Tam da tahmin ettiğimiz gibi oldu. Kimileri yazıyı bilmem neresinden
okuyarak yorum yazmış, kimileri de zaten okumadan peşin hükümle bizim
ipimizi çekmiş. Şu aymazlığa bakar mısınız?
Yabancılara o siyah boncukları kimin Oltutaşı namıyla satmış olabileceğine ilişkin tek satırlık yorum yok.
Halbuki
Oltu savcısı o boncukçuları dava etmişti. Yargılama halen sürmektedir.
Savcı diyor ki, "..Ben Erzurum'da Taşhan'da hediye için Oltutaşı aldım
ama sonra farkettik ki bize satılan ürün Oltutaşı'ndan değilmiş."
Merak edenler varsa gitsinler adliyeye ve sorsunlar Oltu savcısı kimden davacı oldu?
Boncukçular saldırıyor; "bizi karalıyorsunuz" diye...
Yahu etmeyin eylemeyin, sizi kimsenin karalamasına lüzum yok ki... Siz zaten yeterince kirlisiniz...
Siyah plastik boncukları misafirlere Oltutaşı diye kakalamadınız mı?
Adı neyse ne o bağlı olduğunuz dernek de buna bilerek, isteyerek ve büyük bir memnuniyet duyarak göz yummuyor mu?
O vakit şikâyetiniz ne; siyah boncukları millete Oltutaşı diye kakalamaya devem ediyorsunuz işte...
Devlet de memnun, siz de...
Bunu
artık bütün dünya alem biliyor. Bu sebepledir ki Oltutaşı meraklıları
Erzurum'dan bi şey alırken yanlarında uzman bilirkişi bulunduruyorlar.
-Bu taş plastik mi, Oltutaşı mı?
Başından
beri bi şeyi ısrarla savunup duruyoruz. Diyoruz ki, "bizi yıkmak için
harici düşmana ihtiyaç yok, biz birbirimize yeteriz."
Ne yazık ki öyle de oluyor.
Kimi
cağ kebap adıyla bilmem ne eti yedirerek müşteriyi kazıklıyor, kimi
taksi'de çifte tarife açarak ütülüyor, kimi de siyah plastik boncuğu
Oltutaşı diye, kakalayarak ahaliyi soyuyor...
Yani oyun içinde oyun...
Bazıları sorup duruyor, Erzurum'un imajı dışarıda niye bu kadar bozuldu?
İşte tam da bunu söylüyoruz.
Etmeyin eylemeyin, üç kuruş için bütün bir şehri mahvetmeyin.
Dinleyen var mı yok mu bilmiyoruz. Ama biz bu uyarımızı yapıp duracağız:
-İnsanları kazıklamayın, kandırmayın...
Hiç boşuna sövüp saymayın.
Karnemiz hiç de iyi değil.
Erzurum esnafı kendi içinde ki o siyah boncukçuları çıkarıp ayıklamadığı sürece, bu imajımız kolay kolay düzelmez.
Bize sövüp saymak yerine, keşke kendi içinizdeki üç kâğıtçıları ayıklayabilseniz.
Nasıl
ki İslam'a en büyük düşmanlığı kendisinin Müslüman olduğunu iddia
edenler yapıyorsa, Erzurum'a da en büyük düşmanlığı kendisini bilmem ne
tarikatının müntesibi olarak gösterip ahaliye kol boyu kazık atanlar
yapıyor.
Tarikat, cemaat deyince nasılsa bütün akan sular duruyor.
O zaman yüklen buradan ne versen gider nasılsa...
Madem filanca cemaat kötü, o zaman biz iyiyiz!
Etrafta ne kadar çakal, eyyamcı ve münafık varsa bu puslu günü kendilerine aydınlık sabah olarak görüyorlar.
Paralel yapı kötü, biz iyiyiz!
Hükümet de bu zokayı yutuyor ne yazık ki...
Dünün deccalları ve cambazları bugünün ehli beydi oluyor!
Vah... vah...
Erzurum esnafı perişan; bunda bir şüphe yok...
Lakin o Erzurum esnafı ki kendini inkâr noktasında hiç bir itirazda bulunmuyor.
"Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın"
Yaşasın o zaman ne diyelim!
Yalnızca
bize o sövüp duran ahlaksızlar bir de siz kendinizi çek edin ve aynaya
bakın bakalım ki siz bu düzenin bizzat kurgucuları olarak mutlu musunuz?
Sahte boncukçular rahatsız değil, çünkü size güveniyorlar:
Nasılsa şartlar günün sonunda namussuzdan yana olacaktır!
Yok artık öyle değil. En kralına rağmen, mutlaka namussuzlar kaybedecek.
Plastik boncukçuklar artık siz de saf değiştirin.
Oltutaşı hep bir numaradır.
Rus taşı ise, Rus taşıdır ve Oltutaşı'nın yanında bir hükmü yoktur.
Yalancı bahar da güya bahardır, ama hakiki baharın önünde hiç bir hükmü yoktur.
Sövmeden kırmadan gelin tartışalım...