Erzurum'da
53 bin engelli vatandaşımız var. Engelli vatandaşların sosyal hayata
kazandırılması konusunda çeşitli projelerin hayata geçirilmesi
gerekiyor. Engelli vatandaşların sağlıklı insanlar gibi hakları olduğunu
unutmamalıyız. Diğer şehirlerde engellilere büyük imkânlar sağlanıyor.
Erzurum'da ise engelli vatandaşlara ikinci sınıf insan muamelesi
yapılıyor. Mağdur ediliyoruz. Yollarda, kaldırımlarda, otobüslerde olsun
haklarımız yeniyor.
Bu sözler, Dünya Engelliler Gelişim Derneği Genel Başkanı İslam Meral'a ait.
Muhakkak
resmi kayıtlarda geçiyordur ancak şurası bir gerçek ki, kamuoyu,
Erzurum genelinde 53 bin engelli insanımızın yaşadığını, Meral'ın bu
açıklamasıyla öğrenmiş oldu.
Medeni toplumlarda, engelli insanlar
hayatın merkezine konulduğu için şehirlerin, kasabaların hatta köylerin
yerleşim düzeni, bu insanların hayatlarını kolaylaştıracak şekilde
yapılmıştır.
Her ne kadar son yıllarda ülkemizde de bu yönde
gözle görünür bir iyileşme yapıldıysa da, sonuçta Erzurum gibi
şehirlerde, hayat engelli insanlar için adeta ağır bir işkence gibidir.
Otobüse binemez, resmi daireye gidemez, umumi tuvaleti kullanamaz, çarşıda pazarda rahatça hareket edemez.
Dolayısıyla engelliysen eğer ev hapsine mahkumsun!
Avrupa Birliği asgari normlarına göre, engelli bir insanın girip çıkamayacağı bir bina iskân raporu alamıyor.
Oysa biz Erzurum'dan biliyoruz ki, kamu kurumlarımızın yüzde sekseninde, engelli insanlar için özel bir düzenleme yoktur.
Engelliler için park yapıyoruz, ama engelli için belediye binalarını uygun hale getirmiyoruz.
Erzurum'un toplam nüfusunu 770 bin kabul edersek bu da demek oluyor ki, nüfusumuzun yüzde yedisi engelli.
Hiç
bir şey yapılmıyor, olumlu bir düzenleme yoktur demiyoruz. Bu haksızlık
olur. Fakat yeterli değil ve başka alanlarda gösterilen çabanın onda
biri bile etmiyor.
Hal böyle olunca aileler de engelli
yakınlarını toplum içine çıkarmıyor, onların diğer insanlarla
kaynaşmasına izin vermiyor ve onların da birer birey olarak kendi
ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamasına imkân tanınmıyor.
Yüzde yediyi hane başına vuracak olursak neredeyse her üç aileden birinde engelli bir yurttaşımız yaşıyor.
Bu, anne-babamız ya da kardeşimiz veya çocuğumuz anlamına geliyor.
Engelli yakınının olmasından utanan bir toplum yapımız var ne yazık ki...
Hele hele de o engelli yakınımız, zihinsel bir engelliyse adeta büsbütün eve hapsediyoruz.
Yazık günah değil mi?
Bir
toplumun medeni olup olmadığı diktiği gökdelenler yahut da caddeleriyle
anlaşılmaz. Başka onlarca kriterin yanı sıra medeni bir toplum;
engelli, muhtaç ve yaşlı insanına bakış açısıyla belli oluyor.
Sosyal
devletin bir icabı olarak bizde de son yıllarda engelli ve bakıma
muhtaç insanlarımız için kayda değer düzenlemeler ve imkânlar hayata
geçirildi.
Ancak şehir ve kasabalarımızı aynı çerçevede
düzenleyemediğimiz için hâlâ engelli insanlar toplumdan tecrit olunmuş
bir hayat yaşamaya mahkum ediliyor.
Dünya Engelliler Gelişim
Derneği Genel Başkanı İslam Meral, bu açıklamasıyla esasında sadece bir
gerçeğin altını çizmiş olmadı, aynı zamanda şehrimizi yöneten kişilere
acıklı bir ayna tutmuş oldu.
Güzel parklar, bulvarlar ve semtler
yapabilirsiniz. Lakin içinde koşup oynayan bir çocukla beraber ,engelli
bir çocuk da mutlu olamıyorsa yaptığınız o eserler tıpkı üç ayaklı bir
masaya benzer.
Yani eksiktir.