Sinema tutkunları yakından bilir 3D, 5D ve 7D'yi Peki, 7D tiyatroyu duydunuz mu ya da izlediniz mi!Belki de Türkiye'de bir ilke imza atan 'Medya Sanat Evi', bambaşka bir konseptte Erzurumlulara 7D tiyatro keyfini yaşatıyor.
Erzurumajans-Onur Sağsöz'ün röportajı-Takip edenler hatırlayacaktır Erzurumlu tiyatro sanatçısı Yakup Çağlayan ile çok güzel bir röportaj yapmıştım. Lise yıllarına kadar kekemeyken tiyatro sahnesinde hem kendini, hem dilini bulmuş, hayatına bu anlamda yön vermişti. Sanatçı dostlarıyla birlikte kurduğu 'Medya Sanat Evi' çatısı altında Doğu'da bir ilke imza atan Çağlayan, kurdukları oda tiyatrosuyla kentin kültür ve sanat hayatına farklı bir soluk getirdi. Bu sezon 4'üncü oyunlarını sahneleyen ekip, belki de Türkiye'de bir ilke imza attı. Nasıl mı? Sinema tutkunları bilir 3D, 5D ve son dönemde çıkan 7D teknolojisini? Hani giriyorsunuz bir simülatöre, karşınızda dev bir ekran; takıyorsunuz gözlükleri koltuk sallanıyor, kar, yağmur, fırtına, aksiyon? Artık filmde ne varsa sizi de olayın içine alıp bambaşka bir boyuta taşıyor. Hadi bunu sinemada teknolojiyle yapmak mümkün peki ya tiyatro da? Onu da Medya Sanat Evi yaptı? Bildiğiniz tiyatro sahnesini unutun? Oyunun adı: Gece o kadar kirliydi ki ikisi de kayboldular. Bu oyunda koltuklarınıza kurulup, uzaktan uzağa izlemek yok. 60 metrekarelik odada 3 metrekarelik arena sahne? Oyunculara en fazla 20 santimetre uzaklıkta ve göz gözesiniz? Gerisini Erzurumlu tiyatro sanatçısı Sezai Yılmaz'dan dinleyin ve mutlaka bu oyunu izleyin.
Nereden çıktı bu fikir? Arena sahne çok kullanılıyor mu?
Oyunun konseptine uygun bir şeyler arıyorduk. Oyun normalde bir odada geçiyor biz de bu odayı etrafladık. Duvarları kaldırdık, seyircinin bizi her açıdan görmesini istedik. İşin aslı nerden esinlendik bilmiyorum. Sadece okuduklarımızı, bildiklerimizi uygulamaya çalıştık. Hayal de diyebiliriz, fikir fikiri doğurdu. Öyle yapalım, şöyle yapalım derken bir anda ortaya arena sahne çıktı. Aslında çok kullanılan bir sahne değil. Benim 17 yıllık bir sahne tecrübem var. Bende ilk defa oynayacağım, inan çok merak ediyorum. Seyirci de neye uğradığını şaşıracak. Çünkü neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Seyirci ben ve Taner'in (Köse) terimizin her damlasını en yakın açıdan görecek yani aramızda 20 santimetrelik bir mesafe olacak seyirciyle. Bu da çok ciddi bir şey orada bir efor sarf ediliyor ve oyuncu da izleyici de oyunun içinde olacak. Doğu'da bir ilk? Belki Türkiye'de? Zaten ilkleri yapmanın peşindeyiz ve yapıyoruz da? Erzurum Devlet Tiyatrosu'ndan sonra burada da profesyonel bir ekiple çalışıyoruz.
Biraz oyundan bahsedelim... Konusu ne?
Oyun Erzurum'da ilk kez oynanacak. Dediğim gibi İtalyan çerçevede seyirciyi karşımıza değil, etrafımıza alarak sahneleyeceğiz. Çünkü sıkışmış, sıkıştırılmış hayatları anlatıyoruz. Seyirciler, iki hamal arkadaşın hayatta kalma mücadelesini izleyecekler. 3 metrekarelik alanda sıkıştırılmış bir oda da yaşayan ve hayatlarını zorla geçindirmeye çalışan insanların hayatını oynayacağız. Günümüzden örnekleri bulabileceğiniz bir oyun ve izleyenler karakterleri birbirlerine yakın bulacaklar, çünkü hayatımızdan kişiler bunlar. Şu an evsiz birçok insan var. Köhne yerlerde yaşayan birçok insan var ki oyunun kahramanlarının küçük bir odada verdikleri yaşam mücadelesini sunacağız. İzleyici de oyunun içinde olacak. Daraltılmış bir mekân? Seyirciyle iletişim kurduğumuz anlar, bazı sürprizlerimiz var. Işık kapanıp sahne değiştiğinde seyirci oyuncuyla göz göze geliyor. Çünkü onlar da bu hayatın içinde. Oyunun kahramanlarını belki de o duruma iten bizleriz. Ne kadar yardımcı oluyoruz, bilemiyoruz. Bu oyunda çok güzel bir empati kuracaklar. Oyunun kahramanlarına daha farklı bakacaklar.
Erzurum ve tiyatro desem ne dersin?
Burada çok güzel bir tiyatro alt yapısı var. Atatürk Üniversitesi'nde çok iyi bir Güzel Sanatlar Fakültesi, hocalarımız, öğrenciler hepsi çok iyi? Ayrıca Devlet Tiyatrosu var. Bizi kamçılayan bunlar oluyor. Ne güzel ki artık bunlar bile yetmiyor. Ama şunu söylemeliyim, maalesef Erzurum'da sosyal yaşantı deyince herkesin aklına AVM'ler geliyor. Biz sanatsal boyutta bu alternatif mekânları oluşturmak için büyük çaba harcıyoruz. Çünkü ciddi bütçeler gerekiyor. Ama kentteki sanatsal açlık bizi buna yönlendiriyor. Şu anda çok güzel gidiyor. Harika oyunlar çıkardık. Çok olumlu tepkiler aldık. Talepler, eleştiriler geliyor, niye küçük bir yerde tiyatro yaptığımızı soruyorlar. Ama daha büyüğünü yapmak için çok ciddi bütçe gerekiyor. Şimdilik gücümüz buna yetiyor.
Tiyatronun Erzurum'da daha da gelişmesi için neler yapılmalı?
Biz bu yola çıktığımız da sloganımız şuydu, 'biz yaptık, başkaları da yapsın' Çünkü ne kadar çok olursa o kadar iyi. Şimdi biz Saraybosna Caddesi'ndeyiz, bir tane Yenişehir'de, bir tane Dadaşkent'te olsun. Biz bunu çok istiyoruz. Oyunlarımızı çeviririz. İnsanlar daha çok ve farklı oyunlar izler.
1950'li 60'lı yıllarda Erzurum'da çok iyi bir tiyatro kültürü olduğu bilinir. Şehir sence bu kültürü niye kaybetti?
Geçen gün sosyolog bir arkadaşımızla da bu konuyu konuştuk. Tek kelimeyle göç. Erzurum'da kendini yetiştiren, kendini bulan, bir yerlere gelen bütün beyinler göç ediyor. Tam kıvamına varıyor insanlar bakıyorsunuz bırakıp gidiyor. Göçten dolayı Erzurum her şeyini kaybediyor, sadece sanatsal değil, kültürel olarak da birçok kaybımızın tek sebebi göç. O kadar çok götürüsü var ki, tam şehrin insanlardan faydalanacağı noktada insanlar buradan gidiyor. Gurbete gidip, gurbet hayatı yaşayıp burayı unutamayan insanlar var. O dönemin insanların, çocukları, torunları kalsaydı şu an Erzurum buralarda değildi. Hani diyorlar ya 'Erzurum Doğu'nun Paris'i' diye ama ben inanmıyorum. Belki eskiden öyleymiş ama şimdi değil. Çok turne yaptığımız için geziyoruz, görüyoruz. Şehirlerdeki değişimleri fark ediyoruz. Keşke bu insanlar o dönemlerde şehri terk etmeseydi? Bizler sanatçı olarak bu konuda üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyoruz. Kendi çapımızda kentin kültür ve sanat hayatına renk katıyoruz.
Kültürü yeniden kazanabilir miyiz?
Kesinlikle kazanabiliriz, çünkü kentin çok önemli bir potansiyeli var ama kişileri kaybetmememiz gerekiyor. Ortak paydamız insan olduktan sonra kimseyi kaybetmeyiz. Kaldı ki sanat bu açıdan çok önemli. Ben gençlik merkezinde 8-12 yaş grubuna dersler veriyorum. Her birine özgüven aşılamaya çalışıyorum. Kendine güvenen, kendini ifade eden çocuktan, bireyden kimseye zarar gelmez. Sanatın içinde olan çocuk hiçbir şekilde kimseye zarar vermez. Belki siyaset her eve girmeyebilir ama sanat her eve girer. Benim bugün Erzurum'da düşünce olarak, yaptığımız iş olarak giremeyeceğim hiçbir mahalle ya da yer yok. Çocuklarımıza da bunu aşılamalıyız. Sanatı sevdirmeliyiz. Bir resme, heykele resim ya da heykel diye bakmamalıyız. Avrupa şehirleri neden gelişmiş çünkü her şehrin onlarca galerisi, tiyatrosu, müzesi var. Biz de daha doğru düzgün şehir tiyatrosu bile yok. Bir keresinde şehir tiyatrosunun tüzüğü, yapısı olmalı, yerleşik bir kadrosu olmalı. Bunu defalarca söyledik ama anlatamadık. Yerleşik sanatçı olmadan şehir tiyatrosu kurulmuş sayılamaz. Şu an sadece Büyükşehir Belediyesi'nin sponsorluğunda çıkan oyunlar var. Bunların artması en büyük arzumuz ama keşke olaya daha profesyonel baksalar, bu tür girişimler geçici olmasa? Başkan Mehmet Sekmen çok güzel bir gelişim başlattı ama şu an ben bunu geçici olarak görüyorum ben bunu. Geleceğe dair bir şeyler yapmak istiyorlarsa bir tüzük oluşturup, buraya yerleşik sanatçı, teknik ekip ve kadro almaları gerekiyor.
"60 bin kişiye oynuyoruz, niye 120 bin olmasın?"
Erzurum'da çok acı ama belli bir kitle tiyatro izliyor herkes izlemiyor. Biz oda tiyatrosunu bu kapsamda da kurduk. Devlet Tiyatrosu'na gelen özel tiyatrolara gitmiyor çünkü o kaliteyi görüyor. Bu paralı bir iş. İnsanlar Devlet Tiyatrosu'nda kostümü, ışığı gördü mü büyüleniyor. Keşke bütün yurda bu profesyonellik yayılsa.Biz oda tiyatrosunda bunu kırmaya çalışıyoruz. Devlet Tiyatrosu'na gelmeyenleri araştırıyoruz; çünkü kalite var, sanatçı var, ekip var, herşey var niye gelmiyor? Buna bakıp mutlaka iyi bir seviyeye getireceğiz. Bizlerin yatırımlarıyla, açılımlarıyla, insanlara anlatımıyla olacak. Bakın Erzurum Devlet Tiyatrosu 400 bin şehirlik şehirde 60 bin kişiye oyun oynuyor. Bu neden 120 bin kişi olmasın.
Bu oyunu sakın kaçırmayın!
Plinio Marcos'un yazdığı 'Gece o kadar kirmliydi ki ikisi de kayboldular' oyununu Orhan Güner çevirdi. Kübra Tığtepe'nin yönettiği, Sezai Yılmaz ve Taner Köse'nin rol aldığı oyunun dekor tasırımı ise Yalçın Bağatır'a ait. Semiha Gürlevük, Muhammet Aymaz ve Bilal Hüsenoğlu'nun asistanlığını yaptığı oyun Saraybosna Caddesi üzerindeki Çağrı İş Merkezi'nin zemin katında bulunan Medya Sanat Evi'nde sahneleniyor. Bu oyunu sakın kaçırmayın ve rezervasyon için de mutlaka 0530 303 51 860530 303 51 86'yı arayın. İyi seyirler. (Kaynak: Pusula Gazetesi)