bir kültürü yaşattıkları gibi oruç tutacakları da sahur'a kaldırırlardı.
Davulcular sokak aralarına dağıldıklarında ,isteklerini veya şikayetlerini "Davulumun ipi kaytan/Sırtımda kalmadı mintan/Verin beyler bahşişimi/ Alayım sırtıma mintan" veya Yeni cami direk ister/Söylemeye yürek ister/Benim karnım toktur amma/ Arkadaşım börek ister" şeklindeki manilerle ifade ederlerdi
Davulculara sahurluk ikram edilmesi ve bahşiş verilmesi marifet,iltifat ilişkileri içerisindeki güzel bir uygulamaydı.
Günümüzde trampetle bu uygulanmanın yapılmak istenmesi işin aslı ile uyuşmamaktadır.
Teknolojik imkanların kıt olduğu dönemlerde, iftar vaktinin tespit edilmesinde ve bildirilmesinde bir takım metotlar kullanılırmış
O günlerde. Solakzade Müftü Efendi , iftar vakti geldiğinde Yoncalık'ta bulunan evinin penceresine çıkar, elindeki bayrağı sallarmış. Bu bayrağı gören kaledeki görevlide, topu ateşleyerek vaktin geldiğini duyururmuş.
Müftü efendiden sonra bu görevi , İhmal İmamı Mehmet Efendi yerine getirmiş, o da fener sallayarak kaledeki görevliye vaktin geldiği mesajını verirmiş.
Erzurum kalesindeki ramazan topunun ateşlendiğini, çocukken çok seyrettiğimiz olurdu.
Topun ateşlendiği sırada etrafa yayılan bez parçaları bir hayli çevre kirliliği yapardı.
Ramazanın çarşıdaki yansımalarından biride sele içerisinde rengarenk horoz şekeri satan seyyar esnaflardı.
"İftariye horoz şekeri" diye bağıran bu esnafların sattıkları şekerler, horoz şeklinde olduğu gibi başka şekillerde de( tren,deve) olurdu.
Çocukları cezbeden bu şekerler özellikle oruçlu olan çocuklara hediye edilirdi.
Çocuklar arasında oruç tutmak elbette ki arzulanan bir durumdu, ama yaşları itibariyle çocukların her gün oruç tutmaları beklenemezdi.
Çocuklarda kendi aralarında "Oruçmusan,Horozmusan" şeklinde bir sorgulama yapardılar veya dillerine bakarak oruç olup olmadıklarını anlamaya çalışırlardı.
Çocuklar, Oruç tutmayan birini gördüklerinde "Oruç yiyen, horoz yiyen, bin deveyi birden yiyen" diye bağırarak onu kızdırırlardı.
Ramazan ayının faziletinden dolayı zekat ve yardımların yapılması "Bir elin verdiğinden diğer elin haberi olmadığı" prensibi içerisinde yapılırdı, bu hassasiyet günümüzde de gösterilmektedir.
Eski dönemlerde bazı büyüklerimiz otelleri bir bir dolanırlarmış ve buldukları insanları iftar sofralarına davet ederek, onlarla beraber iftarlarını açarlarmış.
Ramazanın onbeşinden sonra yakın akrabalar ve dostlar arasında başlayan iftar davetleri de yine şehrimizin Ramazana ait güzel adetlerindendir.
Teravih namazında, özellikle mahalle camilerinde yer bulmak bir hayli zor olur.
İhramlı hanımların, genç kız ve çocukların yoğun olduğu bu mahalle camilerinde müthiş bir manevi hava eser, caminin dağılmasından sonraki ayak üstü muhabbetler görülmeğe değerdir.
Ramazanda her caminin farklı bir cemaat yapısı vardır.
Gençler daha ziyade hızlı teravih namazı kıldıran camileri ,takva sahipleri hatimle teravih kıldıran camileri diğer cemaat ise normal süresinde namaz kıldıran camileri tercih ederler.
Hızlı teravih namazı kıldıran camilerin sayısı az olmakla beraber cemaatleri çok olur.
Hızlı teravih namazı kıldıran camiler için halk arasında anlatılan anektodlarda az değildir.
İşte böyle hızlı teravih namazı kılınan bir camide, hoca jet hızıyla namazı kıldırmaktadır. bu esnada müftüde cemaat arasındadır ve hocanın müftüden haberi yoktur.
Müezzin müftüyü görünce hocayı uyarmak için çare aramaktadır.
Müezzin'in,rekat arasında hocam "Radara yakalandık" diyerek durumu bildirdiği hala anlatılmaktadır.
Camilerin cemaatleri vaaz veren hocaların isimleriylede değişkenlik gösterirdi.
Meşhur Naim hocanın vaaz verdiği Şeyhler ve Zeynel camilerinin cemaati genellikle şehrin bitirim tiplerinden olurdu.
Naim hoca bu cemaatin dilinden çok iyi anlardı, onları güldürürken düşündürürdü.
İhmal İmamı Mehmet efendi ile Veli hocanın cemaatini ise takvada yarışanlar oluştururdu.
Ramazan ayında yine özel bir uygulamada bazı takva ehlinin ramazanın son on gününde itikafa girmeleridir.
Caminin içerisinde ayrılan bir bölümde başlayan bu ibadette şahıs, kimseye görünmez konuşmaz, gününü oruç ve ibadetle geçirir,sadece abdest almak için dışarı çıkar,iftar ve sahur yemekleri yakınları tarafından camiye bırakılır.
Nefis terbiyesi için yapılan bu ibadet, muhtelif camilerde yapılır bazen camide iki kişi dahi itikaf'a girebilir.
Ramazan şakaları da Erzurum'da sabrın ve tahammülün sınırlarını zorlayan türden yapılırdı, bu şakalar sade ramazan ayına münhasırdı.
Yapılan şakalarda bazen kantarın topuzu kaçsa bile, orucun vermiş olduğu disiplinle bu ağır şakalar izale edilirdi.
Daha ziyade çay ve sigara tiryakileri ile asabi mizaçlı insanlara uygulanılan bu şakalar bazen insanı çileden çıkarır dozda olsa bile neticesinde darılma ve gücenme olmazdı.
Anlatıldığına göre, sigara tiryakisi olan bir delikanlıyı arkadaşları iftara davet etmişler ve önceden anlaştıkları üzere gidecekleri evin yakınındaki bir caminin önünde buluşmuşlar.
Caminin imamını da hazırladıkları senaryonun içine katmışlar.
İftara yakın tiryaki ve arkadaşları caminin önünde buluşmuşlar ve bu arada ezan okunmaya başlamış.
İçlerinden biri "Bari namazı kılıp öyle iftarımızı açalım" diye arkadaşlarını ikna etmiş ve camiden içeri girip, saf tutup, imama uymuşlar.
Şakanın içinde olan hoca, birinci Yasin-i Şerifi ,ikinci rekatta ise Tebareke surelerini okuyunca, tiryakinin kimyası bozulmuş, namaz biter bitmez imamım yakasına yapışmış "Ey Allahtan korkmaz, kos koca kitapta İhlas ile Kevser süreleri yok muydu" diye patlamış.
Ramazanda çocukların yaptıkları muzipliklerde az değildi.
Cemaatin ayakkabılarının yerlerini değiştirmeleri, tapa tabancası atmaları, kapı tokmaklarını çalıp kaçmaları, büyüklerin alışık olduğu tatlı yaramazlıklardı.
Teravih namazından sonra bazı vatandaşların aşık kahvelerine veya meddahların bulunduğu kahvehanelere gitmeleri adetler arasındaydı.
İstanbul,Mısır ve Tophane otelleri ise yarenliklerin yapıldığı mekanlar olarak hala hatırlanmaktadırlar.
Tophane otelinde, teravihten sonra tombala oynatıldığı ve kazananlara hindi veya horoz verildiği bu gün dahi söylenmektedir.
Meddahların ve Aşıkların devam ettiği kahvehanelerden, Saçaklının Kahvesi,Komposto'nunKahvesi,Laçin'inKahvesi,Temelin Kahvesi ve Kıllı Kızın kahvesi, iz bırakanlardandır.
Varlıklı kesimlerde ise evlerde meşk edilir veya derin sohbetler yapılırdı.
Ramazan ayının ortalarında başlayan iftar davetleri ve nişanlı kızlara iftariyelik gönderilmesi de günümüze taşınan geleneklerdendir.
Büyüklerimiz,Üçşey'in (Kış,Ramazan,Rus) Erzurum'dan gidip bir daha geri geldiğini söylerlerdi.
Günümüzde kış eskisi gibi şiddetli gelmemektedir,Ruslar ise artık düşman olarak değil, turist olarak gelmektedirler,Ramazan ise değişmeden gelmektedir.
İster yaz olsun ister kış hangi mevsim olursa olsun Ramazan ayı Erzurum'da çok bereketli ve rahat geçer.
Velhasıl ramazan ve oruç denilince akla Erzurum ve Erzurumlu gelir.