On iki Eylül yaklaşıyor.
Herkes kulaklarını temizletmeli.
Bu kez postal sesleri yerine, rugan iskarpinlerin ökçelerinden çıkan sesler duyuluyor.
Duyanlar duymayanlara söylesin!
Bundan otuz yıl önceki 12 Eylül inşaatını götürü alanlardan bir zatı muhterem daha sonra şöyle buyurmuştu.
“… netekim şartların olgunlaşmasını bekledik!”
E kolay değil tabi on iki eylülleri inşa etmek!
Bir inşaat için önce temel gerekir, sonra alt yapısı da hazır olmalı; en önemlisi ise gerekli yerlerden izin alınmalı.
Bütün bunlar gerçekleşince, yani şartlar olgunlaşınca da olan oldu.
Ve 12 Eylül 1980’de yapımına başlanan bu binada bir Anayasa hazırlandı.
İşte o Anayasa’ya “evet,” denilmesi için o günkü bütün imkânlar sonuna kadar kullanıldı.
Sonuç, ezici bir çoğunlukla “evet,” diyenler kazandıklarını sanırken kaybettiklerini asla göremediler.
O zamanki bazı saflar da hayatlarının ne büyük gaflarını yaparak şöyle savundular “evet,” demelerinin nedenini.
“Evet, ‘evet,’ dedik; ama sorun bakalım niye dedik?” dediler.
Soranlar sordu.
“Niye?”
“Çünkü,” dediler, “çünkü, bir an önce demokrasiye geçmek istedik!”
Ve işin garip tarafı geçtiklerini de sandılar.
Elbette büyük bir çoğunluk gibi ben de Anayasa uzmanı değilim! Yani, hangi yasa ne sonuçlar doğurur bunu bilenler kadar bilemem; hukuktan anlamam ama adaletten anlayacak kadar da vicdan sahibiyim.
Bir yanda “evet,” için her türlü imkânı kullananlar, diğer tarafta pek de becerikli olduklarını söyleyemeyeceğimiz “hayır,” savunucuları.
Bu 12 Eylül’de de koşullar hazır!
Yapılanma tamam!
Ve bugün de birileri daha çok demokrasi için ‘evet,’ demek için gün saymaktalar.
Neden yapılanma tamam diyorum!
Çünkü, zerre kadar demokrasi olan bir ülkede hiçbir güç, devlet gücünü bu kadar güçlü bir şekilde kullanamaz.
Hayır, demeye niyetliler neredeyse vatana ihanetle suçlanacak!
Hayır, diyenler neredeyse içeri tıkılacak!
İşin doğrusu, gücü elinde bulunduranlar bir şeyi dayattıkları zaman, belki duyarlılığımdan belki de hıyarlığımdan olsa gerek her zaman huylanmışımdır.
O yüzden, acele etmeden, “sabah olsun, hayır olsun,” diyenlerdenim.
Erzurum’da her kapının önüne EVET’i öneren broşürler bırakılmakta.
Sıkıysa bunu HAYIR’ı önerenler yapsın bakalım!
Bu broşürde hangi sanatçıların ne diyeceği belirtilmiş.
Kimlerin neden “evet,” diyeceği; ya da kimlerin evet mührüyle “hayır,” diyecekleri de açıklanmış.
Mesela, İbrahim Tatlıses, tahtaların yenilenmesi, çivilerin değişmesi gerektiğini belirtmiş.
Birkaç kişi de “yetmez; ama evet,” diye muhteşem bir neden göstermişler.
Öyle sanıyorum ki “evet,” diyeceklerin büyük çoğunluğu değişen şu yasa için diyecekler.
“Hakkında soruşturma ve kovuşturma bulunan işadamları yurt dışına çıkamıyordu…”
Şimdi çıkabilecekmiş.
E gözün aydın tornacı Ahmet, gözün aydın temizlikçi Ayşe teyze… Sizin de gözünüz aydın bakkal amcalar ve de işsiz gençler… Artık yurt dışına çıkıp istediğiniz memlekette istediğiniz gibi gezip tozarsınız gayrı!
Bu içerikte olan bir yazıda Sezen Aksu’dan bahsetmeyenlerden küsüyorlarmış!
Sanatçılar tayfasının ilk fikir beyan edenlerinden Sezen Aksu da “… eksikliklere rağmen ‘evet’ demeye devam edeceğim,” demiş.
Farkında değil galiba!
Yandan çarklı ada vapurları değişse de, simitçiler de değişmiyor, gazozcular da…
Ve de lüküs kamarada her zaman aynı kişiler oturuyor!