Başta komşumuz Yunanistan olmak üzere, pek çok ülke ekonomik krizle boğuşup dururken, biz de başka sorunlarla cebelleşiyoruz. Bu sebeple ne bayramı bayram gibi yaşayabildik, ne de olup bitenlere sırtımızı döndük...…
Nasıl dönebilirdik ki zaten...…
Bir yanda Van, diğer yanda Batı`yı kasıp kavuran ekonomik kriz.…Biz, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" inancını düstur etmiş bir neslin evlatlarıyız.Biz ki, kendi derdinden çok başkasının derdine ağlayan bir toplumuz.
Van için nasıl duyarsız kalabilirdik, nasıl başımızı yastığa koyup kesintisiz uyuyabilirdik?
Mümkün mü?
Van beşik gibi sallanıyor, Vanlılar yürekleri ağızlarında soğuk sokaklarda sabahlıyorlar.
İşte son deprem...…
Yine facia, yine gözyaşı, yine ölüm...…
Ecel adres sormuyor, kafa kağıdına bakmıyor.
Bu kez gazeteciler, kurtarma ekipleri ve Kızılay`cılar kaldı enkazın altında...…
Yanı enkazın üstünde olması gerekenler enkazın altında...…
Yüreğimiz yanıyor, içlerinde dostlarımız arkadaşlarımız da var. Misal bizim Sebahattin. Yani namı diğer "Cücük"…
O da o yıkılan otelin kahrolası enkazının altında kaldı.
Sebahattin bir basın emekçisi, gerçek bir gazeteci ve yiğit bir Erzurum evladı...…
Fakat şimdi enkazın altında...…
Ne O bize sesini duyurabiliyor, ne de biz O`na "Sebahattin buradayız" diyebiliyoruz.
Hani şair demiş ya:
"Sizin evin duvarı taştan, dumanı da mı taştan"
O misal işte...…
Biz biliyoruz ki Sebahattin o enkazın altında ve kimbilir nasıl çaresiz ve biçare bir durumda...…
Ama ne biz bir şey yapabiliyoruz, ne de Sebahattin`in sesi bize ulaşıyor.
Van beşik gibi sallanıyor; deprem üstüne deprem; yıkım üstüne yıkım...…
Çaresiziz...…
Hava da buz kesiyor.
Tam da "Yavrum şu kombinin derecesini yükseltin" diyecektim ki, birden aklıma geldi:
Van`da ki dostlarımızın ayarını yükseltip ya da alçaltacakları bir kombileri bile yok.
Sustum ve usulca battaniyeyi üstüme çektim.
Utandım...…
Van`daki insanlar bu soğukta ne yapıyordur şimdi?
Tükürüğüm boğazıma düğümlendi, nefes almakta zorlandım.
Van beşik gibi sallanıyor, insanlar sadece ve sadece başlarını sokabilecekleri bir çadır için minnettarlar.
Ya biz?
Bir kez daha utandım...…
Acılarına ortak olur mu bilmem ama üzerimdeki battaniyeyi usulca sıyırdım.
Ben de onlarla üşümek istedim; çünkü şimdilik elimden gelen ancak buydu...…
Ve yeniden Sebahattin`i düşündüm.
Aynı çatı altında (Hürriyet`te) birlikte mesai yaptık, birlikte sevinçte ve tasada beraber olduk.
Ben şimdi kaloriferi yanan bir evdeyim, Sebahattin ise beton yığınlarının altında...…
Nefesim düğümlendi...…
Ümitsizliğin, imansızlık olduğuna inananlardanız.
Bu sebeple Sebahattin`e "öldü" demek istemiyoruz. Biliyoruz ki, Van`da, depremden 109 saat sonra enkazın altında canlı insanlar çıkarıldı.
Sebahattin bunlardan biri niçin olmasın?
Hapishanede şöyle derlermiş:
"Dışarıda bayram varmış seyran varmış;
Mahkumlar bilmez, gardiyanlar söyler."
Biliyorum...…
Van`da bir deprem var ve o depremin enkazının altında insanlar...…
Sebahattin o insanlardan sadece biri; ama bizim arkadaşımız...…
Bir bayram da böyle geçti, diyor ya medya...…
Aslında geçen bir şey yok. Geçtiği sanılan sadece ve sadece kocaman bir mazi...…
"Kurbanlık tosun kaçtı"
Ya da:
"Acemi kasap parmaklarını kesti" şeklinde kalsaydı bütün haberler...…
Olmadı; daha fazlası vardı çünkü...…
Ne kaçan tosun, ne de parmağını kesen acemi kasaptı bütün derdimiz...…
Ulusça yüreğimiz Van`daydı ve Van da bizi öyle bir sallayıp durdu ki, sorma gitsin...…
Gözümüz ekranlarda, kulağımız enkazın başındaki muhabirlerdeydi...…
Soruyorduk:
-Sebahattin`e ne oldu?
Sadece Sebahattin mi?
O enkazın altında onlarca insan vardı ve biz o insanlardan sadece Sebahattin`i tanıdığımız için olup bitenleri mercek altına almıştık.
Oysa Van enkaz altındaydı ve bizim tanımadığımız niceleri beton yığınları altında can çekişiyordu…
Sebahattin onlardan sadece biriydi...…
Kepçeler moloz yığınlarını kaldırıyor, altında insanlar var.
Ve Sebahattin gibi başkaları da orada...…