Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Doğu Türkistan ile açıklamada bulundu.
Erzurumajans-Atatürk Üniversitesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, Doğu Türkistan ile açıklamada bulundu.
Eğilmez yaptığı açıklamada şu bilgilere yer verdi:
"Çin, Türklerin Ata yurdu olan Doğu Türkistan'ı işgal ettiği 1949
yılından günümüze kadar kültürümüzü, tarihi eserlerimizi, dilimizi ve
inançlarımızı imha etmektedir. 1.828.418 km2 alana yayılmış, yaklaşık 50
milyon Müslüman Türk'ün Çin zulmü altında yaşadığı Doğu Türkistan'da
gündelik yaşamda karşılaşılan hak ihlalleri, insan aklı ve vicdanını
çoktan aşmıştır. Müslüman Türklerin, camileri kapatılıyor, bayramları
yasaklanıyor, kadınları kısırlaştırılıyor. Çin'in Uygurlara uyguladığı
sistematik işkence dünyanın hiçbir devletinde rastlanmayacak kadar
çirkin boyutlara ulaşmış durumda. Buna rağmen batı dünyası Uygur
Türklerini hala görmezden geliyor. Merkezi Göttingen'de bulunan Alman
"Tehdit Altındaki Halklar Topluluğu" adlı kuruluştan Ulrich Delius,
"Çin'de Uygurlar kadar takibata uğrayan bir başka halk topluluğu daha
yok" diyor. Çin devletinin yıllardır uyguladığı doğum yasağı Doğu
Türkistan'da işkenceye dönüşmüştür. Üçüncü çocuk doğsa bile hemen
öldürülüyor. Aile de büyük cezalar veriliyor. Örneğin Çolpanhan isimli
Türk kadının doğan çocuğu, sıcak suya batırılarak katledilmiştir. 18
yaşından küçüklerin ibadet etmesi, camilere gitmesi kesinlikle yasaktır.
Ve camilerde verine vaazlarda, komünist rejimin metinleri dışına asla
çıkılamıyor. Aksi bir durum çok ağır bir şekilde cezalandırılıyor. Hac
ibadetini yerine getirmek ise çok büyük bir hayal. Bölgede telefon ve
internet gibi iletişim araçları son derece kısıtlı ve kontrollü
kullanılmaktadır. Doğu Türkistan'da telefon ve internet yurtdışına
tamamen kapatılmıştır. Çin rejimi eğitim alanında da büyük bir baskı
uygulamaktadır. İstediği kimseye, istediği yönde ve istediği kadar
eğitim vermektedir. Bir Uygur Türkü'nün hür iradesiyle üniversiteye
girmesi imkânsızdır. Eğitim politikasındaki temel amaç ne çok cahil
bırakmak ne de ileri düzeyde eğitim vermektir. Toplu tutuklamalar,
gözaltında işkenceler, ortadan kaybolmalar, idamlar, bölgedeki rutin
yargı uygulamalarıdır. Tutuklular kamplarda toplanarak, günde 15 saat
madenlerde ve tuğla ocaklarında çok ağır koşullarda çalıştırılmaktadır.
Bölge de tam bir sıkıyönetim uygulandığı için bırakın ülke dışına
çıkmayı bir mahalleden bir mahalleye bile izinsiz ve kontrolsüz
gidemezsiniz. Çin devletinden pasaport almak neredeyse imkânsızdır.
Devletle olan bütün işlerde, görevlilere mutlaka rüşvet verilmesi
gerekmektedir. Müslüman Türk kızları iş veya başka bahanelerle Çin iç
bölgelerine götürülüp pazarlanıyor. Türkler kullanılarak devlet eliyle
organ ticareti yapılıyor. Bunlara ek olarak Çin nükleer denemelerini
Doğu Türkistan topraklarında gerçekleştiriyor. Bütün bu baskı ve
işkencelerin yanında bölgenin demografik yapısı da hızla değiştiriliyor.
Çin çok keskin bir asimilasyon politikası uyguluyor. Han Çinliler
sistematik olarak Sincan'a (Doğu Türkistan) göç ettiriliyor, kesin
olmayan rakamlara göre her gün Sincan'a 1000 Han Çinlinin yerleştiğinden
bahsediliyor. Bir zamanlar nüfusun yüzde 93'ü Uygur iken bugün ancak
yüzde 45'ini Uygurlar oluşturuyor; hatta Avrupa Doğu Türkistan Birliği
adlı sürgünler derneği, Uygur kadınların zorla kısırlaştırıldığını rapor
ediyor. Kısaca Doğu Türkistan, içerisinde her türlü işkencenin olduğu
ve ölümün kol gezdiği büyük bir hapishaneye dönüşmüş durumda. Oradaki
soydaşlarımız çok zor durumda olsalar bile, tarih boyunca bizden
kardeşliklerini esirgememişlerdir. Örneğin ''Osmanlı'nın Balkan Savaşı
yenilgisinin ardından Doğu Türkistan Türkleri, işgal altında
bulunmalarına rağmen İstanbul'a yardım göndermişlerdir." Bu zulmün
bitmesi için elimizden gelen her şeyi yapmak zorundayız. "