Dün ziyaretimize gelen bir dostumuz daha hal hatır faslını bitirmeden sordu; "Şu bir iki yıl içinde Urfa'yı, Diyarbakır'ı, Mardin'i gördün mü?"
Biz cevap vermeden devam etti; "Şayet Erzurum bu yeni dönemi de ıskalarsa, bir daha ayağa kalkma şansı bulamaz. Gitmedinse git gör, Güneydoğu'da muazzam bir kalkınma ve yenilenme var. Erzurum o illerin yanında sanki de küçük bir taşra kasabası gibi."
Yorum yapmadık, o anlattı biz dinledik.
Şimdi ne düşündüğümü söylüyorum.
O dostum; hiç de haksız değildi. Öyle ya aklı başında biri olarak gördüklerini naklediyordu.
Adam ne güzel söylemiş, Halep oradaysa arşın burada...
"Hayır, Erzurum Urfa'ya göre Paris'tir" şeklinde itiraz edenler varsa buyursun gidip baksın.
Urfa nereden nereye gelmiş, Erzurum ne iken şimdi hangi hallere düşmüş.
Yazmaktan kalemde mürekkep tükendi, dilimizde tüy bitti...
Türkiye, son 12 yılda hemen her alanda düşmanları çatlatacak çapta bir kalkınma ve gelişme hamlesi yaparken Erzurum bu sürece yeterli oranda dahil olamadı.
Ne söylemek istediğimizi biraz daha açalım:
Erzurum, son 12 yılda yerel yönetim noktasında çuvalladı.
İlçe belediyelerine haksızlık etmeyelim. Onlar sınırlı yetkileri ve son derece yetersiz olan bütçeleriyle ve de büyükşehir belediyesinin olanca engellemesine rağmen, dişe dokunur hizmetlere imza attılar. Özellikle de Yakutiye Belediyesi...
Erzurum'un bugün aşmak için kendini parçalayıp durduğu sorunun temeli, geçmişte büyükşehir belediyesinin yaptığı yalan ve yanlış işlerdir.
Bu sebeple Erzurum'un son on yılı kayıp dönemdir diyoruz.
O dostumuz gibi biz de Erzurum'un dışında onlarca ilde nasıl muazzam bir kalkınma ve değişim olduğunu görmekteyiz.
Amerika'yı yeniden keşfe lüzum yok ki...
Geçmişte bu şehrin yerel yönetimi, yatırımcıları kovdu...
Geçmişte bu şehrin yerel yönetimi, iş yapmak isteyenlere vebalı muamelesi yaptı.
Geçmişte bu şehrin yerel yönetimi, olmayan aklına taptığı için, zaten bol olmayan belediye kaynaklarını saçma sapan işlerde tüketti.
Listeyi uzatabildiğiniz kadar uzatırsınız.
Çünkü Erzurum sadece on yılını kaybetmedi; beraberinde heyecanını, umudunu, cesaretini, azmini ve belki de en kötüsü onlarca, yüzlerce iyi yetişmiş insanını ve sermaye birikimini kaybetti.
Madem oldu'yla öldü'ye çare yok, şu halde yarına bakalım; bu yeni döneme ümitlerimizi bağlayalım dedik, demeye de devam edeceğiz.
Farkındayız ve de çok iyi biliyoruz ki, bu yeni dönem kimseye altın tepsi içinde sunulmuş yağlı çörek değil.
Görüyoruz; bu yeni dönem, dört bir tarafı kalın dikenli tellerle örülmüş mayınlı bir tarlanın ortasına düşmüş durumda?
Buna rağmen beklentimiz çok yüksek...
Üstelik bi on yıl daha bekleyecek ne vaktimiz, ne de takatimiz var...
Mehmet Sekmen, 31 Mart'tan buyana adeta yedi gün 24 saat esasına göre çalışıyor; ekibi de öyle...
Fakat sorun büyük... Çünkü:
Henüz hastalığın teşhisi konulamadı ki tedavisine başlansın.
Harıl harıl çalışıyorlar.
Ama bir yandan da hayat tüm hengâmesi ile akıp gidiyor.
Erzurum'da zaten iş hacmi de belli, iş mevsimi de...
Yeni yönetim, geçmişte yapılan ve bugün düzeltmek için olağanüstü çaba harcanan o yanlışların tekrarlanmaması için son derece temkinli hareket ediyor.
Eyvallah; olması gereken de bu zaten...
Ama kaş yapalım derken göz de çıkarmamak lazım.
Geçmiş dönem bilerek ya da bilmeyerek (bendeniz o yanlışların bilerek yapıldığına inanıyorum) yüzlerce yalan yanlış iş yapmış diye, bugün o günahlardan ötürü, işadamları toptan "günahkâr" ilân edilirse; şehir sarsılır, ekonomi büsbütün çöker, insanların morali dibe çakılır.
Hesap sorulması gereken zat orada ve o hesap da sorulmaya başlandı bile...
O'nun boyunu fersah fersah aşan yanlış ve yalanları masum kimselere fatura edilmemeli...
Böyle bir durum var diye bu itirazı yapmıyorum. Böyle bir algı oluşturulmak isteniyor diye ilgilileri dostça uyarmak istiyorum o kadar...
Erzurum, bir İstanbul değil...
Burada dört bir taraftan rant akmıyor.
Bakmayın siz inadına iş yapanlara, emin olunuz ki birçoğu emeğinin yarısını dahi geri alamıyor.
Buna rağmen bu şehrin başını bekleyen ve bu şehir için katma değer üretmeye çalışan kim varsa gelin onların hepsine kucak açalım ve kimseye ön yargıyla yaklaşmayalım.
Çünkü yaralı bir kentiz zaten...
Geçen on yılda (yerel yönetim noktasında) kırılmadık kemiğimiz, yaralanmadık yanımız kalmadı.
Bugün tedavi zamanıdır, bugün yeniden ayağa kalkma zamanıdır.
Bu şehir Mehmet Sekmen'e dair büyük ümitler besliyor...
O ümittir ki, beklenti çıtasını öyle bir yükseltti ki kimse artık geri çimemez...
Bir işadamının sermaye sahibi olabilmesi için en az yarım asır gerekiyor.
Ama aynı işadamını yerle bir etmek içinse sadece bir gün yeterli...
Mehmet Sekmen'i "Erzurum için şans" görenlerden biri de bendenizim ve bu görüşüm giderek de kuvvetleniyor.
Çünkü O'nun yerel yönetim ve siyaset tecrübesi Erzurum gibi henüz kalkınmasını tamamlayamamış bir şehir için çok büyük bir avantajdır.
Biz işte o avantajın artık bu şehirde kuvveden fiile geçmesini arzu ediyoruz.
Sokakta birileri "bu şehirden bir an önce gitmek lazım" derse, anlayın ki ortada yönetime dair ciddi sorunlar var. Ve birileri çarşıda pazarda, "Erzurum'a yatırım yapmak istedik, ama bize itibar eden olmadı" demeye başlarsa anlayın ki felaket çanları bizim için çalıyor.
Madem devir aynı zamanda algı yönetimi devridir. O halde önce doğru algı oluşmasını sağlamak ve o doğru algıyı da sürdürülebilir kılmak lazım.
Urfa almış başını gitmiş, Allah daha da versin...
Fakat Erzurum da artık o yarışta olmalı...
Kıskanan değil, kıskanılan şehir olmak istiyoruz.
Çok mu bi şey istiyoruz?
- veyis 01 Ocak 1970 02:00
Erzurum ileriye gidemiyorsa.gazeteciler ile belediye arasındaki ahbap çavuş ilişkisidir.bu şehrin imarı ile ilgili kaç tane yazınız var.geçengün migrosun ordaki alt geçitte faciya yaşanacaktı.niye olayın üzerine gitmediniz,ayrıca tarfik sürekli tıkanıyor migros kavşağında,bunun için hangi yazıyı yazdınız