Eğitim insan aklı ile meşgul olmaktır. Eğitim bilgiyi faydalı kılmak sanatıdır. Eğitim insana hayatın hürmet ve saygıya değer olduğunu içten duyurmaktır. Eğitim hayatı erdemlice yaşamayı öğretmektir. Eğitim insana insanlığını fark ettirmektir.
Cehalet büyük kötülük suçunu içerisinde taşır. Bundan kurtulmak için "İlim Çin'de de olsa gidip alınız" kutlu söze kulak vermeliyiz. Bu anlayışı derinden hisseden hükümetlerimiz ellerinden geleni yapmakta kararlı olmuşlardır.
Cumhuriyet kurulduğunda ülkede 3000 ilkokul vardı. Ortaokullarda 543 kız, 5362 erkek öğrenci, liselerde toplam 230 kız, 1011 erkek öğrenci, imam hatiplerde 2258 erkek öğrenci, üniversitede ise 185 kız, 1903 erkek öğrenci vardı.
Aynı yıllarda hükümetin hedefi ülkede olmayan üç beyazı ve üç siyahı gidermekti. Şeker, un ve bez üç beyaz, demir, kömür ve neft (petrol/gaz yağı) üç siyahtı.
1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldiğinde eğitimde üç temel hedefi vardı; her İl'e bir lise, her ilçeye bir ortaokul ve her köye bir ilkokul açmaktı. İstanbul ve Ankara'da olmak üzere ülkede iki üniversite vardı. Hükümetin henüz yeni bir üniversite açma hedefi uzaklarda idi. Bugün çok şükür her ilde bırak liseyi, üniversite dahi açıldı.
Eğitim görenlerimiz hangi okuldan mezun olmuşlarsa okulunun kapısındaki yapılış tarihine baksın. O zaman köyünün, ilçesinin ve ilinin eğitim tarihi hakkında bilgi sahibi olur. Bu tarihten önce okulun olmadığını hemen fark edeceklerdir.
Yine köyünün, ilçesinin ve ilinin camilerinin yapılış tarihine de baksın ne zaman yapılmıştır. Bu tarihten önce de cami olmadığı ortaya çıkacaktır. Elbette caminin yapılış tarihine bakarken din görevlisi kadrolu mu yoksa halk mı maaşını veriyordu diye de düşünmelidir.
Osmanlı döneminde sadece büyük camilerdeki din görevlilerine maaşları vakıflar tarafından ödeniyordu. Vakıfları olmayan camilerin de din görevlilerinin maaşları mahalle ve köylüler tarafından ödeniyordu. Daha doğrusu her köyde camii yoktu. (Köyüm Horasan'ın Karabıyık köyü buna en iyi örnektir. Dedemin kardeşi müderris rahmetli Necip Efendi kendi konak odasında 30 yıla yakın hiçbir maddi karşılık beklemeden Cuma, Bayram ve Teravih namazı kıldırdı). Camisi olan büyük köylere çevre köyler Cuma ve Bayram namazına giderlerdi. Yine de bu hoca efendilerin maaşı yoktu. Halk hoca efendinin maaşını (tarım ürünü cinsinden) veriyordu. Bugün Cumhuriyet, köyün okulunu ve camisini yetim ve sahipsiz bırakmamaktadır. Öğretmeninin ve din görevlisinin maaşını vermektedir.
Köyümüzde suyunu içtiğimiz çeşmenin tarihine bakalım ne zaman yapılmış? Toprak künklerin yerine demir boru ne zaman kullanılmış? Kullandığımız yol ne zaman yapılmış?
Ülkemizin bu ağır şartlar altında kurulduğunu görmeden sloganlarla, pankartlarla ve hamasi duygularla ülkemizin gerçeğini örtbas edemeyiz. Kurulmuş ve bağımsız bir devleti daha nasıl geliştiririz diyeceğimiz yerde kurtarılmış vatanı kurtarma adına ülkeyi kasaba siyaseti adına paramparça etmeye kalkıyoruz.
Bütün bu gerçekleri görmemiz için eğitim hayatımızda ülke gerçeklerini görmek diye bir derdimiz olmalıdır. Gündelik siyasetin dışına çıkamayan zihinler, gerçeği nasıl görsün ve ideolojik körlükle eğitim gören öğretmen gerçeği nasıl göstersin ki!
Elbette eğitim görmüş akla değer vermek durumundayız. Eğitim görmüş akla güvenmeyen milletler diğer milletlere mahkûm olur.
Gençler hayalcidir. Eğer gençlerin hayallerini disiplin ve bilgi ile desteklersek emekleri ve emeklerimiz boşa gitmemiş olur.
Faydasız ve âtıl fikirlerle eğitim, insana yapılan en büyük kötülük olduğu gibi iyi adına yapılan bozuk eğitim de bozukluğun en kötüsüdür.
Eline kalem alarak yazı tahtasının başında millete Başöğretmenlik yapan Mustafa Kemal Atatürk'ün ''Muallimler; Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister'' sözüne mazhar olan öğretmenlerimizin 24 Kasım öğretmenler gününü kutlarım.