Sizi herhangi bir televizyon kanalı, konusu siyaset olan proğramına çağırsa ve başlamadan önce yönetici durumundaki bir zat size, “arkadaşlar, konuşmalarımızı ilkokul seviyesindeki bir çocuğun anlayacağı şekilde yapmaya dikkat edelim,” dese ne yaparsınız?
İki şık var, ya “elbette, bizim halkımızın anlama yeteneği yoktur, söylediklerimizi anlamaz,” diyerek ve uyarıya uyarak uslu çocuk olursunuz; ya da “izleyicileri bu kadar küçük gördüğünüz için, ben sizin proğramınıza katılmıyorum,” der, alıp dilinizi gidersiniz.
Erzurumajans’ın Genel Yayın Yönetmeni Orhan Bozkurt (demez ya) dese ki, “Ömer Nazmi, yazılarını ilkokul seviyesindeki kişilerin anlayacağı düzeyde yazsan iyi olur!”
Derim ki, “Bre Bozkurt, sen bu halkı o kadar cahil mi sanıyorsun, ironiyle ima arasındaki farkı anlamayacak kadar edebiyat kültüründen uzak mı bu memleketin insanları!”
İşte aynen bu şekilde der ve bildiğim şekilde yazmaya devam ederim.
Şöyle ki;
Fransız der ki, “her kim bu memlekette “Ermeni Soykırımı “ yok derse tez yakıla!..”
Medeni ve gelişmiş ve de aynı zamanda düşünce özgürlüğünü savunan bazı Avrupa ülkeleri arada bir nerelerine ne batıyorsa , durup durup bu Ermeni meselesini kaşıyorlar!
Evet, Fransız böyle diyor, “Ermeni Soykırımı, yoktur demek yasaktır!”
Bizimkiler de diyor ki; “Sen önce kendine bak!”
Yani, tencere dibin kara, seninki benden kara!
Hiç de öyle değil!.. Geçmişte Avrupalının yaptığı vahşetle bize yüklenmeye çalışılan suç aynı olabilir mi!
“… Şehir dışında çalıştırılmakta olan Türkler de avdet etmiyorlardı. Münferid yağma ve öldürmeler çoğalmaya başladı. Ocak ve ve şubatta yağmacılar tarafından Erzurum’un tanınmış simalarından Hacı Bekir Efendi bir gece evinde öldürüldü. Ermeniler, Erzurum’da birinci büyük kıtale 20 Şubat’da teşebbüs ettiler. Topçu askerleri iki yüz yetmiş kişiyi yakaladı. Bunları tamamı ile sayduktan sonra bilinen gayeyi tatmin için hepsini kışlanın hamamına doldurdular. Benim gayretimle bunlardan yüz kişi sağ kurtulabilmiştir. Bu gün sokaklarda birkaç Türk öldürülmüştür. Tren iistasyonunda ahâliden on kişi kurşuna dizildi. Bunlrı savunmak ve korumak isteyen Rus subayları ölümle tehdid edildi. Tutuklattığım bir Ermeni, bir Türk için bir Ermeni asıldığı nerde görüldü, diye bağırdı… Özellikle 10-11 Mart’da artış görüldü. Diğer gece Ermeniler, Rus subaylarını aldatarak katliam yaptılar… Bu gece katledilenlerin toplamı üçbine ulaştı. Katliama sadece eşkıya değil, aydın Ermeniler de katıldı…”
Bunları kaleme alan Rus Yarbayı Tverdo Khlebov.
Bu kadar değil, diğer tarihçesinde ise 25 Şubat’da on iki Türk’ün istasyonun yanında kurşuna dizildiğini ve Fen memuru Karayev’in Türk’ü soyup kaçan bir Ermeni’yi vurduğunu söylemekte…
Diğer bir anlatım ise Tğm Nikola’ya ait.
“… Ermeniler, Erzurum’un güneyindeki mahallede eve girdiler. Genç bir anneyi direğe, babayı da diğer direğe bağladılar. Bunların bir yaşında olan çocuğunu, sofa ortasında çakılmış kazığa geçirdiler. Bu feci manzarayı ben de gördüm. Çocuğun annesi olay şoku ile delirmişti. Erzurum’da kendinden habersiz gezerken de gördüm… Rus ordusunda Ermeniler için istisnasız şu lânetlemeyi işitirisiniz: Ermeniler Cehenneme…”
Enver Konukçu, “Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum,” adlı eserinde bunları belgeleriyle anlatıyor.
Yukarıdaki alıntılar olayların sadece birkaçıdır. Şimdi bana söyleyin bakalım!.. Türkler bu yapılanlara karşı gelince soykırım mı yapmış oluyor!..
Tarihi tarihçilere bırakılım diye bas bas bağırıyor bu millet!
Susuyoruz; susmamız geçmişi deşmek istemeyişimizden ve bazı şeyleri unutmaya çalışmamızdandır.
Bugün bu topraklarda yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti Kimliğini taşıyan herkes kardeştir, diyerek tarih kitaplarını tozlu raflara koyduk.
Hrant Dink’in haince arkadan vurulması gibi bazı oyunlara gelmemek için dikkat etmek gerekir. Sahi Dink neden Ermeni diasporasına sırtını dönmüştü!..
Bugün aynı bayrağın altında yaşayan ve aynı gemide bulunduğumuz Ermeni vatantaşlarımızla geleceğe umutla bakarken, Fransız, Avrupa kaşığıyla Asya tenceresini karıştırmaya çalışıyor.
“Yüzeyde hazine bulamazsın.” Atasözü Fransızlara ait… Bunu kendilerine hatırlatmalı.
Tarihçiler de, aklı başındaki siyasetçiler de şunu söylemekte;
Tarih, içinde bulunduğu koşullara göre değerlendirilir.
Bu arada aklıma takılan bir şeyi burada sormadan geçemeyeceğim.
Meclisteki dört partinin üçü aynı kınamayı yaptı. Dördüncüsünün sesi soluğu çıkmadı, ya da ben duymadım, duyan varsa söylesin?
Fransız atasözünden bahsettik, bizden demesek olmaz!
“Devekuşu yüke gelince ‘kuşum’, uçmaya gelince ‘deveyim’ der.”