Eskiler, Erzurum’a “dev memleketi” demişler. Bendeniz çocukluğumda bu yakıştırmayı ziyadesiyle ciddiye almış ve Erzurum’da devlerin yaşadığına inanmıştım. Devleri göremiyordum be
Sonra, yani gençlik yıllarımda bu sözün bir darb-ı mesel olduğunu öğrendim. Fakat yaşım ilerledikçe asıl başka bir şeyi gördüm:
Doğup büyüdüğüm ve sevdalandığım bu şehirde, suyun başını kesmiş acımasız devler yaşamıyordu aslında, fakat öyle bir anlayış şehre hakim kimlik olmuştu ki, insan yiyen devler bile, o hakim anlayışın karşısında masum kalırdı.
Evet… O anlayış, insanları canından bezdiren ve buradan çekip gitmeleri için hayatı çekilmez kılan uygulamalardır.
O anlayış ki…
İbrahim Hakkı’dan Nefi’ye, Emrah’tan Reyhani’ye kadar, nice büyük insanların çekip gitmelerini hızlandırdı ve binlercesine de göç yolunda ilham kaynağı oldu!
Erzurum, hamam göbeğinde eriyen sabuna benziyor.
Gözünüzün önünde an be an yitip gidiyor.
Oysa bendeniz bu şehrin yarınlarına dair öyle güçlü umutlar, öylesine güzel hayaller kurup durmaktayım ki…
Düşünün ki, Üç Kümbetler’in etrafının açılması, Kale’nin ortaya çıkarılacak olması, Havuzbaşı’nda yeni bir “kent meydanı”nın yapılacak olması bile solmaya yüz tutan umutlarımın yeniden canlanmasına yetmişti…
Fakat son zamanlarda vücut bulan kimi adil olmayan uygulamalara bakınca, yüreğim kararıyor, tarifsiz ölçüde canım yanıyor.
Söylemeye dilim varmıyor ama fotoğraf tüm çıplaklığıyla ortada:
Yöneticilerin hiç de adil olmayan kimi uygulamalarından ötürü, Erzurum’da insanlar zulme uğruyor.
Çok sayıda örnek verebiliriz, lakin en sonuncusu, ne demek istediğimizi anlatmaya yetiyor da artıyor bile…
Son kurban, Buhara Hastanesi!
Hastane sahibi işadamı, hastanesinde bir takım tadilat ve ilave yapmak istiyor. Prosedür gereği, doğruca Palandöken Belediyesi’ne müracaat edip projelerini sunuyor ve ruhsat talebinde bulunuyor.
Belediye, haftalar süren titiz bir incelemenin ardından “Evet” diyor. “Projelerin yasaya uygundur, çerçevesi belli olan tadilatı ve ilaveyi yapabilirsin.”
Sıradan bir hukuk devletinde, yazıya dökülen bu izin, çalışmaların başlaması anlamına gelir.
Hastane sahibi işadamı, yazılı izni yani inşaat ruhsatını aldıktan sonra, hemen mali kaynak arayışına geçiyor ve anlaştığı bir bankadan yüklüce bir kredi kullanıyor.
Hastanesini büyütecek, daha iyi koşullarda insanlara hizmet sunacak ve bundan dolayı para kazanıp, çektiği krediyi ödeyecek.
Buraya kadar gidişat “normal” gibi gözüküyor ama gözden kaçan çok esaslı bir nokta var:
Burası Erzurum!
Yani insanların çekip gitmesi için, her türlü ezanın-cezanın reva görüldüğü bir şehir.
Hastanede inşaat başlıyor, işadamı kendinden emin. Çünkü elinde resmi bir kurumdan aldığı inşaat ruhsatı var.
Fakat kazın ayağı hiç de öyle değil!
Büyükşehir Belediyesi’nin görevlileri bir sabah inşaatın tepesinde bitiyor.
Tavırları çok keskin, talimatları çok açık:
“Derhal inşaatı durdurun, yoksa attığınız bu temeli söküp atarız!”
Hastane sahibi işadamı, karşılarına dikiliyor; “Ne münasebet efendim, biz kaçak bir şey yapmıyoruz ki. İşte ruhsatımız, işte projelerimiz” diyor, fakat nafile bir itiraz…
Çünkü Büyükşehir Belediyesi, Palandöken Belediyesi’nin verdiği ruhsatı geçerli görmüyor.
“Ben anlamam, durdur diyorsak durduracaksın!”
Emir demiri kesiyor bir kere daha…
Hastane inşaatı duruyor. İşadamı elinde belgeler hemen Palandöken Belediyesi’ne koşuyor ve karşılaştığı uygulamayı anlatıyor.
Palandöken Belediyesi, olup bitenleri öğrendikten sonra, “Evet haklısın, sen kaçak bir iş yapmıyorsun. Üstelik Büyükşehir Belediyesi’nin inşaatı durdurma yetkisi yoktur. Sen git biz birazdan gelip o mührü kıracağız, inşaat devam edecek” diyor.
Nitekim dedikleri gibi oluyor, ilçe belediyesi, ana kent belediyesinin inşaatı durdurma kararını geçersiz sayarak, mührü söküyor.
Bu tavır, Büyükşehir Belediyesi’ni öyle öfkelendiriyor ki, yetkililerin gazabı anında eyleme dönüşüyor.
İnşaat ikinci kez mühürleniyor.
Hastane sahibi işadamı, tekrar başını o taştan o taşa vuruyor.
Palandöken Belediyesi bu defa, Büyükşehir Belediyesi’ne adeta zehir zemberek bir yazı yazarak, “…yaptığın iş hukuka ve yasalara aykırıdır. Bu nedenle, doğacak zarardan sen sorumlusun” diyor.
Diyor ama hikaye; Büyükşehir cevap verme tenezzülünde dahi bulunmuyor.
Oysa yasa çok açık:
İlçe belediyesinin yaptığı bir uygulama eğer imar mevzuatına aykırı ise, büyükşehir belediyesi hemen yazı ile uyarır ve gereğini yapmasını ister. Buna rağmen ön görülen yasal sürede, ilçe belediyesi yanlışı düzeltmezse mahkeme yoluna gidilir.
Tıpkı önceki uygulamalarda olduğu gibi, Palandöken Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi kendi aralarında çözmeleri gereken bir hususu, derin bir ihtilafa ve husumete dönüştürüyorlar.
İki belediye arasındaki bu çekişme, önce vatandaşın maddi-manevi zararına yol açıyor, sonra da şehri sarsıyor.
İşadamları iflasın eşiğine geliyor, esnaf çaresizlikten nefessiz kalıyor.
Gücü tükenenler tasını tarafını toplayıp, ata yurduna veda ediyor. Kalanlar ise, ya boyun eğiyor ya da hala inancını koruduğu hukuktan medet umuyor.
Buhara Hastanesi’nin, iki belediye arasındaki ihtilafa kurban edilen ilave inşaatı, şimdi mahkemede…
Adalet nasıl bir karar verir bilmiyoruz, ama bu anlayışın şehri nasıl kararttığı ortada…
Hastane sahibi işadamı, belediyeden aldığı ruhsata güvenerek çektiği krediyi ödemek için ya elinde avucunda ne varsa satıp savacak, ya da iflas edip onlarca çalışanıyla birlikte mahvolacak…
Siz kendinizi o hastane sahibinin yerine koyun ve bir cevap verin:
“Bu, zulüm değilse nedir peki?”
Veya şöyle düşünün:
“Böyle bir uygulama size yapılsa isyan etmez misiniz?”
Unutmayın ki…
Dün bir benzinciye, ondan önce bir konfeksiyoncuya, sonra bir mobilyacıya ve bugün de hastane sahibine reva görülen bu zulüm, yarın sizi de bulabilir.
Çünkü burası Erzurum, çünkü burada “insana kıymak” artık vaka-i adiyeden…
Eskiden çekip gidenlere ne kadar kızardım bilemezsiniz. Onları neredeyse ihaneti vataniye suçuyla yargılardım.
Fakat sonra gördüm ki, çok zalimce bir yargılama yapıyormuşum.
Çünkü: Çekip giden kurtuluyor; kalan ise, eziliyor, mağlup oluyor, horlanıyor ve anasından doğduğuna pişman ediliyor.
Bu şehir, içini kuşatan kurtlar eliyle usul usul çürüyor.
Artık herkes bu hakikati görmelidir.
Ne çekip gidenlere kızınız, ne de kalıp mücadele edenleri kınayınız.
Öyle bir anafora tutulmuşuz ki, yanıbaşımızda çırpınıp duran insanların feryatlarını duyamıyoruz.
Şimdi çok daha iyi anlıyorum niye eskiler burası için “dev memleketi” demiş.
Ah tecrübe ah, sen nelere kadirsin…
Merhum Akif, İstiklal Marşı’nı yazdıktan ve de “Milli Şair” ilan edildikten sonra, bazı çevreler şiirine ve ahlakına çamur atacak bir şey bulamayınca, hemen habis bir ırkçılıkla, “Sen Arnavutsun” demişlerdi, sanki bir suçmuşcasına…
O, iman ve erdem abidesi büyük insan, ırkçılara şöyle seslenmişti:
“Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum…
Başka bir şey diyemem… İşte perişan yurdum!..”
Bendeniz de diyorum ki, bu şehre sevdalı ve bu şehrin toprağında haşrolmayı ümit edip duran bir gazeteci olarak, ne yazık ki şehrim adına çok üzgünüm.
Bu sözleri, Erzurumlu olmayan biri söyleseydi şayet, kimbilir nasıl canım sıkılırdı; ama ben söylüyorum işte, hem de kalbim acıya acıya…
İlla da merak ediyorsanız söyleyelim:
Hastane sahibi O işadamı Erzurumlu değil, ama iğneden ipliğe neyi varsa bu şehre adamış bir kişi…
Hastane sahibi O işadamı sanmasın ki, zulüm adres soruyor.
Hayır… Vaktiyle, öz be öz Erzurumlu olanlar da aynı akibete mahkum edilmişlerdi.
Bizim sorunumuz, isimler değil ki; bizim sorunumuz, şehri çepe çevre esir alan “dev”lerdir.
Çocukluğumda gerçek, gençliğimde masal olduğunu zannettiğim o devler… Şimdi orta yaştayım ve artık eminim ki o devler masallarda değil, gerçekmiş…
- jetbitts 01 Ocak 1970 02:00
degerli abim;bu arkadaşımız hastane sahibi olmadan önce işletme idaresi konusunu öğrenmeliydi:)))
bu bey efendi öncelikle yaklaşan il seçimine aday olup seçilmeli sonrada bu imar tadilatı veya yapı ruhsatını talep etseyidi problem olmazdı.
şimdi ona ruhsat problemi çıkaran yetkili çok acar ve iş yapan biri ise gitsin cumhurriyet caddesi üzerindeki il başkanına ait olan iş yerinin yaya kaldırımına 50 cm çıkan giriş merdivenini yıksın.
yada diğer iş yerinine açmış oldugu açık hava alanı ile ilgili durumu degerlendirsin.yapabilirmi yapar tabi çok yakında belediye seçimleri var o halde aday olamaz bu iiş bu kadar basitttttt.
- Mökkem dadaş 01 Ocak 1970 02:00
Mehmet bey ey yazmışsında buhara güzel iş yaparsa kim şifaya gidecek söylermisin ?
Şehrin göbeği demiş bir arkadaş pardon ama sigorta hastahanesi nerede? karşısında aziziye var orasıda aynı yerde.. Büyükşehir erzurum tabiri ile aligıran baş kesilmiş
- jetbitts 01 Ocak 1970 02:00
Yorumunuz
- mrt 01 Ocak 1970 02:00
Uygulama mantıksız evet ama şehirin göbeğinde o sıkışık yerde hastane de olmaz.
- Ali KIRBAÇ 01 Ocak 1970 02:00
YÜREĞİNE VE GERÇEKÇİ KALEMİNE SAĞLIK SEVGİLİ ATA KOMŞUMUZ *** MEHMET ŞENER *** BABANA RAHMET...
BENİMDE YAZACAĞIM ÇOK ŞEY VAR AMA..... MALESEF DİLİM VARMIYOR! GURBETTEN SELAMLAR