Dadaş'ın tütün öyküsü-2

Bayram hazırlıklarından biri de eve sigara almaktı.

Birkaç çeşit olarak alınan sigaralar evde açılır, sigaralıklara dizilir ve bayram görmesine gelenlere ikram edilirdi.

Masa ve sehpaların üstüne süslü tabaklar içerisine özenle yerleştirilen sigaraların yanında fiyakalı çakmaklar bulunurdu ev sahibi ikram ettiği sigarayı da kendisi yakardı.

Yani sigaranın girmediği ev olmazdı, sigara ikramları sanki de baklava börek ikramı gibiydi.   

Sigara içmek erkek olmanın bir alameti gibi algılanırdı.

Hatta kocası sigara içmeyen bir hanımının etraftaki dedikodulardan çok etkilendiğini ve kocasına sigara içme konusunda baskı yaptığını, adamın sigaraya başladığını ama birkaç yıl içerisinde akciğer kanserinden öldüğünü dahi işitmiştik.

Sigara içmek erkekler arasında öyle yaygındı ki sigara içmeyen için "Ondan herif mi olur" tabiri bile kullanılırdı.

Zaman içerisinde bu kavram da değişti, cadde ve sokaklarda ellerinde sigaralarıyla dolaşan hanımların çokluğuna bakılırsa, sigara içme konusunda da hanımlar inisiyatifi ele aldılar denilebilir.

Y. Mumcu Mahallesi'nin renkli siması Nevriye'nin elinden de hiç sigarası düşmezdi, Nevriye önüne gelene "On başı bir cıgara ver"diyerek dolanırdı.

Tellal Hacer, Sucu Melehe ve kısa boyu ile şehrin maskotu Şefika kuvvetli sigara içen bayanlardandı.

Erzurum'un meçhul meşhurlarından Hak aşığı Sediye ablada sigara kullanırdı.

Sigara içen bayanlardan biri de anamın eski komşularından Azize Ablaydı.

Azize Ablaya kısaca "Ezo"derdik, o eve geldiğinde anam bize gelincik sigarası aldırır, Ezo Ablaya verirdi.

Ezo Abla sigaranın birini yakar diğerini söndürürdü, yaşlı olduğundan sigaranın külleri üstüne başına dökülürdü.

Ezo Abla akşam evden gittiğinde evdeki sigara kokusu bir hafta çıkmazdı.

Gerçi rahmetli babamda sigara içerdi ama böyle bir duman evde olmazdı.

Doktorlar babamın sigarayı bırakması gerektiğini söylemişlerdi, rahmetli babamda sigarayı içmemeye başlamıştı, ama ara sıra evde kalan sigara paketini koklayarak hasret giderirdi.  

Velhasıl toplum olarak o zamanlarda tabir yerindeyse lokomotif dumanı gibi tüterdik, sigara içmek konusunda üstümüze yoktu.

Kısacası caminin haricinde her yerde sigara içilirdi.

Türklerin sigara içmeleri öyle meşhurdu ki tarihte yabancıların kullandıkları "Türk gibi kuvvetli" sözü sigara konusuna adapte edilmiş, yabancıların fazla sigara içenlere "Türk gibi sigara içiyor" diye söylediklerini duymuştuk.

Erzincan Kapı'daki Eski Spor Salonu pek fazla büyük değildi, ama müsabakalar yapılınca iğne atsan yere düşmezdi.

Sigara içmek serbest olduğundan özellikle heyecanlı boks ve güreş müsabakalarında seyirciler sigaranın birini yakar diğerini söndürürdüler ve bir müddet sonra spor salonu dumandan görünmez olurdu.

Sporcular da bu duman içerisinde maçlarını yaparlardı.

Birde bar oynayan dadaşlara oyun esnasında sigara içirtme âdeti vardı.

Dadaşlar bar oynarken, ağızlığa taktığı sigarayı yakan birisi sırayla sigarayı dadaşlardan birinin ağzına götürür ve ona sigarayı içirirdi.

Elinde mahraması olan bu şahıs hangi dadaşa sigara içirecekse, mahramayla ağızlığın arkasını temizler ve öylece sigarayı içirirdi.

Uçağa binmek bir hayli zordu ve oldukça pahalıydı, özellikle de uçağa binmek statü elde etmek gibi bir şeydi.

Otobüslerde olduğu gibi uçaklarda da koltukların arkasında kül tablaları bulunur, uçak havalandıktan sonra sigaralar ortaya çıkar, bir müddet sonra uçağın içerisi dumandan görünmez olurdu.

Uçağın kalkacağı veya ineceği zamanda yapılan anonsta yolculardan sigaralarını söndürmelerini ve kemerlerini bağlamaları istenirdi.

Sigaranın mekruh olduğuna dair bazı duyumlar olsa bile, Naim Hoca ve Gafur Hoca gibi sigara içen hocaların bulunması keyifçiler için iyi bir referanstı.

Sabah namazını Karaköse Camii'nde kıldıktan sonra paça içmek için gittiğimiz Kasımpaşa'daki lokantada, önünde bir demlik çay ve ağzında sigarasıyla Naim Hoca'yı görürdük.

Duman içerisinde kalmış Naim Hoca'nın bu halini görünce, Hoca'nın arka arkaya birkaç sigarayı tüttürdüğünü anlardık.

Medresede çocuklara ders veren Naim Hoca'nın sigara içerken devrin Diyanet İşleri Başkanı olan Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen Hoca'ya yakalandığı bu gün bile anlatılmaktadır.

Anlatılanlara göre Hoca medresede çocuklara ders okutuyormuş ve uzun bir ağızlığa takılı sigarasını da tüttürüyormuş.

Bir müddet sonra kapı açılmış, içeri gösterişli bir adam girmiş, Hoca biraz kendine çeki düzen vermek istemişse de elindeki ağızlıkla şahsa yakalanmış.

Hoca gelen kişiye "Kurban buyur, hoş geldin"der ve peşinden ismini sorar, şahıs "Ömer" deyince, Naim Hoca işkillenir ve adama "Nasuhi'si de var mı?" diye sorar, şahıs "Var"deyince, Hoca korktuğunun başına geldiğini anlar ve toparlanarak durumu kurtarmaya çalışır, gerçekten gelen Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen'dir.

O devirlerde manzaralar öyle tuhaftı ki berber dükkânlarında ağzında sigara ile tıraş olan müşteri ve ağzında sigara ile müşteriyi tıraş eden berber görüntüleri oldukça normaldi ve yadırganmazdı.

Kadim dostum Yakutiye Milli eğitim müdürü Ahmet Kurt hoca geçmiş zamanların birinde Salasor köyüne bir düğün yemeğine davet edilmiş.

Ahmet hoca davete icabet etmiş ve köye gitmiş,

Hoca köyün girişinde bir bahçe duvarının üzerine dizilmiş her birinin ağzında sigara olan ve yaşları oldukça küçük çocukları görünce müthiş bir şaşkınlık yaşamış.

Gördüğü manzarayı davet sahibine anlatan bu görüntünün çok yakışıksız olduğunu söyleyen hoca aldığı cevap karşısında ikinci bir şok daha yaşamış.

Davet sahibi, böyle bir görüntünün şık olmadığını kabul ettiğini ama düğünlerde küçük çocuklara sigara ikram edip hele o sigaraları büyüklerin yakmasının da bir adet olduğunu Ahmet hocaya söylemiş.

Yine o günlerde büyükler sigaralarını tüttürürlerken, küçüklerde onlara özenir, bir an evvel büyüyüp babaları, ağabeyleri gibi sigaradan nefeslenmek isterlerdi.

DEVAM EDECEK...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.