Gecenin bir saati aniden rahatsızlanan bir yakınınızı kaptığınız gibi hastanenin aciline koşarsınız. O an için dünyadaki en önemli, en acil şey, sizin hastanızdır ve hastanıza yapılacak müdahaledir. Bendeniz merhum annemin kronik rahatsızlığı nedeniyle, hastanelerin acil servislerini avucumun içi gibi tanırdım. Oradan bilirim ki, hastanelerin acil servislerinde görev yapan doktor ve yardımcı personelin işi çok zor; hem de çok tehlikeli…
Çünkü hasta yakını, bütün ilginin sadece kendi hastası üzerine toplanmasını, doktor ve hemşirelerin gözyaşı dökmesini bekler. Oysa hayatın pratiği hiç de böyle değil.
O doktor ve hemşire, gün boyu onlarca, yüzlerce acil hastaya müdahale ediyor ve bazılarını da kurtaramıyorlar. Düşünün ki her ölen hastanın arkasından kendilerine kahretseler, o iş hiç yapılır mı?
Bizim için çok acil olan bir vaka, doktor için rutin sayılıyor.
Şayet işinizi düzgün yapıyorsanız, her iş saygı değerdir. Lakin doktorluk çok daha başka…
Hem mesleğim icabı hem de hasta yakınlarımdan ötürü bilirim; doktorlar elleri öpülesi insanlardır. Elbette onların da içlerinde, her meslekte olduğu gibi kanı bozuklar vardır ve de olacaktır. Ama çok büyük bir çoğunluğu fedakârdır, sabırlıdır, hoşgörülüdür…
Hasta sedyede acılar içinde kıvranırken bir doktor yoktur ki, “aman bana ne ölürse ölsün” diyebilsin.
Elini ağırdan alıyorsa, bize göre umursamıyordur. Oysa doktor daha hasta karşısına getirilir getirilmez durumun ciddiyetini kavramaktadır. Biz bilmediğimiz için bekleriz ki, doktor kendini parçalasın.
Önceki gün görevi başında bıçaklanarak öldürülen genç cerrah Ersin Arslan, saldırıya uğrayan ilk doktor olmadığı gibi, ne yazık ki son doktor da olmayacaktır. Televizyonlarda görmüşsünüzdür, birkaç gün önce de başka bir yerde, başka bir manyak kadın doğum uzmanına, “niçin eşime yemek yeme” dedin diye, tekme tokat dalmıştı.
Bazı mesleklerin sanki kaderi böyle çizilmiş!
Misal; polisler ve icra memurları da tarifsiz bir risk altındadır.
Daha bir iki ay önce Ilıca’da akıl hastası biri, kapısına giden gencecik polisi bıçaklayarak öldürmüştü.
Cerrah Ersin Arslan’ın bıçaklayarak öldüren gözü dönmüş katil, aslında 80 yaşında vefat eden dedesine çok üzüldüğü ve bu yüzden de bilincini yitirdiği için bu cinayeti işlemiş değil. O hayvan, Dr. Ersin’i zaten bir haftadır tehdit ediyormuş.
“Dedeme ölüm raporu verme” diye…
Meğerse dedesinin hem emekli maaşını , hem de bakım parasını almanın derdindeymiş.
Gerekçeye bakar mısınız Allah aşkınıza…
Hoş, gerekçe başka türlü de olsaydı, bu cinayeti meşru kılmazdı ya…
Hastane yönetiminin ciddi bir ihmali var. Var; çünkü Ersin Arslan, katili olan alçağın kendisini tehdit ettiğini idareye bildirmiş. Hastane idaresi, kurumda yeterince güvenlik görevlisi olmadığı için, başvuruyu savuşturmuş.
Katil zaten layık olduğu cezasını bulacak; ama genç doktorun “tehdit ediliyorum” şeklindeki başvurusunu başından savuşturan idare de hesap vermelidir.
Bir insan hayatı bu denli ucuz olmamalı.
Şu bahtsızlığa bakar mısınız?
Dr. Ersin üç ay sonra baba olacaktı.
Bir manyak hem henüz doğmamış bir çocuğu yetim bıraktı, hem de çok genç yaşta başarılı bir cerrahı hayattan kopardı, hem karnı burnunda hamile bir eşi en zalim acıların kucağına itti.
Bunun izahı ne olabilir ki?
Görünürde hastanelerde güvenlik önlemi vardır gibidir. Aslında özellikle de acil personeli çok savunmasızdır.
Çünkü orada görev yapan polisin öncelikli ve belki de yegane işi, adli bir vaka geldiğinde o vakaya dair zabıt tutmak ve durumu ilgili makamlara bildirmektir. Etrafta bir veya iki de yarı uykulu ve tamamen göstermelik özel güvenlik görevlisi olur. Muhtemel bir saldırıda o göstermelik görevli zaten etraftan kaybolur. Böylelikle doktorundan yardımcı personeline kadar herkes tehlikeye açık durumdadır.
Başka türlü nasıl olur bilmiyorum; ama gördüğümüz şudur ki, ilave bir düzenleme yapılmaz ise, bundan böyle saldırıya uğrayacak başka doktorlar da olacaktır.
Polis sayısı mı artırılıyor, yoksa gerçek özel güvenlik görevlisi mi alınır bilemem ama bir manyak tarafından üstelik de personelin çaresiz bakışları altında genç bir doktorun bıçaklanarak öldürülmesinin vebali bu ülkeyi yönetenlerin boynundadır