Dumanlı hava ile mücadelenin başlamadığı, yani sigara keyifçilerinin keyiflerinin kaçırılmadığı dönemlerdi.
Duvarlarda sigara içmenin yasak olduğuna dair ne bir levha, ne de sigaraların üstünde "Sigara sağlığa zararlıdır" yazısının bulunmadığı, "18 yaşın altındakilere sigara satılmaz" diye bir kuralın olmadığı, bol dumanlı günlerdi.
Sigaranın içinde 4.000 çeşit zararlı maddenin bulunduğundan kimse haberdar değildi, pasif içicilik diye bir kavram hiç bilinmezdi.
Otobüslerde, uçaklarda, resmi kurumlarda, kapalı alanlarda, hastanelerde, velhasıl her yerde ve her şartta sigaraların biri yakılırken diğeri söndürülürdü.
Bu gün çok komik gelen ve inanılması bile zor olan durumları o günlerde görmek çok doğaldı.
Öyle ki hastaneye giden ziyaretçi iki tane sigara alır, birini girişteki kapıcıya rüşvet olarak verir, diğerini de hastaya götürürdü.
Hastane koğuşlarında yatan hastalar, yataklarının üstünde oturur sigaralarını tellendirirler, bazı doktorların ağızlarında sigarayla vizit yaptıkları dahi olurdu.
Sigara kullanmayan doktor oldukça azdı ve sigaranın akciğer kanseri yaptığına, kalp ve damar hastalıklarına yol açtığına dair bilgiler ortada yoktu.
Tıp Fakültesi'nde okuyan ağabeyim Cengiz Güzel, Ankara Göz Hastanesinde ders gördükleri sırada bazı hocaların ameliyat arasında klemple sigara içtiklerini söylerdi.
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi hocalarından halkın "Baba" dediği Tahsin Demirtaş'ta çok sigara içmesiyle bilinirdi.
Kalp krizi geçirmiş bir arkadaşımın başında hastanede beklerken, koridorda çizgili pijamaları ile dolaşan arkadaşım Hacı Semin'i görmüş, yanına gidip geçmiş olsun dileğinde bulunup, bir ihtiyacının olup olmadığını sormuştum.
Odasına gittiğim Hacı Semin, yatağının altına dizdiği sigaraları gösterip "Allah'a şükür, her şeyim var" deyip teşekkür etmişti.
İşin garip tarafı, arkadaşım Hacı Semin kardiyoloji servisinde yatıyordu.
Ağzında sigarası eksik olmayan rahmetli göz doktoru Zeki Sevimli'nin, hastanın gözüne bakarken sigarasının külünü hastanın gözüne düşürttüğü bile anlatılırdı.
Futbol oynadığımız dönemlerdi, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla şehirde sağlık kurumlarında çalışan doktorlar arasında futbol turnuvası düzenlenmişti.
Eczacı meslektaşım Ender Narmanlıoğlu ile beni de Numune Hastanesi takımına dahil etmişlerdi.
Müsabakalar kıran kırana geçiyordu, bir maçta nasıl olduysa kalecimiz sakatlanıp çıkmış, takıma kaleci lazımdı.
Kenarda maçı seyreden Dr. Sadık Yalçın'dan başka Numune Hastanesi'nden kimse yoktu, dolayısıyla Dr. Sadık Yalçın'ı kaleci almıştık.
Maçın ortasında ne görelim, iyi bir sigara tiryakisi olan Sadık Ağabey, uzun samsun sigarasını yakmış öylece kalecilik yapıyordu, bu görüntü o günlerde fazla yadırganacak bir durum değildi.
Siyah beyaz yayın yapan televizyon günleriydi, ülke seçim heyecanındaydı, rahmetli Nevzat Köseoğlu birileriyle açık oturumda tartışıyordu ve tüm tartışmacıların ağızlarında sigara vardı, yani canlı yayındaki bu tartışma sanki de bir kahvehanede yapılıyor gibiydi.
Başbakanlardan rahmetli Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz iyi sigara tiryakileriydi, bu liderleri ellerinde sigara ile TV ekranlarında gördüğümüz çok olurdu.
Dünyada iz bırakmış ünlü isimlerin ağızlarında sigara ile poz verdikleri fotoğrafları hemen her yerde görülürdü okul kitaplarında bile olurdu.
Sultan Vahdettin ve Atatürk bu fotoğraflarda sık gördüğümüz ünlülerdi.
Necip Fazıl'da iyi sigara içenlerdendi, kendisine sigara ile bir soru yöneltildiğinde; "Bu dünyada benim için yanan tek dostum sigaradır" dediği söylenir ve bu cevap keyifçilerin çok hoşuna giderdi.
"İlk nefeste yarılanır sigaram" diyen Ahmet Arif'te şairler arasındaki sigara tiryakilerindendi.
Erzurum'un renkli simalarından rahmetli Ali Karaavcı, Nail Orhon, Haluk Güçlü sigara tiryakisiydiler, sanki de sigarayı yer gibiydiler.
Ermenilerin Alaca Köyü'nde yaptıkları toplu katliamdan yaralı olarak kurtulan ve o dehşet anlarını yaşayan Boyacı İsmail Usta'da çok sigara içerdi.
Bilge bir insan olan İsmail Emi, camilerin hatlarını yazardı ve ilerleyen yaşına rağmen bu işi sürdürürdü.
A. Mumcu Camii'nin hatlarını yazan İsmail Ustayı ağzında sigarası ile iskelenin üzerinde gördüğümüz çok olurdu.
Günümüzde ilerlemiş yaşına rağmen sigara alışkanlığını sürdürenlerden biride Osman Ahlat'tır.
Bu sevimli dedemiz bizim yakın çevremizde saygı duyduğumuz ve çok sevdiğimiz büyüğümüzdür.
Osman dede sigarasını yaktığında; "Ola ele bakmayın, kafaya duman, kalbe iman lazımdır" der ve keyfine bakar.
Bazı tiryakiler ise sigarayı içlerine çekmez, ağızlarında sağa sola götürür dumanını üflerlerdi, bunlara dudak tiryakisi denirdi.
Dudak tiryakisi olanlar bitmekte olan sigaranın ateşi ile diğerini yakarlar, yani dudaklarından hiç sigara eksik olmazdı.
Dudak keyifçilerinden birisi de benim dükkân komşum olan şekerci Ömer Emiydi.
Erzincan Kapısı'nda Memo isimli şalvar giyen bir meczup vardı.
Memo topladıklarını şalvarının içerisine koyar, "Anama götirirem" diyerek etrafta dolaşırdı.
Memo'nun sigara içmesi hiçbir şeye benzemezdi.
Memo ağzına aldığı 5-6 sigarayı birden yakardı, karşıdan bakıldığında Memo'nun kafasında sanki de bir soba bacası tütüyor gibiydi.