Şair Nefi, Âşık Emrah, Âşık Reyhani, Hüseyin Avni Ulaş ve Deniz Gezmiş gibi ismi fazla bilinmese de Erzurumun isyan ruhlu dadaşlarından biri de Refik Çığdır.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmayan Refik Çığ; dünya görüşü, yaşam tarzı ve ilkeli duruşuyla Erzurumun aykırı kişiliklerinden biridir.
Uzun ve serüvenli bir hayat süren Refik Çığın muhafazakâr bir toplumda yeteri kadar anlaşılması elbette ki zordu.
O mecburi iskân için gittiği Aşkalede yaşamış ve ömrünü orda tüketmişti.
1895 yılında Erzurum merkezde dünyaya gelen Refik Çığ iyi bir aile ortamında yetişmiş olmasından dolayı, o günün şartlarında güzel bir eğitim almış ilk ve orta okulu Erzurumda, liseyi İstanbulda okumuş bilahare askeri okula girerek subay olmuştur.
Yenikapı Mevlevihanesinde tasavvufla tanışan Refik Çığ daha sonra Erikli Baba Tekkesine ve oradan da Merkez Efendi Dergâhına giderek dini bilgiler almıştır.
Kurtuluş Savaşında Mehmet Akif Ersoyla birlikte aktif rol oynayan Refik Çığ, ne hazindir ki bu kadar eğitime ve bilgiye rağmen yaşamış olduğu çevresi tarafından anlaşılmamıştır.
Özgür düşünen, sözünü esirgemeyen, ilkelerinden vazgeçmeyen, asi tavrı ve isyan dolu çıkışlarıyla dikkat çeken Refik Çığın avam tarafından dinsiz damgası yemesi kaçınılmazdı, böyle de olmuştu.
Devamlı okuyan ve üç lisan bildiği söyleyen bu aykırı insanın Aşkâle sınırları içerisinde nefes alması, kendini ifade etmesi zor bir durumdu.
Refik Çığ bu olumsuzluklara göğüs gerecek kadar özgüven sahibi bir insan olduğundan ömrünü Aşkalede geçirmişti.
Din, siyaset, askerlik gibi alanlarda yaşamını şekillendiren Refik Çığ, CHPde başladığı siyasi hayatını yine bu partiden ayrılıp DPyi kuran Adnan Menderesle devam ettirmiş, DPnin Erzurum teşkilatının kurulmasında görev almıştır.
1950 seçimlerinde iktidar olan DPyi ve Başbakan Adnan Menderesi memleketin kurtuluşu için bir şans olarak gören Refik Çığın hayatındaki en büyük kırılma 1960 darbesinin ardından Adnan Menderesin idam edilmesiyle başlamıştır.
1950 yılında müthiş bir oy patlamasıyla iktidara gelen ve halkın büyük sevgisini kazanan Adnan Menderesin idam edilmesine halkın sessiz kalması, onun topluma olan güvenini ve beklentisini sarsmış ve bu riyakâr tavır Refik Çığın protesto niteliğindeki yaşam biçimini sergilemesine sebep olmuştur.
1959 yılında Londra da geçirdiği uçak kazasından sağ kurtulan Adnan Menderes ülkeye dönünce yüzbinler tarafından coşkuyla karşılanmış hatta sevginin dozu öyle abartılmış ki Mersinde bir vatandaşın elinde bıçakla bacaklarının arasına aldığı oğlunu kurban edeceğini söylemesine kadar varmıştı.
Menderesin asıldığı gün ülkenin muhtelif yerlerinde davul zurna çalındığını gören Refik Çığın bu durumu kabullenmesi, onun isyan ruhunun kabul edeceği bir durum olmadığından, o da bu çelişkiyi aykırılığı ile protesto etmiştir.
Refik Çığ duygusuz ve tepkisiz heyecansız bir toplumun ferdi olmayacağına karar vermiş onların inandığı değerleri tanımayacağını ve onlar gibi yaşamayacağını söyleyerek yollarını ayırmıştır.
Refik Çığ bu protestosunu hayatın her alanında göstermiş, hatta 11 Temmuz 1962 yılında Erzurumda bulunan İsmet İnönünün karşısına memur birkaç arkadaşı ile dikilip CHP bayrağını yakmış ve Paşa ,Paşa yer sağır, gök sağır, sen ondan sağır: bu millete neden zulmediyorsun demiştir.
Bu olay esnasında kalabalıktan birisinin Bunlar devlet memuru değiller mi? Nasıl eski bir cumhurbaşkanına hakaret ederler? diye tepki göstermesi üzerine Refik Çığ kalabalığa dönerek ALIN MEMURİYETİNİZİ VERİN HÜRRİYETİMİZİ diyerek özgür, asi ruhunu ortaya koymuştur.
Refik Çığ bu aykırılığının bedelini mahkeme kapılarında geçirerek ödemiştir. 10 yıl hapis yatmış, neticede Aşkale de mecburi iskâna tabi tutulmuştur.
Aşkalede dava vekilliği yapan Refik Çığ, ölmeden önce mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ile Aziz Nesin Vakfına bağışlamış, 1985 yılında Aşkalede vefat etmiştir.
Kaynakça. Kazan Harun.Beyazşehir Palandöken.2017/21.S.128.