Bir toplumun ifsat olmasında iki tür insan etkin rol oynar: Eyyamcılar ve kraldan çok kralcılar!
Eyyamcılar; riya’da, yağcılıkta ve çıkarcılıkta üst sınır tanımaz, babaları bile olsa üstüne basıp yukarı çıkmak ister.
Kraldan çok kralcı olanlar ise, özlerinde eyyamcı olmakla beraber, ilave olarak da güç ve güçlünün borazanını öttürür.
Şöyle etrafınıza bir bakın ve söyleyin; bu tanıma giren ne kadar çok kimse tanıyorsunuz değil mi?
Olmaz
ya, ama illa da “ben böylelerini tanımıyorum” diyorsanız eğer, o zaman
şu iki üç günden buyana gündeme damgasını vuran Hatay’daki “polisi
teşhis” rezaletine bakın.
O olayda, kelimenin tam anlamıyla eyyamcı ve kraldan çok kralcı kamu görevlilerinin dayanışmasını göreceksiniz.
Milletvekilinin
oğlu, ( takdir edersiniz ki o milletvekili, muhalefete mensup değil)
önce emniyet müdürlüğünü basıyor. Sonra adeta kışla denetleyen komutan
edasıyla, tüm polis memurlarını ip gibi karşısına dizerek, “suçlu
polisi” teşhis etmeye çalışıyor!
Rezaletin etrafa saçılmasından sonra öğreniyoruz ki, bu “müthiş uygulama”nın iki baş mimarı var:
Talimat savcıdan, uygulama polis şefinden!
Delikanlı,kendisine itiraz eden komiser yardımcısını teşhis ederken, “evet” dedi.
“Ben iktidar partisine mensup bir vekilin oğluyum dediğim halde, bana
haddimi bildirmeye kalkan o suçlu polis, şu elinde 8 rakamını tutan
polisti.”
O gün Hatay’da adalet de idare de jet hızıyla çalıştı!
“8
numaralı komiser yardımcısı” önce açığa alındı, sonra merhamet
edilerek, sıcak çatışmaların yaşandığı Suriye sınırına postalandı.
Bence…
O komiser yardımcısı şanslıymış!
Öyle ya, savcı bey ya hızını alamayıp, “terör suçu işlendi” diye soruşturma açsaydı, kim ayıklayabilirdi pirinçteki o taşı?
Neyse ki idare de adliye de, merhametten o kadar da mahrum değilmişler!
Ciddi
diyorum; gülmeyin. Bu ülkede öyle yargılama ve soruşturmalar oldu ki,
dünyanın en büyük mizahçıları bir araya gelselerdi o kadar komik şeyleri
yazamazdı.
Kendisine bu “rezalet” hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorulduğunda…
Bakan Bey, her zaman olduğu gibi yine hikmetli bir söz söyledi:
“Olur, geniş açıdan bakın. Çözeriz, çözülür. Başka sıkıntı olmasın.”
Aslında Bakan Bey haklı! O genç komiser yardımcısının başına gelende ne var ki!?
Dua etsin ki, pek muhterem vekilin kıymetli mahdumu hazır içtima yapmışken, “apoletin niye yok” diye tokadı basmadı!
“Hadi
canım, o kadarı da fazla” diyorsunuz ama daha iki gün önce, Konya’nın
Yunak beldesi belediye başkanı Yusuf Bayat, müşterilerinin yanında
market sahibini tekme tokat döven belediye başkanını ne çabuk unuttunuz.
Sahi Hatay’da jet hızıyla davranan yargı sistemi, acaba dayak yiyen ve
şikayetçi olan o market sahibi için ne yaptı?
Olayın tevil götürür bir tarafı yok ama; buna rağmen adil olmak zorundayız.
Hani Hz. Mevlana diyor ya, “ Herşeye doğru demek ahmaklıktır, fakat her şeye yanlış demek de zorbalıktır.”
Kimsenin
yüzünü yıkama derdinde değilim. Üstelik adım gibi biliyorum ki, bu
ülkede (son yıllarda ciddi oranda azalmış olmasına rağmen) emniyette
vatandaşa kötü davranılır, bazen işkence bile yapılır. Hatta bazı
polisler denk düşürürse, adamı karısının ve bebeğinin gözü önünde
komalık edene kadar da döverler. Nitekim o tür polisler arada bir
kameralar sayesinde yakalanıyorlar…
Fakat nasıl ki, polis
haksızlık ettiğinde hep beraber “vur abalıya” ediyorsak, aynı şekilde
zulme uğrayan bir polisin de hakkını savunmalıyız.
Türk medyasının birkaç günden beri yaptığı tam da budur işte…
Ve bendeniz de istedim ki, o çorbada bir tutam tuzum olsun.
Çünkü, “ haksızlık karşısında susan dilsin şeytandır”
Sırf
kraldan çok kralcı bir yargı mensubu ile eyyamcı bir polis şefinin
Ankara’ya şirin görünme çabaları yüzünden hukuk darbe yedi.
Hatay’da zedelenen onur, sadece o komiser yardımcısının onuru değildir.
Nasıl
ki İstanbul’un göbeğinde, o genç adam yedi sekiz polis tarafından
ölümüne dövüldüğünde, aslında hepimizin yüzüne ve sırtına o yumruklar
inip kalkmıştıysa, Hatay’da ki bu rezaletten ötürü de, o komiser
yardımcısı değil, bizzat devletin kendisi kendi onurunu ayaklar altına
almıştır.
-Peki kardeşim sen ne istiyorsun?
Biliyorum
olacak şey değil ama aslında istediğim çok kolay bir şey, olmaması için
öyle büyük engeller yok önünde. Hatta her on kişiden dokuzunun istediği
bi şey…
O şey şudur:
Türkiye hukuk devleti olsun.
Zor; evet çok zor…
Çünkü bu sözü öyle yanlış anladılar ki, bu sefer de koskoca bir ülke, polis devleti olmaktan kurtulayım derken, yargıçlar devletine teslim oldu.
Ortası yok yani.
Ya sıtma, ya ölüm…
Sevgili komiser yardımcısı, çok kahretme kendine. İnan ki sen belki de şanslı olanlardansın. Bu ülkede öyle kabuk tutmuş yaralar var ki, bir kazısan altından ne hicranlar, ne acılar kanayacak kimbilir.
Hz.Mevlana’dan bir sözle bitirelim:
“Sanma ki dert sende var, sendeki derdi nimet sayan da var.”