Emaneti ehline verin; evliyâya değil, bizim partili adaya değil! Öyle ise emânetin ehli kim? Bakalım yüce peygamberimiz, "emânet ehli benim ve bizim partililer" diyen bir milletvekilinin islâmî ve etik olmayan bu sözlerinin aksine emâneti kime teslim etmiş?
Emanetin sosyal hayata tatbiki, Kurânda mealen şöyle anlatılır:
"Ey iman edenler! İnsanlar arasında adaleti sağlayın, emaneti ve işi ehline verin. (Nisâ Sûresi, 58.)
Bu âyetin nüzûl sebebi şöyle nakledilir: Mekke fethedilince Hz. Peygamber, Kâbeye gelir ve kapının açılmasını ister. Anahtar; Kâbenin bekçilik, temizlik, bakım vs., gibi kutsal vazifeleri; yıllardan beri babadan oğula geçerek devam eden işin ehli ama müslüman olmayan Osman bin Talhadadır.
Osman bin Talha, Kâbenin anahtarını getirip Peygamber Efendimize teslim eder. Peygamberimiz Kâbeyi açtırıp; putları temizletir; Allâh'a şükür için iki rekât namaz kıldıktan sonra, henüz müşrik olan, fakat işin ehli Osman bin Talhaya anahtarı yeniden teslim eder.
Başka bir rivayette, Hz. Ali Mekke fethedilince müşrik olan Osman bin Talhadan anahtarları alır. Bu âyet nazil olur. Hz. Peygamber, anahtarı ondan alıp henüz Müslüman olmayan Osman bin Talhaya tekraren verir.
Meali verilen bu âyet ve Hz. Peygamberin, onu bu şekilde uygulaması, emaneti, işi, yakın, dindar, makam sahibi, ilim adamına, hısım- akrabaya, eşe- dosta değil; gerçekten işin ehli olan ehliyet ve liyâkatli olana vermeyi gerektirir sayın vekil...
Demek ki, emanet sahiplerinin, emânet edecekleri insanda ilk arayacakları şart işe uygunluk, ehliyet ve liyâkattir. Yani, bilgi ve maharet/beceri, sanat şarttır. Yoksa, yakınlık dindarlık, evliyalık, bir falan partili olmak değildir sayın vekil...
Peygamberimizin bu Kur'anî davranışı karşısında, müşrik Osman bin Talha, bu adil uygulamadan etkilenir ve kendisine hiçbir telkin olmadan böylesi yüce bir ilâhî buyruğu emreden bu dine girmeye ve müslüman olmaya karar verir ve o anda da müslüman olur..
Evet sayın vekil ! Emanetin ehline verilmesi ancak peygamberimizin bu emsal evrensel uygulaması ile olur. İşin ehli olan liyakat ve ehliyet sahibi hak eden kimse ve kimselere verilmesi ile olur. Yoksa İfâde buyurduğunuz şekliyle, yalnızca yüce zâtiâlinize ve sâdece sizin ve sizlerin partililerinize oy vermekten ve onları seçmekten geçmiyor. Siyâset üstü olması gereken yüce bir inancın, siyâset malzemesi ve aracı olarak kullanılması ne kadar günâh ve ne kadar çirkin ve ne kadar kötü...
Kutsal değerlerimizi aşındıran ve de inançlarımızı sömüren bu tür dinci bezirgânların elinden daha çekeceğimiz var ; ama bunlar bir telâşın işâreti...