Hükümetin paralel yapıyla mücadelesi etkin biçimde sürmesine sürüyor da bu, öyle kökleri derinlere nüfuz etmiş bir yapı ki, tümüyle kazılıp atılması, sanıldığının aksine uzun bir zaman alacaktır.
İki yıl öncesine göre yani 17-25 Aralık yargı darbe girişiminden hemen sonra başlatılan "temizleme harekâtı"ndan buyana ciddi bir mesafe alındığı muhakkak... En azından devlet kurumlarına kümelenmiş paralelciler isim isim, unvan unvan biliniyor. Malum bunların özellikle yargı ve emniyet içindeki sivri isimleri tasfiye edilmeye başlandı. Bir kısmı da zaten gününden önce olacakları bildiğinden kaçıp gitmişti.
Peki kaçıp gitmeyenler ne yapıyor?
Misal; bir kısmı "nadim" mi oldu, yahut da içlerinden bazıları şimdilik sinip bir köşeye mi çekildi?
Bu sorunun tek kelimelik bir cevabı var:
"Hayır!"
Nadim olan da yok, sinip köşeye çekilen de...
Örnek mi soruyorsunuz, alın size polis ve adliye!
İşin uzmanları bas bas bağırıyor, diyorlar ki; "... paralel yapı, yargıda hâlâ yüzde yetmiş nispetinde varlığını sürdürüyor. Emniyet de ise bu oran yüzde 50
civarında."
Diğer kurumları artık ne siz sorun, ne biz söyleyelim.
Ordu, üniversite, maliye, diyanet, hariciye ve daha bir çok kuruma sıra bile gelmedi! Paralel yapı oralarda hâlâ
dilediği gibi at oyanatabiliyor!
Basında yer alan haberlere göre, vaktiyle MİT'e kumpas kurmak isteyen, hatta kurduğu kumpası kuvveden fiile geçirmek üzereyken geri püskürtülen savcı Sadrettin
Sarıkaya da yurtdışına tüymüş!
Bunun yalın ifadesi şudur:
İçeriden birileri "kaç" dediler, O da kaçtı!
Tıpkı diğerleri gibi...
Pek çok kişi bilmez; bu müstafi ve de firari savcı
esasında Erzurum savcısıydı!
(Zahir, Adalet Bakanlığı şöyle düşünmüştü: Bu savcı,
İstanbul'da oturup Ankara'daki MİT Müsteşarı'nı
tutuklamaya kalktı. Biz bu adamı tâ Erzurum'a
gönderirsek, eli kolu uzanıp Ankara'da kimseyi
tutuklayamaz! Erzurum'da da kimi tutuklarsa tutuklasın! Yeter ki bizden uzak dursun!)
Yok canım, koskoca bakanlık hiç böyle düşünür mü?!
Peki cancağızım, böyle düşünmüyorsa o koskoca
bakanlık eğer, niye Erzurum adliyesini paralel
karargâhına çevirdi o zaman?
Haydi biri bunun cevabını versin, biz de işin hakikati
neymiş öğrenelim...
Şimdi gel de Prof.Dr. Mehmet Dumlu Aydın'ı anma. Ne diyordu hoca, "birileri rol yapar, birileri de yol."
Haksız mı?
Paralel yapıdan en fazla zulüm görmüş bir şehir olan
Erzurum, şimdi de paralel yapıyla mücadele edenlerin "ali tasarrufları" yüzünden, "paralelcilerin sürgün
edildiği kamp"a döndü!
Sizi tüm samimiyetimle temin ederim ki, şâyet bu
şehirde, Vali Ahmet Altıparmak, İstinaf Başsavcısı Ünal Bingül, Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Çiçekli ve Emniyet Müdürü Kamil Karabörk olmasa, Erzurum paralelciler açısından çoktan "kurtarılmış bölge" olurdu. Çünkü, nerede ipini koparmış bir paralelci varsa
Erzurum'a postalandı!
Şunu artık öğrendik: Erzurum milletvekillerinin "paralel" diye asla ve kat'a bir dertleri yok! Onlar hâlâ kendilerinin vekil seçildiğine inandıkları için akıllarınca "denge"
hesabı yapıyorlar!
Memleket elden gitmek üzere kimin umurunda?
Şimdilik son firari savcı Sarıkaya...
Kayıtlardaki adresi, Erzurum!
Paralel yapının yargıdaki en yaman silahşörlerinden biri olduğu anlaşılınca, İstanbul'dan buraya sürgün edilmişti. Neyse ki adam, tenezzül edip de Erzurum'a gelmemişti!
Gelenler var ama...
O gelenler ne bir santim geri adım attılar, ne de
inandıkları yola ihanet ettiler.
Israrla ve inatla çarpışıyorlar!
Kaçanlar, zayıf olanlar! Kalanlar ise, intikam gününü
bekleyenler...
Hükümet bunu göremiyor ne yazık ki...
Dün bazı gazeteler sanki de merhum Necip Fazıl'ın o
şiirine atıfta bulunurcasına "... Mehmetçik Sur'da gedik açtı" diye yazmıştı.
Doğrudur. Zira, Mehmetçik ve polisimiz haftalardır o Sur'da aslanlar gibi çarpışıyor. Dolayısıyla Sur'da gedik açması artık mukadderdi. Lâkin başka yerlerde
paralelcilerin açtıkları gedikler var...
Haydi söyle cancağızım, bu gedikler ne olacak?
Sırça köşklerde yaşayan kimi slogan kahramanları işin kolayını bulmuş nasılsa...
Paralelle mücadelede yargı bölümünü Metin
Yandırmaz'ın, polis kısmını da Efkan Alâ'nın üstüne yık bırak...
Sen siyasetçi olarak popülizmle, günü kurtarmayla ve beylik demeçlerle idare et!
Bazıları buna, "derenin geçidini deliye yoklatmak"
diyorlar.
Yani iki Erzurumlu yalın kılıç çarpışsın kazanırlarsa eğer nasılsa rantı biz götürürüz, kaybederlerse o zaman da deriz ki, "İki Erzurumlu, kendi hemşerilerine karşı cephe açmıştı, yanıldılar kaybettiler!"
Canım yanıyor, ama bunu söylemek zorundayım:
Adamların dediği tam da bu...
Velhasıl dostlar, Erzurumlu şair Refik Durbaş'ın dediği gibi, "...Usta, ölmek hep bize düşüyor"
Benim sitemim "Usta"yadır.
Usta, sen ki bu melanet inine girmiş birisin, sen ki çoğu zaman tek başına en şedit şer cephesiyle çarpışmış
birisin...
Söyler misin be Usta, niye şu Erzurum'da olup bitenlere bi dönüp bakmıyorsun?
Usta; biz sana çok güvenmiştik oysa...
Haydi bizim kimi vekil seçmemize izin vermediniz, bari bizi paralele kurban ettirmeyiniz.
"Erzurum düşerse Türkiye düşer" diyor, tarihçiler.
Usta, kimse sana bunu söyleyemiyor, ben haykırıyorum işte:
Erzurum'un düşmesine ramak kaldı.
Şair, bugünü şöyle özetlemiş:
Türk İslam yurdunun son kalesidir bu...
Sen bütün bir Anadolu'yu koru ya Rabbi; zira:
Mazlum müminlerin son kurtuluşudur bu...
Sen sahip çıkmazsan eğer...
Ya kurt yer bizi ya çakal, değil mi ki düştük dara...
Dedim ya...
Sitemim sanadır be Usta...
Ne kötülük ettik ki bizi böyle cezalandırdınız?
Kırgınım sana be Usta...
Çünkü: Biz bunu hakketmedik.
Sürgünler mezarlığına çevirdiğiniz
Erzurum, artık biçare...