Merhum Necip Fazıl, kendisine "alçak" diyen bir müteşair için, "çukurun bile bir derinliği var, sen çukur dahi değilsin" şeklinde cevap vermiş.Merhum yaşasaydı, günümüz entellerinin şu acınacak hallerine bakıp kimbilir neler derdi.
Bir
çoğunun derdi, Fransız Charlie Hebdo adlı müpdezel mizah dergisi filan
değil. Hatta bunların bir çoğu, başta İslam dünyası olmak üzere,
esasında bütün insanlığın ortak düşmanı olan terörizmi de
umursamıyorlar.
Bu, modifiye edilmiş taklitçi entellerin bütün
davası, dünyanın her hangi bir yerinde ki yanlış bir olaydan hareketle,
öncelikle Müslüman'a bindirmek sonra da denk gelirse Recep Tayyip
Erdoğan'a sövmek!
Merhum Attilla İlhan, "Türkiye'de her zaman
yüzde beş hain kontenjanı ayırın" demişti. O da yaşasaydı tüm bu olup
bitenler karşısında, "hayır, fikrimi değiştirdim siz o yüzde beşi en az
yüzde on yapın" derdi.
Adam, kendini öyle ya da böyle ama her halükârda Tayyip Erdoğan'a küfretmeye programlamış!
Kendince şöyle bi şey yapıyor:
Madem
Fransız Charlie Hebdo mizah dergisi, Müslümanların Peygamberine hakaret
etti ve bundan ötürü de bürosu basılıp 12 kişi katledildi, o halde bu
işin sorumlusu Müslümanlardır. Dolayısıyla Türkiye özelinde terörizme
sövüyor gibi yaparak AK Parti'ye ve evvel emirde de Tayip Erdoğan'a
bindirmek lazım.
Nitekim öyle de yapıyorlar.
Önce AK
Saray'ı dillerine doladılar. Baktılar ki buradan öldürücü bir sonuç
alamıyoruz, bu kez de Fransız dergisine yapılan saldırıya can simidi
gibi sarıldılar. Bu da akim kalınca şimdi de tarihimizdeki 16 Türk
devletini temsilen hazırlanan gösteriye daldılar.
Bazıları hızını
alamayıp bir adım daha öteye geçerek, o müptezel derginin saldırıya
konu olan yayınlarını tekrarlamak istediler. Karşılarına hukuk çıkınca
başladılar kıçı yanmış it eniği gibi bağırmaya:
"Türkiye'de basın özgürlüğü yok!"
Bu,"çukur" dahi olamayan taklitçi aptallar, sırf Batı'da üç beş tane
kendileri gibi düşünen kimselerden "aferin" almak için yapmadık rezalet
bırakmıyorlar.
Acaba ne zamandan beri başkalarının inancına ve kutsalına hakaret etmenin adı basın özgürlüğü oldu?
Madem bugün merhumlardan alıntıyla başladık, onlardan biriyle daha devam edelim.
Merhum Uğur Mumcu da, "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya çalışıyorlar" demişti.
Günümüzdeki
iflah olmaz müzmin muhaliflerin, en azılı olanları hiç bir ölçü ve
jargon tanımıyorlar. Tayyip Erdoğan'a sövelim de ucu nereye dayanırsa
dayansın.
Dün aralarında internet sitelerinin de bulunduğu bir
grup sözde yayın organının ilgili yayımı, Hz. Peygamber'e hakaret
ettikleri gerekçesiyle, mahkeme kararıyla durduruldu.
Sanal ortamda sanırsınız kıyamet koptu.
Vay nasıl olur da basın susturulur.
Hani kimi örgüt üyeleri de başka bir suçtan gözaltına alınırken bağırıyordu ya, "özgür basın susturulamaz" diye...
Bunlar da o misal...
Sen
kalkıp Müslüman bir ülkede o Müslümanların Peygamberine hakaret
edeceksin ve o ülke yönetimi de bunu "basın özgürlüğü" ayağına görmezden
gelecek.
Bu kadar ucuz ve basit değil.
Tayyip Erdoğan'a
sövmenin yolu, Müslümanlara topyekün hakaretten geçiyorsa, herkes şunu
iyi bilmelidir ki bu adi eylemin sonucu, kimseye paye sunmaz.
Bir
yılı aşkın süredir paralelciler de benzer taktik izliyor. Onlar da her
fırsatta "hırsız Tayyip" deyip duruyorlar. Ama nasıl oluyorsa bu halk
onlara rağmen Tayyip Erdoğan'a yüzde ellinin üstünde oy veriyor.
Gerçi bugünlerde yeni bir konsept deniyorlar. O da şu:
Hem
"hırsız Tayyip" demeye devam ediyorlar, hem de "bu halk yanlışla
doğruyu tefrik edemiyor" şeklinde, yeni kerametlerde bulunuyorlar!
Yani Tayyip Erdoğan'la beraber, halkı da bir çırpı da silmenin hesabındalar!
Bu yolla basın özgürlüğü filan korunamaz. Çünkü bu, yol filan değil.
Ateist olabilirsin, paralelci olabilirsin, patolojik derecede Tayyip düşmanı da olabilirsin...
Hepsi mümkün; bu senin meselen...
Ama her fırsatta ötekileştirdiğinin kutsalına küfredip durursan kimse, senin kusmuğuna "basın özgürlüğü" demez.
Çünkü
sen zaten böyle yapmakla bizzat insan hak ve hürriyetine kasdediyorsun
ve dolaysıyla yine kendi ellerinle özgürlüğü boğuyorsun.
Hiç olmasa daha fazla debelenip büsbütün yerin dibine geçme. Böyle kal. Üstadın dediği gibi...
Çukur bile senin için bir seviyedir.