Kılıçdaroğlu: "Bu demiyor muydu 'Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık' diye."
Erzurumajans-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Çanakkale'de, "Çanakkale ruhunu anlayamayan milleti de anlayamaz
milliyeti de anlayamaz milliyetçiliği de anlayamaz" dediğini belirterek,"Hani bu demiyor muydu? 'Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın
altına aldık' diyen. Kesin kafasına bir taş düşmüştür" diye konuştu. CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı
konuşmada gündemdeki konuları değerlendirdi.
-"KESİN KAFASINA BİR TAŞ DÜŞMÜŞTÜR"-
Konuşmasına,"Gazilerimiz burada" diye başlayan CHP Genel Başkanı, "18 Mart
Çanakkale Savaşının yapıldığı tarih. Çanakkale Savaşının ne anlama
geldiğinin en iyi ama en iyi gazilerimiz bilir" diyerek şöyle devam
etti:
"Sayın Başbakan da Çanakkale'ye gitmiş. Önemli bir şey
söylemiş aslında, kendisini kutlamak lazım. Cümle şöyle; 'Çanakkale
ruhunu anlayamayan milleti de anlayamaz milliyeti de anlayamaz
milliyetçiliği de anlayamaz' demiş. Hani bu demiyor muydu? 'Biz her
türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık' diyen. Kesin kafasına
bir taş düşmüştür.
Çanakkale'de mücadele verildi. Hiçbir yabancı
asker o boğazlardan geçmedi ama kendimize sormamız gereken bir soru var.
Binlerce şehit verdik yabancı bir savaş gemisini İstanbul'a
getirtmedik, izin vermedik ama sonra ne oldu? O gemiler İstanbul'a nasıl
geldi? Ve o gemilere Dolmabahçe'nin önünde o gemileri gören büyük
devrimci asker Mustafa Kemal Atatürk ne söyledi, 'geldikleri gibi
gidecekler.' Çanakkale'nin ruhunu anlamak istiyorsan 'geldikleri gibi
gidecekler' diyen adamı önce sen çok iyi anlayacaksın. Çanakkale'nin
ruhunu anlamak istiyorsan, acaba neden o yabancı savaş gemileri
Dolmabahçe'nin önüne gelip demirlediler, kim izin verdi onlara? Bunları
anlamayan Çanakkale'nin ruhunu anlayamaz."
-ERGENEKON DAVASI-
Ergenekon
Dava sürecinde savcıların istediği müebbet hapisler olduğunu ifade eden
Kılıçdaroğlu, "Biz neden soruşturuyorsunuz, neden yargılıyorsunuz diye
bir şey söylemiyoruz. Peki ne istiyoruz, adil bir yargılama istiyoruz,
adalet dediğimiz kavramın içini boşaltmayalım diyoruz. Adalet herkes
için lazımdır diyoruz" dedi.
-"İKTİDARIN SOPASIDIR ONLAR"-
Süreci anlatan ve 25 konu başlığı sıralayan CHP Genel Başkanı, şöyle dedi:
"Demokratik
bir ülkede sıkıyönetim mahkemeleri olmaz. Devlet güvenlik mahkemeleri
olmaz. Özel yetkili mahkemeler olmaz. Sıkıyönetim mahkemeleri kalktı ama
yerine devlet güvenlik mahkemeleri geldi. Sonra adını değiştirdiler
özel yetkili mahkeme haline getirdiler. Bu tür mahkemeler olağanüstü
dönemin mahkemeleridir. Olağanüstü dönemlerin mahkemeleri adalet
dağıtmaz. Onlar sadece güç odaklarına itaat ederler. İktidarın sopasıdır
onlar. Toplumu şekillendirmek isterler. Bu nedenle Silivri mahkemeleri
bu bağlamda mahkemelerdir. Bunların adalet dağıtmasını beklemek mümkün
değildir.
İkinci konu; Özel yetkili mahkemeler var ama bu mahkemelere
özenle seçilmiş savcı ve yargıçlar atanıyor. Kim atadı bunları, siyasi
iradenin beklentileri doğrultusunda savcılar ve yargıçlar atandı. 'Benim
isteklerimi yerine getireceksiniz' diyen ve bunu kabul eden yargıçlar
atandı. Bu bağlamdaki bir mahkeme adalet dağıtamaz.
Bu mahkemeler ve burada görevli yargıçlar adaletsizlik dağıttıkları sürece yerlerinde kaldılar. Bu da üçüncü konu.
Bu
yargıçlar adalet dağıtmayacakları için hukukun üstünlüğüne
inanmadıkları için Anayasa'ya da uymadılar. Anayasa'nın 90. maddesi var,uluslar arası hukuk esastır. Bu yargıçlar Anayasa'nın 90. maddesini de
görmezden geldiler. Bunu da dördüncü şık olarak hafızalarımızda tutalım.
-"BU DAVALARIN TEMEL ÖZELLİĞİ SİYASAL İKTİDARIN GÜDÜMÜNDE YÖNLENDİRİLMESİDİR"-
Bu
davaların temel özelliği siyasal iktidarın güdümünde
yönlendirilmesidir. 15 Temmuz 2008, Recep Tayyip Erdoğan çıktı şunu
söyledi; 'ben bu davaların savcısıyım' dedi. Bunu da beşinci şık olarak
hafızalarımızda tutalım.
Altıncı konu şu; davalar son derece
planlı, yargıçlar, savcılar, onların beklentileri ve siyasi otoritenin,
iktidarın onların beklentilerine uygun yasaları parlamentodan geçirerek
bir süreci başlattılar.
-"SÜREÇ AKP İKTİDARININ DENETİMİNDE VE GÖZETİMİNDE DEVAM EDEN BİR SÜREÇTİR"-
Yedinci
konu, ilk kez bu davalarda gizli tanık dinlenmesi var. 44 gizli tanık
dinlendi. Tecavüz suçlarından mahkum olanlar, yalancılar, iftiracılar
tamamı gizli tanık olarak dinlendi. Yıllarını devletin güvenliğine
vermiş olan bir Genelkurmay Başkanı'nın gizli tanığı terör örgütü
suçlusu. Hangi akıl bunu kabul eder. Süreç AKP iktidarının denetiminde
ve gözetiminde devam eden bir süreçtir.
Sekizinci konu; ilk kez bu davalarda bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü üyesi diye tutuklandı.
Dokuzuncu konu şu; bu dava öyle bir dava ki hayatı boyunca yan yana gelmemiş bir grup insan örgüt diye bir araya getirildi.
Onuncu
konu; savcıların getirdiği bütün tanıklar dinleniyor ama tutukluların
getirdiği tanıklar dinlenmiyor. Açıkça yasalar çiğneniyor.
Bir
başka önemli nokta kendisini savunan insanlar ana dava konusu
sonuçlanmadan 30 yıla yakın veya 30 yılı aşkın süreyle mahkum
ediliyorlar.
Onikinci konu; tutuklular diyor ki, bilirkişiye
gönderin bu delilleri, hayır diyor, bilirkişiye göndermem diyor, böyle
adalet olur mu?
Mahkemeye sunulan pek çok belgenin sahte olduğu defalarca ispat edildi.
Ondördüncü
konu şu; savcı konuşuyor, yargıç dinliyor, sıra geliyor avukata, hayır
sen konuşamazsın diyorlar, 'Sana 5 dakika süre verdim' diyor.
Onbeşinci konu; İstanbul Barosu olaya el koyuyor. İstanbul Barosu'nun düştüğüne dair dava açıldı.
-"PARLAMENTO BEN SENİ DE TAKMIYORUM"-
Onaltıncı konu; yargılama öyle bir yargılama ki pek çok hasta tutuklu ölüme terk ediliyor.
Onyedinci
konu; parlamentodan yasa çıktı, klişe tutuklama kararı vermeyin diye.
Yazdılar mı hayır, hiç yazmadılar, eski tas eski hamam, ne demektir bu,
yasama organı parlamento ben seni de takmıyorum, arkamda nasıl olsa kapı
gibi hükümet var.
Onsekizinci konu; bir yargıçtan beklenen onu
tarafsız ve bağımsız olmasıdır. Eğer bir yargıcın tarafsızlığı kuşku
götürüyorsa o mahkemeden çekilecek. Şerefli bir yargıç tarafsızlığı
konusunda kuşku ortaya çıktığı zaman o makamdan ayrılır, kural budur.
-"BU KATMERLİ ADALETSİZLİK DEMEK DEĞİL MİDİR?"-
Ondokuzuncu
konu; yargıç yargıladığı milletvekiline şunu söylüyor, 'Hani sen
milletvekili olmayı düşünmüyordun?' Sana ne kardeşim, sen hakim misin,
başka birisi misin? Onun yargıç olmadığı bu sözlerden belli.
Yirminci
konu; yargıçlar tazminata mahkum oldular. Hükümet ne yaptı, yani bu
davaların savcısı ne yaptı, hemen parlamentoya bir yasa teklifi
getirdiler. Yargıç tazminata mahkum olursa o tazminatı devlet bütçeden
ödeyecek. Bu katmerli adaletsizlik demek değil midir?
Yirmibirinci
konu; Deniz Feneri davasını hatırlıyorsunuz. Soygun düzenini bütün
belgeleriyle kamuoyunun önüne serdiler. Zekat parasını hortumlayan
vicdansızlar Başbakan'ın koruması altına girdi.
Yirmiikinci konu;Mehmet Haberal demokrasi aşığı bir kişi. Onbinlerce öğrenci
yetiştirmiş. Bütün malvarlığını kurduğu bir vakfa bağışlamış. Rahmetli
Ecevit cumhurbaşkanlığı seçiminde geldi dedi, sen bizim cumhurbaşkanı
adayımız ol. Haberal dedi ki ben parlamentoya saygılıyım, eğer
cumhurbaşkanı seçilecekse parlamentodan seçilsin, ben kabul etmiyorum.
Şimdi bunu darbeci diye ömür boyu hapse mahkum et. İnsan da biraz vicdan
olur.
-"TİMSAH GÖZYAŞLARI"-
Yürmiüçüncü konu; Bu davada
Tuncay Güney denen bir kişinin beyanlarıyla, ifadeleriyle başlamıştı.
Geçenlerde bir açıklama yaptı, diyor ki, 'bu dava düzmece planlı bir
operasyondur'.
Yirmidördüncü konu; vicdanları o kadar yaraladı ki
kamuoyu bile bunda bir şey var, o rahatsızlığı dile getirmeye başladı.
Ve Recep Tayyip Erdoğan çıktı bir televizyon programında şunu söyledi,'
İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanması şahsımın ve partimin arzusudur'.
Timsah gözyaşları. Sadece ve sadece kamuoyunda oluşan tepkileri biraz
yumuşatmak için, biz de istemiyoruz?Bunu söylüyor ama hiçbir şey
yapmıyor. Peki MİT Müsteşarı için ne yapmıştı, apar topar bir yasa
tasarısını parlamentodan geçirmişti, neden ucu kendine dokunacaktı.
Yirmibeşinci
konu, terör örgütünün varlığını en iyi kim bilir, istihbarat örgütleri
bilir. Mahkemede soruyor, MİT Müsteşarlığına soruyor, Genelkurmay
Başkanlığına soruyor, Emniyet Genel Müdürlüğüne soruyor, Jandarma Genel
Komutanlığına soruyor, Ergenekon terör örgütüyle ilgili bilgileri
gönderin diye. Dördünden gelen yanıt ortak. Bizde böyle bir örgütün izi
yok.
-"120 MİLYON BELGEYİ OKUMAK İÇİN 228 YILA İHTİYAÇ VAR"-
Bu
bağlamdaki belgelerin sayısı kaçtır diye sorsam bana ne yanıt
verirsiniz. 120 milyon belgeyi hangi savcı hangi yargıç adam gibi okudu
ve kararını verdi. Arkadaşlarım bir hesap yaptılar. 120 milyon belgeyi
okumak için 228 yıla ihtiyaç var. Buna yargılama denir mi?
-ADİL OLMAYAN MAHKEME DEVLETİN DİBİNE KONMUŞ DİNAMİT GİBİDİR-
Bizim
istediğimiz bir şey var, kimin suçlu olup olmadığına karar verecek olan
yargının adalet dağıtması gerekir. Adil olmayan mahkeme devletin dibine
konmuş dinamit gibidir.
Bu davalara bakan savcı ve yargıçlara
savcı dediğim için gerçekten düzgün, yürekli, vicdan sahibi yargıç ve
savcılardan özür diliyorum, bir isim benzerliği var. Buradan bütün
milletime bir söz veriyorum. Ne kadar süre geçerse geçsin, bu davaları
sürdüren adaleti katleden bu savcı ve yargıçlardan eninde sonunda
hesabını soracağım.
-"SİZ SİYASAL İKTİDARIN TAŞERONLUĞUNU YAPIYORSUNUZ"-
Siz
yargıyı katlettiniz, adaleti katlettiniz, kendinize yargıç ve savcı
dediniz. Siz savcı da değilsiniz yargıç da değilsiniz. Siz siyasal
iktidarın taşeronluğunu yapıyorsunuz. Bu mahkemeler hukuk dağıtan
mahkemeler değil. Bunların verdikleri kararın toplum vicdanında
meşruiyeti yoktur.
Çanakkale, mücadele ettiler, özgürlük ve
bağımsızlık için. Gazilerimiz, şehitlerimiz oldu ama birileri geldi,
gitti bir anlaşmaya imza attı masa başında ve bizim izin vermediğimiz o
gemiler Marmara'ya geldi. Mustafa Kemal Atatürk 'Bunlar geldikleri gibi
gidecektir' dedi. Adaleti katledenler de inanın geldikleri gibi
gidecektir.
-"MASANIN BİR UCUNDA ÖCALAN VAR MASANIN DİĞER UCUNDA DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN VAR"-
Hafta
sonu yapılan Parti Meclisi toplantısında yayınlanan bildiride yer alan 4
maddeyi okuyan Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan'a açık bir çağrıda
bulunduk. Samimiyet ve dürüstlüğün asgari gereklerini yerine getir
dedik. İki; Türkiye Cumhuriyetini hukuk kuralları dışına çıkarma dedik.
Üç; kişisel ihtiraslarının belirlediği bir kişisel gizli ajandanın var
olduğuna ve millete izah edemeyeceği angajmanlara girdiğine dair
toplumda yaygın olan kaygıyı gider dedik. Dört; millete karşı ödemesi
beklenen şeref borcunun gereği olarak açık ve şeffaf olmaya ve doğruları
bir an önce açıklamak için konuşmaya başla dedik.
Bir görüşme
yapılıyor. Efendim İmralı, şu, bu vs. bırakın bunları. Masanın bir
ucunda Abdullah Öcalan var masanın diğer ucunda da Recep Tayyip Erdoğan
var. Herkes bunu bilecek. Kalkıyorsun BDP milletvekilleri PKK'lılarla
dağbaşında kucaklaştılar diye kıyameti koparıyorsun, şimdi sen
kucaklaşıyorsun. Devleti hukuk dışına çıkardığınız andan itibaren
devletin saygınlığına gölge düşer. Eğer devleti hukuk dışına çıkarırsak
olmaz. Devlet hukuk içinde kalmak zorundadır. Sorun hukuk içinde
kalınarak çözülür. Hukukun dışına çıktığınız andan itibaren devleti
gayri meşru alanın içine sokmuş oluyorsunuz. Buna CHP olarak asla ve
asla izin vermeyeceğiz" dedi