Hangi ülkeden olduğunu çıkaramadığım bir grup turist, Yakutiye Medresesi'nin önünde toplanmışlar; kimi fotoğraf çekiyor kimi de elindeki broşürden muhtemelen seyrettiği bu taş yapının tarihçesini okumakla meşgul...
Yedi yüz yıllık bu yapıyı yaptıranın Cemalettin Hoca Yakut Gazani'nin olduğunu öğrendiğinde ne düşünür ki ellerin elinden biri!
Bu isim ona ne ifade edebilir!
Hiç!..
İşin doğrusu benim için de pek birşey ifade etmiyor. Bana ne Gazan Han ve Bolugan Hatun için yapılmışsa; beni ne kadar ilgilendirir bu isimlerin var ya da yok olması!
Benim düşündüğüm, yedi yüz yıl önce buraya taş taşıyanlardır, o taşları keski ile keserken kaç kişinin taşın başında can verdiğidir...
Bu sıradan insanların yaş ortalaması kaçtı acaba! Kaçının yavuklusu vardı; kaçı o taşı sevdiğinin taş kalbini yontar gibi yontuyordu. Kaçı aç, kaçı toktu bu İlhanlı insanlarının... Yağmur veya yakıcı güneş altında nasıl çalıştılar Han ve Hatun için Gazani'nin yaptırdığı bu eserde!
Gözümün önündeki bu esere hergün penceremden bakarken düşündüklerim budur işte.
Yani, bir eser yapanın mıdır, yaptıranın mı?
Peki ya aşk!
Sevenin midir, sevilenin mi!..
Kime aittir sevgi denilen yüce duygunun onuru!
Sevildiği için gurur duyan sevilen yüreğe mi; yoksa sevdiği için tanrılık tahtından vazgeçene mi!
Osopos'un güzeler güzeli kızı Sinope'ye gönül veren tanrılar tanrısı Zeus, "senin için Olympos'un tahtından vazgeçerim ve dile benden ne dilersen," diyerek aşkının yüceliğini gösterdikten sonra Sinope'nin dileğine bakın siz!
"Senden tek dileğim bana dokunmamandır!"
Ve Sinope'nin Karadeniz kıyılarında kara ile denizin arasına sürgün edilişi.
Aşkı için gücünü terk etmeye hazır bir tanrı, gücünü kullanarak sevdiğini cezalandırıyor!
Aşk denilen duygu ne kadar karmaşık olursa olsun asla sırnaşık olmamalı, diye düşünmek yanlış mı olur!
Erzurum'un yazı da kışı da uzun misafirlikler için gelenlere çok sıkıcı gelebilir.
Ancak bu şehre aşkla bağlı olanlar bu sıkıntıyı göğüsler ya da aldırmaz.
Bir şehri güzelleştiren ne tarihten gelen devasa yapılarıdır, ne de her yöne açılan kapılarıdır.
Bir yerleşim alanınını güzelleştiren orda yaşayanlar değil midir?
Erzurum'u bilmeyen biri, Erzurum'un çay evlerinin birinde demli bir çayı içtikten sonra, bardağı alan görevlinin, yani insanın, "tezeleyim mi ağabey," cümlesi ile buranın güzel bir şehir olduğunu düşünmez mi; ya da söylediğiniz sözün veya soru cümlenizin anlaşılmaması üzerine, efendim, anlamadım anlamına gelen "can ağabey," sözcesi bu şehrin güzelliğine güzellik katmaz mı!..
Yakutiye Medresesi'ni ve çevresini Erzurumajans'ın bürosundan ve Orhan Bozkurt'tan kavgayla kazandığım pencere kenarı masamdan izlerken medresenin minaresinin nasıl ve hangi insanlarla yapıldığını düşünmeden gözlüklerimin üstünden seyretmek - ki gözlüksüz olana ne ki- mümkün mü!
Yaptıranları bilmem; ama yapanların eser aşkı ya da ekmek aşkı ile yaptıkları kesin!
Yani, yine aşk ve insan ...
Ve bu meydanda iki sevgili el ele dolaşıyor...
Ve bu meydanda bir genç kız bisiklete biniyor...
Birbirine yapışık gibi yürüyen üç çarşaflı kadın ve ardında oldukça kısa etekli bir hanım ve onun da ardında mendil satan çocuk ve onun da ardında türbanlı bir genç kız ve onun da ardında uzun saçlı iki genç ve onların da ardında bebek arabasında bebeğini gezdiren bir kadın...
İnsanlar güzelleştiriyor bu meydanı, yoksa boş bir meydanla tek tip insanların arasında ne fark var!
Herkes sevdiğini ayrı tutsun, onların yeri gönüllerin görünmeyen derinliğindedir; ama görünen insanları görerek ve severek yaşamak kadar güzel ne var ki!
Bu Yakutiye Medresesi'ni kim kimin için yaptırmıştı sahi!
Unuttunuz değil mi?
Boş verin!.. Bir o yapıyı yapanları düşünün, bir de etrafında yaşayanları.
Biraz da aşk katın içine, sadece sevdiğinize değil, bütün şehire.
Sevmek için bu yetmez mi?
Ve yine boş verin güçlü olanı, güçlüyü güçlü yapanları bütün gücünüzle sevin yeter!
Sevmek yeterlidir, herşeye kadirdir aşk.
Ne sevdiğinize küsün ne de insanlara!
Sahibini anımsamadığım şu dizeleri düşünün.
Güneş bulutların ardından da aydınlatır
Şikayeti bırak
Senin bahtın da herkesin bahtı gibidir
O bahtta neşeli günler
Acıklı saatler olması gerek!