Dün
yazmıştık; Vali Sebahattin Öztürk, beraberinde belediye başkanları
olduğu halde, basının karşısına geçmiş ve yarın başlayacak olan kış
festivali ile ilgili bir değerlendirme yapmıştı.
Toplantının amacı da belliydi, muhtevası da…
Buna rağmen o toplantıda ilginç bir şey oldu.
Zaman
gazetesinin deneyimli ve de son derece çalışkan muhabiri Orhan
Yıldırım, “…Sayın Valim, size tam beş adet soru soracağım” diyerek, söze
başladı ve hakikaten de birbirinden önemli beş adet soru sordu. Fakat
bir husus dikkatlerden kaçmadı: Orhan Yıldırım’ın beş sorusundan dördü,
toplantıyla ilgiliyken beşinci sorusu, “ne alaka” dedirtecek cinstendi.
O soru da şuydu:
“Erzurum’da
son zamanlarda bıçaklı kavga olaylarında ciddi bir artış var. Şu ana
kadar bu kavgalarda iki kişi öldü, çok kişi de yaralandı. Bunun için
ilave bir önlem almayı düşünüyor musunuz?”
Kelimesi kelimesine tam da böyle olmasa bile muhtevası bu çerçevedeydi.
Pek
çok meslektaşımla beraber ben de şaşırmıştım. Öyle ya, Orhan gibi
başarılı haberlere imza atan bir muhabir, niçin, toplantının amacı
dışında bir soru sorma ihtiyacı duymuştu ki?
Normal şartlarda Vali Öztürk’ün, Orhan’ın bu sorusuna şöyle bir cevap vermesi gerekirdi:
“Sevgili
Orhan haklısın, lakin bugünkü toplantının konusu gördüğün gibi bambaşka
bir konu üzerinedir... İsterseniz sorunuza bir başka zaman,
istatistiklere de bakarak cevap verebilirim.”
Hayır…
Vali Bey, beklentinin aksine hemen önündeki dosyayı açtı ve içinden bir doküman çıkararak, şakır şakır cevap verdi.
Demek ki…
Evet;anlaşıldı ki Vali Bey o sorunun geleceğini önceden biliyordu ve
Emniyet’ten, suç oranlarıyla ilgili mukayeseli bir rapor istemişti.
Vali
Öztürk, Erzurum’da işlenen suç çeşitlerini ve oranını civar illerdeki
tabloyla karşılaştırdı ve Erzurum’un esasında bıçaklı vukuat hariç,
diğer suçlarda en azından civardaki illere göre iyi bir durumda olduğunu
söyledi.
Fakat bıçaklı kavga, bıçaklı saldırı ve bıçakla işlenen cinayetler noktasında sabıka dosyamız oldukça kabarık:
Yeni
yılın ilk 25 gününde sadece üç yurttaşımız bıçaklı saldırı sonucu
hayatını kaybetti. En sonuncu maktul ise, dün Sanayi’de göğsünden
bıçaklanarak öldürülen 29 yaşındaki Erdal Topçi oldu.
Yaralamalı olayları artık saymıyoruz bile…
Vali
Sebahattin Öztürk, önceki gün spor toplantısında bıçaklı saldırıların
artmasına dair sorulan soruya cevap verirken; “Bu görüntü Erzurum’a hiç
yakışmıyor” dedi.
Haklıydı…
Gerçekten de adının önünde;
“dadaş”lık gibi, yiğitliği, mertliği, şefkati ve hoşgörüyü barındıran
bir şehrin mensuplarına ne bıçak taşımak yakışır ne de hasmına bıçakla
hücum etmek…
Erzurum’da akla ziyan işler oluyor; bıçaklı saldırılar ise, bu akla ziyan işlerden yalnızca biri ama en tehlikeli olanıdır…
Dün Palandöken’in manşetinde, Orhan Yıldırım’ın Vali Bey’e sorduğu sorudan doğan haber vardı:
“Bıçak kemiğe dayandı”
Dedim
ya Orhan son derece usta bir gazetecidir. Çünkü sahada görev yapıyor ve
şehrin nabzını çok iyi tutuyor. Demek ki, Orhan bu bıçaklı saldırı
olaylarının nasıl vahim bir noktaya gitmekte olduğunu görmüştü ki,
alakasız bir toplantıda bu hayati meseleye dikkati çekti. Yine demek ki,Vali Öztürk de “keşke bir gazeteci bana bu hususu sorsa da ben de
elimdeki istatistikleri açıklasam ve de gidişatın hiç de iyi olmadığını
söylesem” diye düşünmüştü.
Daha o haberin mürekkebi kurumadan, Sanayi’de bir insanımızın bıçaklanarak öldürüldüğü haberini aldık.
Sorunun
gündeme gelmesi, hatta bu şehrin en tepe yöneticisinin bu sorun
karşısında son derece duyarlı olması, ne yazık ki tehlikeli gidişatın
önüne geçmeye yeterli olmuyor.
Aslında polisin de yapabileceği çok fazla bir şey yok.
Şöyle
ki: Büyükler bir yana, henüz bacak kadar çocukların dahi bıçak taşıdığı
bir şehirde, bu sorunun üstesinden polisiye tedbirlerle gelmek çok da
mümkün değildir. Asıl çözüm, eğitimden geçiyor. Ama ondan önce de
ailelerden…
Madem ki hem devlet hem şehir ahalisi olarak bu
soruna teslim olacak değiliz; şu halde bugünden tezi yok herkes elini
taşın altına koymalı ve işe kendi çocuğumuzu denetlemekle başlamalıyız.
Sonra okullarda, camilerde, eğlence merkezlerinde, basın organlarında ve
sivil toplum teşekküllerinde adeta bir seferberlik başlatmalıyız:
“Bıçak tutma, kalem tut” gibi…
Geçmişte bu tür kampanyalar yapılmıştı ve iyi de netice alınmıştı.
Erzurum
gibi, dini ve milli yapısı güçlü bir şehirde eğer 24 gün içinde üç kişi
bıçaklanarak öldürülmüş ve pek çok kişi de bıçakla yaralanmışsa, orada
kimsenin sırtını dönemeyeceği büyük bir sorun var demektir.
Ve bu sorun; öyle sadece polise, savcıya havale edilerek, işin içinden çıkılacak türden bir sorun değildir.
Tamam polis önleyici görevini yapsın; yapıyor da nitekim… Ama her vatandaşın başına da bir polis dikilemez ya…
Sorarım size:
Anne-baba olarak acaba kaçımız çocuğumuzu bu manada denetliyor ve onlara bu konuda öğretici bir eğitim veriyoruz?
Artık uyanalım; şehir alarm veriyor, üstelik de kırmızı alarm…
Bugün
ateş belki düştüğü ocakları yakıyor ama unutmayınız ki o ateş, bu hızla
yayılırsa –ki, yayılıyor- çok geçmeden bütün ocaklar tehdit ve tehlike
altındadır.
Manzaranın ulaştığı dehşetengiz boyuta bakar mısınız?…
Gazeteci dertli dertli soruyor, şehrin Vali’si dertli dertli yakınıyor.
Fakat üzerinden 24 saat bile geçmeden, bir kişi daha bıçaklanarak öldürülüyor.
Sizce bu durum, bu şehir adına normal bir durum mudur?
Yahut da eski tabirle hepimiz kafamızı kuma sokup, olup bitenler için, “vaka-i adiyeden işler” mi diyeceğiz?
Uyanmamız için bu şehrin mezbahaneye, sokaklarının da kan gölüne dönmesi mi lazım?