Danıştay'ın; çocuklarımızı aynı ülküler ve değerler ekseninde birleştiren 'Andımızın' okullarda yeniden okutulmasına ilişkin vermiş olduğu iptal kararı üzerine, Milli Eğitim Bakanlığı'nca 'Yargı kararı henüz kesinleşmediğinden, uygulamaya konulmamıştır' gibi, hukukî geçerliği olmayan sakil ve garip bir açıklama yapıldı. Yasal ve hukukì dayanağı söz konusu olmayan ve hukuken yok hükmünde sakat bir yorumlama... Çünkü, yargı kararlarının anayasal bir bağlayıcılığı var ve en geç 30 günlük yasal sürede uygulanması gibi de, bir zorunluluğu var. İdarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olduğu bir anayasal buyruk ve zorunluluk...
Bir hukuk devletinde, yargı kararlarının uygulanması hiçbir hal ve şart altında, yok farzedilerek ertelenemez ve kişilerin insiyâtifine bırakılarak kararının tanınmaması asla düşünülemez. Zira, yargı kararlarının savsaklanması- ötelenmesi veya gözardı edilmesi, yasaların ihlâli gibi ağır hukukì sonuçlar ve telâfisi güç ciddi sorumluluklar doğurur. Bu nedenle, eski ve yeni sayın Adalet Bakanları ile iktidar partisinin başkanvekilinin, Danıştay'ın iptal kararı karşısında, hukukî olmayan zorlama yorum ve beyânları, ne yazık ki, anayasal mesnedi olmayan keyfi bir yönetimi ve indi bir bakış anlayışını sergilemekte ve işâret etmekte..Bunlar hukuk devleti adına kaygı verici görüşler ve üzüntü verici vahim açıklamalar...
Devletinin ve milletinin adı Türk ve Türk milleti olan bu ülkede; 'Andımız'da geçen,Türk ve Atatürk gibi birleştirici isimler ve 'Doğruyum, çalışkanım' gibi ahlâkî ve insanî vurgular, 'Varlığım Türk varliğına armağan olsun' gibi,Türk milletine mensubiyeti ve Türk kimliğine aidiyeti özümleyen ve adanmışlık bilincini ifâde eden haz verici kültürel söylemler ve 'Ne mutlu Türk'üm diyene' gibi, ayrımcı- ırkçı-şovenist ve nasyonalist bir çağrışım içermeyen ve hiç kimseleri ötekileştirmeyen, toparlayıcı sosyolojik kimliksel kavram ve tanımlamalar acaba kimi ve kimleri niçin ve neden bu kadar rahatsız eder? Doğrusu anlamak isteriz. Şâyet zamirlerinde başkaca bir niyet yok ise, hakikaten bu hazımsızlığın kaynağı nedir onu da bilmek ve sormak isteriz.
Her nedense, Türklük'ten ve onu simgeleyen kavramlardan, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bir türlü rahatsızlık duyan takıntılı kesimlere ve 'Andımızın' okutulmasına israrlı bir biçimde karşı çıkan, fakat, görevi öğretmenlerin özlük haklarının savunulması olan, ama aslı görevinin çok çok uzağındaki siyasallaşan bir sendikanın, kimi yöneticilerine ve şu veya bu ad atında bilinen her türlü bölücü zihniyetlere, bayrak şairi Arif Nihat Asya'nın kinâyeli seslenişiyle söylenilecek son ve öz sözümüz şudur: Bu millet ve bu vatan için, 'Onlardan kaldı bu toprak / Biz gezip tozmayalım mı? / Yabanlar kıskanır diye / Destan da yazmayalım mı?' misâli, şimdi sizler ne diyorsunuz arkadaş diyesimz geliyor içimizden. Andımızın okutulmasına yönelik, bu olumsuz tavır ve maksadınızda açık olunuz diyoruz öfkemizden. Şâyet varsa Türklük'le derdiniz ve ne ise yaranız, onu söyleyiniz ve lâfın dolandırarak karnınızdan konuşmayınız demek geliyor özümüzden.
Milli Eğitim Bakanı sayın Selçuk'tan, 'Yargı kararı henüz kesinleşmedi' gibi, akademik-pedegojik kariyerine yakışmayan, geçiştirici ucuz ve popilist söylemlere hiç başvurmadan, yargı kararının gereğini, hemen ve ivedelikle yerine getirilmesini bekliyoruz. Evet sayın Bakanım ! 1933 yılından itibaren okullarda kesintisiz okunan ve çocuklarımızı yıllarca aynı ortak değerler ve üniter yapıda buluşturmayı amaçlayan, ancak bir yerlere selâm çakarcasına, 2013 yılında alınan talihsiz, hatalı ve anlâmsız bir karar sonucu, uygulamadan kaldırılan 'Andımızın' yeniden okutulmasına yönelik, Türk Milleti adına verilmiş ve sizleri ve idarenizi bağlayıcı bir yargı kararı var ortada... 'Andımızın' müellifi ve vaktinde Atatürk'e bile tavır koyabilen, cumhuriyetimizin unutulmaz genç Milli Eğitim Bakanlarından mevkidaşınız rahmetli Reşât Galip'ten sonra, 'Andımızın' kalıcı biçimde ve ikinci kez okutulması görev ve şerefi size ait olsun isteriz.
Neticede yargı kararını tanımadıklarını ve uygulamayacaklarını söyleyenlere soralım: Hani yargı bağımsızdı? Hani yargı kararları bağlayıcıydı? Hani yargısal kararlara saygı duyulacak ve gereği yerine getirilecekti? Hani yasama-yürütme-yargı gibi, anayasal kuvvetler ayrılığı vardı? Şimdi sizlere göre, Evangelist Papaz Efendi için verilen birinci dereceli yargı kararı geçerli olacak; ama 'Andımızın' okutulmasına ilişkin verilen yüksek yargı kararı geçersiz olacak; öyle mi?