SiyasetHaber Girişi : 19 Mart 2013 14:39

'Erdoğan'ın kafasına taş düştü'

'Erdoğan'ın kafasına taş düştü'
Kılıçdaroğlu: "Bu demiyor muydu 'Biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık' diye."
Erzurumajans-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çanakkale'de, "Çanakkale ruhunu anlayamayan milleti de anlayamaz milliyeti de anlayamaz milliyetçiliği de anlayamaz" dediğini belirterek,"Hani bu demiyor muydu? 'Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık' diyen. Kesin kafasına bir taş düşmüştür" diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada gündemdeki konuları değerlendirdi.

-"KESİN KAFASINA BİR TAŞ DÜŞMÜŞTÜR"-

Konuşmasına,"Gazilerimiz burada" diye başlayan CHP Genel Başkanı, "18 Mart Çanakkale Savaşının yapıldığı tarih. Çanakkale Savaşının ne anlama geldiğinin en iyi ama en iyi gazilerimiz bilir" diyerek şöyle devam etti:

"Sayın Başbakan da Çanakkale'ye gitmiş. Önemli bir şey söylemiş aslında, kendisini kutlamak lazım. Cümle şöyle; 'Çanakkale ruhunu anlayamayan milleti de anlayamaz milliyeti de anlayamaz milliyetçiliği de anlayamaz' demiş. Hani bu demiyor muydu? 'Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık' diyen. Kesin kafasına bir taş düşmüştür.

Çanakkale'de mücadele verildi. Hiçbir yabancı asker o boğazlardan geçmedi ama kendimize sormamız gereken bir soru var. Binlerce şehit verdik yabancı bir savaş gemisini İstanbul'a getirtmedik, izin vermedik ama sonra ne oldu? O gemiler İstanbul'a nasıl geldi? Ve o gemilere Dolmabahçe'nin önünde o gemileri gören büyük devrimci asker Mustafa Kemal Atatürk ne söyledi, 'geldikleri gibi gidecekler.' Çanakkale'nin ruhunu anlamak istiyorsan 'geldikleri gibi gidecekler' diyen adamı önce sen çok iyi anlayacaksın. Çanakkale'nin ruhunu anlamak istiyorsan, acaba neden o yabancı savaş gemileri Dolmabahçe'nin önüne gelip demirlediler, kim izin verdi onlara? Bunları anlamayan Çanakkale'nin ruhunu anlayamaz."

-ERGENEKON DAVASI-

Ergenekon Dava sürecinde savcıların istediği müebbet hapisler olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Biz neden soruşturuyorsunuz, neden yargılıyorsunuz diye bir şey söylemiyoruz. Peki ne istiyoruz, adil bir yargılama istiyoruz, adalet dediğimiz kavramın içini boşaltmayalım diyoruz. Adalet herkes için lazımdır diyoruz" dedi.

-"İKTİDARIN SOPASIDIR ONLAR"-

Süreci anlatan ve 25 konu başlığı sıralayan CHP Genel Başkanı, şöyle dedi:

"Demokratik bir ülkede sıkıyönetim mahkemeleri olmaz. Devlet güvenlik mahkemeleri olmaz. Özel yetkili mahkemeler olmaz. Sıkıyönetim mahkemeleri kalktı ama yerine devlet güvenlik mahkemeleri geldi. Sonra adını değiştirdiler özel yetkili mahkeme haline getirdiler. Bu tür mahkemeler olağanüstü dönemin mahkemeleridir. Olağanüstü dönemlerin mahkemeleri adalet dağıtmaz. Onlar sadece güç odaklarına itaat ederler. İktidarın sopasıdır onlar. Toplumu şekillendirmek isterler. Bu nedenle Silivri mahkemeleri bu bağlamda mahkemelerdir. Bunların adalet dağıtmasını beklemek mümkün değildir.
İkinci konu; Özel yetkili mahkemeler var ama bu mahkemelere özenle seçilmiş savcı ve yargıçlar atanıyor. Kim atadı bunları, siyasi iradenin beklentileri doğrultusunda savcılar ve yargıçlar atandı. 'Benim isteklerimi yerine getireceksiniz' diyen ve bunu kabul eden yargıçlar atandı. Bu bağlamdaki bir mahkeme adalet dağıtamaz.

Bu mahkemeler ve burada görevli yargıçlar adaletsizlik dağıttıkları sürece yerlerinde kaldılar. Bu da üçüncü konu.

Bu yargıçlar adalet dağıtmayacakları için hukukun üstünlüğüne inanmadıkları için Anayasa'ya da uymadılar. Anayasa'nın 90. maddesi var,uluslar arası hukuk esastır. Bu yargıçlar Anayasa'nın 90. maddesini de görmezden geldiler. Bunu da dördüncü şık olarak hafızalarımızda tutalım.

-"BU DAVALARIN TEMEL ÖZELLİĞİ SİYASAL İKTİDARIN GÜDÜMÜNDE YÖNLENDİRİLMESİDİR"-

Bu davaların temel özelliği siyasal iktidarın güdümünde yönlendirilmesidir. 15 Temmuz 2008, Recep Tayyip Erdoğan çıktı şunu söyledi; 'ben bu davaların savcısıyım' dedi. Bunu da beşinci şık olarak hafızalarımızda tutalım.

Altıncı konu şu; davalar son derece planlı, yargıçlar, savcılar, onların beklentileri ve siyasi otoritenin, iktidarın onların beklentilerine uygun yasaları parlamentodan geçirerek bir süreci başlattılar.

-"SÜREÇ AKP İKTİDARININ DENETİMİNDE VE GÖZETİMİNDE DEVAM EDEN BİR SÜREÇTİR"-

Yedinci konu, ilk kez bu davalarda gizli tanık dinlenmesi var. 44 gizli tanık dinlendi. Tecavüz suçlarından mahkum olanlar, yalancılar, iftiracılar tamamı gizli tanık olarak dinlendi. Yıllarını devletin güvenliğine vermiş olan bir Genelkurmay Başkanı'nın gizli tanığı terör örgütü suçlusu. Hangi akıl bunu kabul eder. Süreç AKP iktidarının denetiminde ve gözetiminde devam eden bir süreçtir.
Sekizinci konu; ilk kez bu davalarda bir Genelkurmay Başkanı terör örgütü üyesi diye tutuklandı.
Dokuzuncu konu şu; bu dava öyle bir dava ki hayatı boyunca yan yana gelmemiş bir grup insan örgüt diye bir araya getirildi.

Onuncu konu; savcıların getirdiği bütün tanıklar dinleniyor ama tutukluların getirdiği tanıklar dinlenmiyor. Açıkça yasalar çiğneniyor.

Bir başka önemli nokta kendisini savunan insanlar ana dava konusu sonuçlanmadan 30 yıla yakın veya 30 yılı aşkın süreyle mahkum ediliyorlar.

Onikinci konu; tutuklular diyor ki, bilirkişiye gönderin bu delilleri, hayır diyor, bilirkişiye göndermem diyor, böyle adalet olur mu?

Mahkemeye sunulan pek çok belgenin sahte olduğu defalarca ispat edildi.

Ondördüncü konu şu; savcı konuşuyor, yargıç dinliyor, sıra geliyor avukata, hayır sen konuşamazsın diyorlar, 'Sana 5 dakika süre verdim' diyor.

Onbeşinci konu; İstanbul Barosu olaya el koyuyor. İstanbul Barosu'nun düştüğüne dair dava açıldı.

-"PARLAMENTO BEN SENİ DE TAKMIYORUM"-

Onaltıncı konu; yargılama öyle bir yargılama ki pek çok hasta tutuklu ölüme terk ediliyor.
Onyedinci konu; parlamentodan yasa çıktı, klişe tutuklama kararı vermeyin diye. Yazdılar mı hayır, hiç yazmadılar, eski tas eski hamam, ne demektir bu, yasama organı parlamento ben seni de takmıyorum, arkamda nasıl olsa kapı gibi hükümet var.
Onsekizinci konu; bir yargıçtan beklenen onu tarafsız ve bağımsız olmasıdır. Eğer bir yargıcın tarafsızlığı kuşku götürüyorsa o mahkemeden çekilecek. Şerefli bir yargıç tarafsızlığı konusunda kuşku ortaya çıktığı zaman o makamdan ayrılır, kural budur.

-"BU KATMERLİ ADALETSİZLİK DEMEK DEĞİL MİDİR?"-

Ondokuzuncu konu; yargıç yargıladığı milletvekiline şunu söylüyor, 'Hani sen milletvekili olmayı düşünmüyordun?' Sana ne kardeşim, sen hakim misin, başka birisi misin? Onun yargıç olmadığı bu sözlerden belli.

Yirminci konu; yargıçlar tazminata mahkum oldular. Hükümet ne yaptı, yani bu davaların savcısı ne yaptı, hemen parlamentoya bir yasa teklifi getirdiler. Yargıç tazminata mahkum olursa o tazminatı devlet bütçeden ödeyecek. Bu katmerli adaletsizlik demek değil midir?

Yirmibirinci konu; Deniz Feneri davasını hatırlıyorsunuz. Soygun düzenini bütün belgeleriyle kamuoyunun önüne serdiler. Zekat parasını hortumlayan vicdansızlar Başbakan'ın koruması altına girdi.

Yirmiikinci konu;Mehmet Haberal demokrasi aşığı bir kişi. Onbinlerce öğrenci yetiştirmiş. Bütün malvarlığını kurduğu bir vakfa bağışlamış. Rahmetli Ecevit cumhurbaşkanlığı seçiminde geldi dedi, sen bizim cumhurbaşkanı adayımız ol. Haberal dedi ki ben parlamentoya saygılıyım, eğer cumhurbaşkanı seçilecekse parlamentodan seçilsin, ben kabul etmiyorum. Şimdi bunu darbeci diye ömür boyu hapse mahkum et. İnsan da biraz vicdan olur.

-"TİMSAH GÖZYAŞLARI"-

Yürmiüçüncü konu; Bu davada Tuncay Güney denen bir kişinin beyanlarıyla, ifadeleriyle başlamıştı. Geçenlerde bir açıklama yaptı, diyor ki, 'bu dava düzmece planlı bir operasyondur'.

Yirmidördüncü konu; vicdanları o kadar yaraladı ki kamuoyu bile bunda bir şey var, o rahatsızlığı dile getirmeye başladı. Ve Recep Tayyip Erdoğan çıktı bir televizyon programında şunu söyledi,' İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanması şahsımın ve partimin arzusudur'. Timsah gözyaşları. Sadece ve sadece kamuoyunda oluşan tepkileri biraz yumuşatmak için, biz de istemiyoruz?Bunu söylüyor ama hiçbir şey yapmıyor. Peki MİT Müsteşarı için ne yapmıştı, apar topar bir yasa tasarısını parlamentodan geçirmişti, neden ucu kendine dokunacaktı.

Yirmibeşinci konu, terör örgütünün varlığını en iyi kim bilir, istihbarat örgütleri bilir. Mahkemede soruyor, MİT Müsteşarlığına soruyor, Genelkurmay Başkanlığına soruyor, Emniyet Genel Müdürlüğüne soruyor, Jandarma Genel Komutanlığına soruyor, Ergenekon terör örgütüyle ilgili bilgileri gönderin diye. Dördünden gelen yanıt ortak. Bizde böyle bir örgütün izi yok.

-"120 MİLYON BELGEYİ OKUMAK İÇİN 228 YILA İHTİYAÇ VAR"-

Bu bağlamdaki belgelerin sayısı kaçtır diye sorsam bana ne yanıt verirsiniz. 120 milyon belgeyi hangi savcı hangi yargıç adam gibi okudu ve kararını verdi. Arkadaşlarım bir hesap yaptılar. 120 milyon belgeyi okumak için 228 yıla ihtiyaç var. Buna yargılama denir mi?

-ADİL OLMAYAN MAHKEME DEVLETİN DİBİNE KONMUŞ DİNAMİT GİBİDİR-

Bizim istediğimiz bir şey var, kimin suçlu olup olmadığına karar verecek olan yargının adalet dağıtması gerekir. Adil olmayan mahkeme devletin dibine konmuş dinamit gibidir.

Bu davalara bakan savcı ve yargıçlara savcı dediğim için gerçekten düzgün, yürekli, vicdan sahibi yargıç ve savcılardan özür diliyorum, bir isim benzerliği var. Buradan bütün milletime bir söz veriyorum. Ne kadar süre geçerse geçsin, bu davaları sürdüren adaleti katleden bu savcı ve yargıçlardan eninde sonunda hesabını soracağım.

-"SİZ SİYASAL İKTİDARIN TAŞERONLUĞUNU YAPIYORSUNUZ"-

Siz yargıyı katlettiniz, adaleti katlettiniz, kendinize yargıç ve savcı dediniz. Siz savcı da değilsiniz yargıç da değilsiniz. Siz siyasal iktidarın taşeronluğunu yapıyorsunuz. Bu mahkemeler hukuk dağıtan mahkemeler değil. Bunların verdikleri kararın toplum vicdanında meşruiyeti yoktur.

Çanakkale, mücadele ettiler, özgürlük ve bağımsızlık için. Gazilerimiz, şehitlerimiz oldu ama birileri geldi, gitti bir anlaşmaya imza attı masa başında ve bizim izin vermediğimiz o gemiler Marmara'ya geldi. Mustafa Kemal Atatürk 'Bunlar geldikleri gibi gidecektir' dedi. Adaleti katledenler de inanın geldikleri gibi gidecektir.

-"MASANIN BİR UCUNDA ÖCALAN VAR MASANIN DİĞER UCUNDA DA RECEP TAYYİP ERDOĞAN VAR"-


Hafta sonu yapılan Parti Meclisi toplantısında yayınlanan bildiride yer alan 4 maddeyi okuyan Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan'a açık bir çağrıda bulunduk. Samimiyet ve dürüstlüğün asgari gereklerini yerine getir dedik. İki; Türkiye Cumhuriyetini hukuk kuralları dışına çıkarma dedik. Üç; kişisel ihtiraslarının belirlediği bir kişisel gizli ajandanın var olduğuna ve millete izah edemeyeceği angajmanlara girdiğine dair toplumda yaygın olan kaygıyı gider dedik. Dört; millete karşı ödemesi beklenen şeref borcunun gereği olarak açık ve şeffaf olmaya ve doğruları bir an önce açıklamak için konuşmaya başla dedik.

Bir görüşme yapılıyor. Efendim İmralı, şu, bu vs. bırakın bunları. Masanın bir ucunda Abdullah Öcalan var masanın diğer ucunda da Recep Tayyip Erdoğan var. Herkes bunu bilecek. Kalkıyorsun BDP milletvekilleri PKK'lılarla dağbaşında kucaklaştılar diye kıyameti koparıyorsun, şimdi sen kucaklaşıyorsun. Devleti hukuk dışına çıkardığınız andan itibaren devletin saygınlığına gölge düşer. Eğer devleti hukuk dışına çıkarırsak olmaz. Devlet hukuk içinde kalmak zorundadır. Sorun hukuk içinde kalınarak çözülür. Hukukun dışına çıktığınız andan itibaren devleti gayri meşru alanın içine sokmuş oluyorsunuz. Buna CHP olarak asla ve asla izin vermeyeceğiz" dedi
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.