Tarafımca ortaya çıkarılarak suç duyurusunda bulunduğum, bir inşaat firmasi ile Erzurum Özel İdaresi Genel Sekreteliği'nin bazı yetkililerinin iştirakiyle gerçekleştirilen sahteciliğe dayalı belgeler üzerinden, inşaat firmasına eski rakamla "iki trilyon"a yakın usülsuz ödeme yapılmış ve idare zarara uğratılmıştı. Müdürlüğümüz adına düzenlenen ödeme belgelerinn ekleriyle birlikte tüm imzaların sahte olduğu, belgelerin müdürlüğümüze, imzaların da şahsıma ve arkadaşlarıma ait olmadıkları anlaşılmış; sahte belgelerin özel idarede hazırlandıkları ve ödeme belgelerindeki imzaların firma sahibi ile özel idare yetkililerine ait oldukları, kriminal incelemede belirlenmişti.
Ayrıca memur suçları kapsamında, savcılıkca istenilen soruşturma izni talebine karşı, Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerince tanzim edilen iki adet ön inceleme, bir adet idarî ve disiplin raporlarıylarıyla da, başta şahsım olmak üzere, Erzurum Milli Eğitim Müdürlüğü yetkililerinin ve memurlarının sahtecilik olayı ile ilişkilendirilmelerinin mümkün olmadığı ve bu nedenle idarî ve adlî her hangi bir öneriye ve yargılamaya gerek duyulmadığı denilmiş ve bu raporlara bağlı olarak da; Erzurum Valiliği'nce de iki kez soruşturma izni verilmemişti. Sahtecilikle ilişkilendirilen Özel İdarenin bazı yetkilileriyle memurlarına ise, soruşturma izni verilmiş ve izin kararı idarî yargı tarafından da onanarak kesinleşmişti.
Savcı Osman Şanal'ın, bizlere verilmeyen sorusturma iznine yapmış olduğu her iki itiraz da, Bölge İdare Mahkemesi'nce reddedilmiş ve isnat edilen suçlamalardan, bizlere yargılama yapılamayacağına ilişkin, valilik kararı onanmış ve hukukî süreç böylece tamamlanmıştı. Dolayisiyle yasal süreç gereği, ifâdemin dahi alınması mümkün değil iken, ne yazık ki hukuk hiçe sayılmıştı. Haklarında soruşturma izni verilen failler, elini kolunu sallayarak gezerken, sanırım yapmış olduğum hukuk mücâdelesinin rövanşına yönelik; kraldan çok kralcı kesilerek ve görev üstlenerek, idareye selâm çakarcasına şahsıma bir nev'i ders ve göz dağı verilmişti.
Sahtecilik olayının, bizim dışımızda kimler tarafindan işlendiği apaçık ortada iken, adetâ hukuk ayaklar altına alınarak keyfi bir biçimde; 2 Eylül 2010 tarihinde göz altına alınmış ve hemen aynı gün tuklanmıştım. Nihâyet 56 gün hapis yatmış ve bir memur için ödenmesi hayli zor 50.000TL. gibi, bir kefaletle tahliye edilmiştim. (7 yıldır parayı hâlâ almış değilim. Denilene bakılırsa faizsiz iade edilecek. Her halde bir dava da ona açılacak gibi.) Yurt dışı yasağı konularak ve yargılanmam gerekmeyen bir pis davaya dahil edilerek, arkadaşlarımla maalesef 4 yil süreyle yargılandım.
Yargılandığımız davada; Erzurum 2.Ağır Ceza Mahkemesi'ince yargılamanın bitiminde, yargılama şartlarının oluşmadığı denilerek, şahsım ve arkadaşlarım yönünden, delil yetersizliğinden "ber'at"imize değil, haksız ve hukuksuz bir biçimde davaya dahil edilmemizin hukuksuzluğuna işaret edilerek, "davanın düşürülmesi" kararı verildi. İşin faillerine ise, ağır cezalara hükmetti. Bizler açısından temyiz edilmemesi gereken düşme kararı, şu anda "FETÖ"den içerde olan duruşma savcısının, hukuki olmayan ve yapılmaması gereken aleyhimize yönelik intikamcı anlayışla temyiz edilen isteminin neticesinde, 3 yillık bir temyiz aşamasının ve bekleyişinin ardından, nihâyet yüksek yargıtay tarafından da nokta konularak, 7 yillık uzun süreç sonunda, "yüzümüzün ak, alımınımızın açık" olduğu bir kez daha görüldü ve haklılığımız onandı.
Yolsuzluk ve sahtecilik olayının failleri olan firma yetkilsi ile Erzurum Özel İdare yetkilileri hakkında ise; yerel mahkemece verilen cezaların azlığı ve yetersizliği denilerek, verilen bozma kararıyla, yeniden yargılanmalarının önü açıldı. Yargılama aşamasında nasıl bir karar çıkar bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz. 7 yillık ağır bir yargılama süreci sonunda, şahsımın ve arkadaşlarımın sahtecilik ve dolandırıcılik olayı ile hiç bir ilişkisinin olmadığı, sahteciliğin fail ve şeriki değil, aksine mağdurları oldukları, yüksek yargı tarafından da böylece tescillenmiş oldu. "Felek ehl-i dili şâd eder, ama neden sonra; neden sonra" diye bir söz var. Bizim halimiz de öyle oldu her halde..Ama ülkemizde hak arama hakikaten çok meşâkketli; ancak takatı ve sabrı olanlar böylesi zorlu yola dayanabilirler.
Böylesi bir haksız zulmü ve kanun tanımazlığı bizlere revâ gören hukuk çeteleri hakkında;15 Temmuz öncesinde suç duyurusunda bulunmuştum., Gözaltı kararı aldırtan ve bizleri davaya monte eden Savcı Osman Şanal ve yargılama yetkisi olmayan, ama tutuklama kararını veren hakim Ramazan Özer ve sürece dahil olan diğer "FETO"cü 5 örgüt ve kumpas mensubu meslektaşları ve iki emniyet yetkilisiyle birlikte, meslekten ihraç edildiler. Feto davasından da su an itibariyle içerde yargılanmayı beklemekteler. Ayrıca, bu 7 sözde hukuk adamı hakkında, yapmış olduğum suç duyurusu üzerine; HSYK tarafından yaptırılan soruşturma úzerine, şahsım ve arkadaşlarım açısından da, devlete yönelik işledikleri mevcut suçlarına ilâveten de, yargılamaları yapılacak ve davaya müdâhil olunacak.
İşin peşini bırakmak yok. Kimsenin yaptığı yanına kalmayacak ve kalmamalı. Hukuki süreç devam edecek. Ceza davası ile birlikte tazminat davaları açılacak. Zâlimleri kovalayabildiğimiz yere kadar kovalamaya devam...