30 Ağustos 1926 günü Vilayet binası önünde Bar tutturan Sayın Albay İhsan Yavuzer, kaç kişinin bir arada oynadığından ve kimlerin oynadığından bahsetmiyor. İhtimal ki burada oynayanlar en fazla 4 kişidir.
Yine 1926 yılında ABD ''Yeni Türkiye Devleti'' konulu bir belgesel çeker. Bu belgeselde gördüğümüz değnekle Köroğlu barı oynayan ekip 4 kişidir.
1-Kürt Şerif
2-Nalkıran Mustafa
3-Eskici Ali
4-Topal Halit
Davulcu: Tosun Ağa
Zurnacı: Eyüp Emmi
Albay İhsan Yavuzer'in 1934 Senesinde Erzurum'a Fabrika müdürü olarak ikinci gelişinde işe aldığı Dadaşlar da yine 4 kişidir.
1-Vahap Türkkal (Efendi Bey)
2- Mevlüt Kavut (Kavutların Mevlüt)
3-Marangoz Nurettin
4-Küçük (Mımıl) Nurettin
12 Barı 4 guruba bölerek her akşam fabrikanın bahçesinde eksersiz yaptırır. Böylece bu oyunların bütün figürleri son değişiklikleriyle en ince noktasına kadar işlenir.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Erzurum Barlarında yapılan ''İlk Düzenleme''budur.
Barcılara çuhadan elbise, ipek şal kuşak ve rugan pabuç yaptırır. Buda ''Giyside yapılan ilk düzenleme'' dir.
Erzurum oyunlarının bir ekip haline gelmesi işte burada başlamıştır.
1943 yılında İyi bar tutan Dadaşlardan İdris Kenger Halkevi Barbaşısı olur. Ekip hareket kazanır ve böylece Bara ''İDRİS STİLİ'' hakim olur. Bence bu olayda Erzurum Barlarının gelişmesi açısından atılan önemli bir adımdır ve önemli bir düzenlemedir.
1949 yılında Erzurum Lisesi öğretmeni İhsan Coşkun Atılcan, 40 kişilik izci gurubunu Ankara 19 Mayıs Stadyumu'nda 5'er kişilik guruplara bölerek oynatmıştır.
Buda çok önemli bir düzenleme olup, o zamana kadar 4 kişi ile oynanan Bar, 5 kişi ile oynanmış ve 5'er kişilik 8 gurup aynı anda oynamıştır.
1950 yılında Halkevlerinin kapatılmasından sonra bu işe gönül verenler(bar oynayanlar) Palandöken Spor Kulübüne geçmişlerdi. Fikri Kükürtcü ve Lütfü Aladağ 5'er kişilik 2 ekibe Barbaşılık yapmışlar ve sonunda 10 kişi bir dizi oluşturmuşlardı. Her kişinin göğsüne bir harf olmak üzere ekibe Palandöken yazdırmışlardı.
Ekip 4'lü 5'li gurupları aşarak birden bire 10 kişiye ulaşarak gelecek kuşaklara ışık tutmuştu. Bunu da önemli bir düzenleme olarak görüyorum.
1949 da İtalya ya 1952 de İspanya ve Fransa ya giden ekibimiz artık 6 kişidir.
1956 yılında Avrupa da Türkiye'yi temsil edecek ekibin seçilmesi amacıyla bir yarışma yapılacaktır. Bu yarışmaya Erzurum ekibi de katılacaktır. Bunun için Erzurum da iyi bar tutan Dadaşlar bir jüri önünde seçmelere katılır ve 7 kişilik ekip seçilir.
Artık Erzurum ekibi 7 kişiye çıkmıştır.
1967 yılında Ankara'ya Turizm ve Tanıtma Bakanlığı yarışmasına gönderilen ekip 8 kişidir.
1979 yılında Sedat Gezmiş'in barbaşı olduğu ekip 9 kişidir.
1984 yılında sayın Nimet Gezmiş tarafından organize edilen Kız ekibi 6'lı-7'li guruptan 16-18-24'lü guruplar şeklinde oynatılarak önemli bir düzenleme yapılmıştır.
1983 yılında Halk Eğitimi Merkezi (HEM) Bar ekibi ilk defa 11 kişiyle oynadı.
1984 yılında Ankara da yapılan gurup yine HEM ekibi ilk defa 12 kişi ile oynadı ve iki oyunda düzenleme yaptı.
1987 yılında HEM ekibi Van gurup yarışmasında 16 kişi ile oynayarak, oynadığı 4 oyunda da düzenleme yaptı.
Bu düzenlemeler ortaokul ve lise ekiplerinde de denendi. Fakat oyunlarımız bozulabilir endişesiyle bu düzenlemelerden vazgeçildi.
Türkiye'de ki bütün iller tarafından uygulanmaya çalışılan bu sahne oyun düzenlemesi furyasından kendisini çekerek ''ÖZ''ü koruma çabası içine girdi. Bütün baskılara rağmen bir daha düzenleme yapmadı.
Fakat artık Halkoyunlarımız yarışma kuralları gereğince 12'ye 10 metrelik bir alana hapsedilerek, o alanda oynamaya mecbur edilmişti.
HEM de çalıştığımız süre içerisinde (yarışma kurallarına uyabilmek için) bazı oyunlarımızda küçücükte olsa düzenlemeler yapmak zorunda kaldık. Genç kuşakların nereden nereye geldiğini anlamaları açısından bu düzenlemeleri bilmelerinde fayda olacağı kanaatindeyim.
1-Önce Mendilleri Kaldırdık
Önceleri Dadaşların hepsi şallarının üzerine mendil bağlarlardı. (Şimdilerde de devam ettirenler var.) Bu mendilin neden buraya bağlandığını büyüklerimize sorduk. Birçoğu ''Biz böyle gördük geleneği devam ettiriyoruz, nedenini bilmiyoruz'' dediler. Bazıları mendilin giysinin bir parçası olduğunu, günlük hayatta lazım olduğu için taşıdıklarını, bazıları sevgilinin işleyerek kendisine verdiğini ve artık nişanlıyım demek olduğunu söylediler. Bazıları ise ''Dadaş mendilsiz, bıçaksız, tespihsiz olur mu?'' dediler.
Olmazda o mendilin belimizdeki şalın üzerinde ne işi var?
Mendilin yeri mendil cebidir. Adı üstünde mendil cebi?
Karar verdik mendil kaldırılacak. Çünkü ekip dizildiğinde Barbaşı ve poççik mendilleri eline alıyordu. Onların ikisinin şalları üzerinde mendil yoktu, ama diğer oyuncuların hepsinde vardı. Bu durum genel görüntüyü bozuyordu. Oyun esnasında da özellikle çöktükten sonra, şekil bozuluyordu, bazen de düşebiliyordu. Bu kötü görüntü puan kırılmasına neden oluyordu.
Mendiller kaldırılınca saatlerce emek verilerek bele bağlanan şalın o güzelim kıvrımları kendini göstermeye başladı. Bir sanatkârın elinden çıkmış bu şaheser herkesin ilgisini çekiyordu. ''Nasıl bağlıyorsunuz, böyle kat kat üst üste nasıl geliyor?'' diye merak ediliyordu.
2-Parmaktan verilen işaretlere ek olarak toplu naralar attık
Bizden başka Türkiye'de ki bütün ekipler, ''hoop, hayda, hoppa, teeyy?'' gibi naralar atarak ekiplerine komut veriyorlardı. Baktık ki onlardan hiç puan kırılmıyor. Bizde bazı oyunların en can alıcı noktasında toplu olarak, ''Tey... Tey...'' demeye karar verdik. Ama bunu işaret olarak kullanmadık. Dadaşın narası daha güçlü çıksın diye yaptık. Bu durum ekibe ayrı bir hava, ayrı bir coşku verdi. Karşılığında da tribünlerden, ''Can... Can...'' sesleri geldi. Bu durum seyirciyle oyuncunun bütünleşmesiydi.
3-Hançer Barı oynanmayacaksa hançer takmadık
Çünkü, ''kullanmadığınız oyun aletini ne diye takıyorsunuz?''diye puan siliniyordu. Ayrıca oynarken hançerin düşme riski de vardı.
4-Barlar üzerinde yaptığımız değişiklikler
A)-BAŞBAR:
Eskiden öne gidilip geri gelindikten sonra arkada bir müzik kadar durulur, sonra yana dönülürdü. Oyunda akıcılığı sağlamak ve orada neden duruluyor sorusuna muhatap olmamak için bu durma hareketi kaldırıldı.
Başbarın birinci çöküşten sonra geriye dönülüp yapılan ikinci çöküş, bazı kişilerce makas yapılarak, bazı kişilerce ayak çiftleyerek yapılıyordu. Makas yapılarak çökmede karar kıldık.
B)-KOÇERİ:
Başlangıçtaki kapalı bölüm bittikten sonra yana açılırken önce Barbaşı, sonra koltuk, sonra ekibin diğer elemanları,sırası gelen tek tek açılarak el bağlardı. (Bazen Barbaşı ters bir dönüşle ekipten kopardı) 5-6 kişilik az sayıda bir ekipte bunu yapmak hem çok kolaydı, hem de iyi bir görüntü verirdi. Ama oyuncu sayısı 10-11 olduğunda bunu uygulamak çok zor oluyordu. Ekibin son tarafında bir sıkışma ve tamponlama meydana geliyordu.
Bu kötü görüntüyü ortadan kaldırmak için kapalıdan açığa geçerken Barbaşı sağa, poççik sola açılırken,ekibin orta kısmı belli bir düzenle geriye çıkartılarak(aynı anda eller yukarıda birleştirilir) ekibe hilal şeklini aldırdık. Bir figürde yerimizde yaptıktan sonra ekibi yana doğru koşturduk.
Yaptığımız bu düzenleme ile bu oyundan puan silinmesinin önüne geçmiş olduk.
C)-DELLO:
Bu barda da tıpkı Koçeri gibi kapalı bölüm bittikten sonra eller bele konularak, Barbaşından başlamak üzere tek tek yana açılır ve yarım daire şeklinde oyun alanı katedilirdi. Bu şekilde oyun alanı katedilirken ayak vurma, belden tutma, çökerek el vurma figürleri yapılarak oyun bitirilirdi.
Böylece oyun alanını dolaşmak 5-6 dakikalık zaman alırdı. Zaten zamanla yarışıyoruz. Oyun alanını dönmemeye karar verdik. Kapalı bölüm bittikten sonra açılırken, orta taraf uyumlu bir şekilde (eller belde) geriye çıkacak ve oyunun bütün figürleri yaptığımız bu yarım dairede (hilal)gerçekleştirilecek. Sonunda düz çizgiye geçilerek oyun bitirilecek.
Yaptığımız bu düzenleme bize hem zaman kazandırdı, hem de tüm figürleri herkesin görebileceği şekilde yapmış olduk. Ayrıca ekip jüri üyelerine arkasını döndü derdinden de kurtulduk.
D)-UZUNDERE:
Erzurum Barbaşı Dadaşlarından İdris Kenger, ''Ben uzundereyi bilmiyorum neyse sonradan icat oldu'' derdi. Yine barbaşı Dadaşlarından Lütfü Aladağ, ''Önceleri Uzundere'yi bilmezdik, Rahmetli Fikri Kükürtcü bu barı bize öğretti, önceleri başbar gibi parmaktan kenetlenerek oyuna başlardık, sonradan omuzlardan tutarak oynandı''derdi. Muhlis Gedikli ise, ''ilk zamanlar Uzundere sadece öne gidilip geri gelinerek oynanırdı, sonradan yana dönüldü'' derdi. Ömer Göçmenli ise bir su akışını simgelediğini ve Uzundere barının asıl adının Azort Barı olduğunu söylerdi. (Azort Uzundere ilçesinin eski adıdır.)
Halk Eğitimde bu bara omuzlardan tutularak başlanır, sonra ellere geçilirdi. (nare,hoşbilezik gibi). Başlangıçta ayak çıkarırken, bazıları ayağını alttan daldırır, bazıları üstten aşırırdı. Ayaklarını alttan daldıranlar, ''mademki bir su akışını simgeliyor, su derin mi, sığ mı? olduğunu öğrenmek için alttan daldırmamız gerkmez mi?'' diyorlardı. Bazıları da ''hayır taşkın suların üzerinden atlayıp zıplayarak düşman üzerine gidilir'' derdi. Her ikisi de doğru olabilirdi. Ama birliği sağlamak için ikisinden birine karar vermemiz gerekiyordu. Her ikisini de uzun uzun denedikten sonra üstten aşırarak suya daldırmaya karar verdik. (Ama diğeri de oynansa yanlış değildir)Bu şekilde birlik ve beraberlik sağlamak diğerinden kolay gelmişti. Böylece ilk düzenlemeyi Uzundere barında yapmış olduk.
E)-HANÇER BARI:
Kimden duydum hatırlamıyorum, ama aklımda böyle yer ettiğine göre, bizden önceki kuşaktan Bar konusunda değer verdiğim biri olmalı.
Hançer barı için şöyle demişti: Eskiden Hançer Barının birinci bölümü (yavaş bölümü) şöyle oynanırmış. Oyuncunun biri elini arkasına alarak sabit durur,hiç canlanmaz, diğer oyuncu meydanda dolaşır, nara atar, hançer çevirir, sonra bu oyuncunun karşısına gelerek yüzünü kesmeyecek şekilde (yüz kesmek affedilmeyecek bir hatadır) hançerleri çevirir, maharetlerini sergiler, yerine geçermiş. Sonra diğer oyuncu aynı şeyleri yaparak yerine geçince hızlı bölüme beraber başlarlarmış. Hızlı bölümse şu anda oynadığımız şekilde oynanırmış ama bu kadar havalara zıplanmazmış.
Bana 'mışlı' olarak anlatan kişinin de bu şekilde oynandığını gördüğünü düşünmüyorum. O da başkasından duymuş olabilir veya kendi hayalinde kurduğu bir fantezi olabilir.
Böyle bir Hançer Barı oynayan kuşak varsa da biz ona yetişemedik. Ama Hançer Barı o şekilden bu aşamaya dönmüşse,çok güzel bir gelişme olmuş demektir.
Bir anekdot olarak aklımızın bir köşesinde bulunsun diye yazma lüzumunu hissettim.
F)-Yaptığımız en önemli şeylerden biride Barları aşırı tekrarlardan kurtarmak oldu.
Önceleri Barbaşında birçok inisiyatif vardı. O bir figürü istediği kadar yaptırabilir, istediği gibi ekibi hızlandırabilirdi. İşte bunlardan arındırarak figürleri ''Doyum noktası'' dediğimiz kadar yaptırdık. Ne az, ne çok. Bıkkınlık vermeden diğer figürlere geçtik. Bazı ekiplerin yaptığı gibi zor figürleri hiçbir zaman çıkarmadık, el ve kol hareketlerini, çökmeleri aslına uygun olarak yapmaya gayret ettik.
G)-Kılık kıyafet hal ve tavır: Ekipte oynayan bir oyuncu hiçbir zaman küpeli, sakallı,uzun saçlı olamazdı. Bar elbisesi giyildikten sonra kesinlikle sigara içilmezdi, rastgele yere oturulamazdı. Saçları düzgün bir şekilde kesilmiş, sinek kaydı tıraş olunmuş, şallar tek elden bağlanmış kıvrımları birbirinin aynı, çapulalar boyanmış pırıl pırıl, zığvanın kaytanları yerli yerinde.(ütü yeri) Gallenin pileleri ütülü gibi sıra sıra. Kösteklerin zincir ve saçak uzunlukları cetvelle ölçülmüş gibi aynı hizada. Kollarda Pazubent (ya hepsi gümüş, yada hepsi siyah meşinden)
Ekip karşıya dizildiğinde (boy dengesi de sağlandığından) görenler ''Bunlar bir tornadan çıkmış yada hepsi tek yumurta ikizi gibi'' demekten kendilerini alamazlardı.
Hocam bir tarihi yeniden yazıyorsunuz, tebrikler.