Geçmişte ve yıllarca yerleşmiş bir âdet olarak; Erzurum'a gelen devlet büyükleri, tarihì İstanbul Kapı'da karşılanırdı. Erzurum'a gelmekte olan bir devlet büyüğünü karşılamak üzere, devlet erkânı ve ahali İstanbul Kapı' da beklemektedirler. Her devirde var olan ve riyakârlıkta hiçbir ahlâkî mizân-ayar (ölçü) tanımayan devlet adamlarından bazıları, 'Şehrin hemen girişi sayılan bu yerde beklemek yakışık almaz; gelecek devletlûyü, daha ileride Gez Köyü'nde karşılamak daha doğru ve daha da yerinde olur' derler. Atlar, faytonlar Gez köyüne yönelirler. Ancak riyakâr meşrebliler bu menzili de uygun ve makul görmezler; Ilıca'da ve nihâyetinde de Aşkale'de karşılayalım dediklerinde ise, sanırım dönemin Erzurum Belediye Reisi Zâkir Bey olacak: 'Oldu olacak, madem ki riyakârlğa menzil yok; öyle ise sürün atları Erzincan'a' der...
Günümüzde de giderek örnekleri ölçülemeyecek miktar ve sayıda artış gösteren bu tür riyakâr yüzlü kişiliklerin, kaş yapayım derken; göz çıkartıcı türden saygılı ve edepli olmanın ötesinde, hiç de samimi olmayan ve riyakârlıkta sınır tanımayan uçuk-kaçık ifâdeleri hayli rahatsızlık verici... AKP'li yetkililerinden bile destek görmeyen, sözüm ona güya bir üniversite rektörü ve benzeri dalkavuk meşrepli bu cins adamların, arz-ı endâm edercesine boy-pos gösterdiği ve ne yazık ki, hak etmeyerek makam-mansıp sahibi oldukları bu güzelim ülkemize, çok, hem de çok çok yazık olmakta.... Sevdiğimiz-takdir ettiğimiz veya çokça beğendiğimiz devlet adamlarına karşı, hürmet ölçülerinde doğru tavırlı; kişilikli ve riyakârlıktan uzak saygılı olmak çok mu zor?
Yani övgülerinizde, yanlış yorumlanabilecek dinî bir uslûp ve maksadını aşan 'farz-ı ayn' gibi, tevili mümkün olmayan dinî bir kavram ve terminolojiyi kullanmak yerine, sormak lâzım; şâyet özde mürâilik yoksa (!) daha da mütenâsip düşecek samimi teşbih ve nitelemeler yapılamaz mıydı rektör efendi...?
Hakikaten, bir ahlâkì zaafiyet olan riyakârlığa, bu tür kişiliksizler için bir menzil (ölçü) biçilmez...