Diyânet İşleri Başkan'nın Cuma hutbesinde; gerçi Cuma'ya gidemiyoruz. "Lutilik" ve "zina" başlığı altında eşcinsellik, evlilik dışı birliktelik ve zinaya yönelik açıklamaları görev alanı içinde mütalâa edilmeli.. Diyanet'in kuruluş kanununda görev alanları açıkça belirlenmiş. Ancak kendisine çizilen yasal alanların dışına çıkılması da bir o kadar doğru değil. Şöyle ki: "Korunavirüsün" bilimsel sebep ve illetini açıklamak ve tedavisini söylemek Diyânet'in değil, tıp biliminin işi ve bilim insanlarının görevidir. Diyânet şâyet varsa virüsün ahlâkî boyutuna bakar. Görev alanı içinde yer alan dinî bilgi ve ahlâkî öğretileri, söz ve telkinleri elbet olacak ve olmalıdır. Diyanetin açıklamalarına, Ankara Barosu'nca yapılan karşı açıklamada; inanç değerlerine açık bir saldırı ve hakeret olmamakla birikte, yine de sanki inanç ve değerlere hakaret varmış gibi algılanmasına, maksatlı-maksatsız farklı kanaatlerin oluşmasına sebebiyet verdiğinden, kanaatimce yersiz ve gereksiz bir çıkış olmuştur.
Baro'nun veya herhangi bir kurumun bu tip açıklamaları edebî metinler değil, o nedenle kullanılan sözcük ve cümleler mecaz, teşbih, ironik yorumlara açık elastikiyetler taşımamalı, metinde ne söylenilmek isteniyorsa çok net ve çok açık bir biçimde ortaya konulmalı. Toplumun kırılgan fay hatları ve hassasiyetleri mutlaka dikkate alınmalı, maksadı aşan ifâdeler kullanılmamasına özen gösterilmeli. Hukuki bir metin olduğu ifâde edilse de, yasal bir hak ve görevin yerine getirildiğini, nefret ve ötekileştirme söyleminin kınandığı söylense de, ülkenin gerçek gündemini değiştiren polemiklere açık bu açıklamayı ve zamanlamayı doğru bulmuyorum.
Diyanet'ten beklenilen ise; siyasalaşmadan uzak kalarak daha birleştirici olmasıdır. Tüm helal- haram ve ahlâkî değer ve kavramların topluma aktarımında konjonktürel davranmadan, tıpki zina ve eşcinsellikte gösterilen hassasıyetinin benzerini, ülkemizde zaman zaman yaşanılan, ama nedense gözardı edilen ahlâkî ve insanî olmayan nice çirkinlikler ve zaafiyetler karışında da "zülf-i yâre" dokunur endişesiyle sessizliğe bürunmeden ortaya koyabilmeli. Toplumda oluşan siyasî taraf olma algısını izâle etmeli. Faize ilişkin ismarlama tevil ve ehven yollu açıklamalardan kaçınmalı. Durup dururken asırlar sonrasında; sigara zararlıdır demek yerine, haramdır hükmünü koymamalı..
Demokratik bir hukuk devletinde, alanı ile sınırlı dini açıklama ve yorumlar yapmak Diyânet'in asli görevi.. Halkı müslüman, ama lâik bir devletin bir kurumu olduğu da utulmamalı. Anayasamız genel ahlâkın ve genel sağlığın korunmasını devletin yükümlülüğü olduğunu hukuki olarak teminat altına almıştır. Sağlam bir aile yapısına sahip Türk toplumunda genel anlâmda ve kahir ekseriyette kimsenin "lütiliği" ve "zinayı" savunduğunu veya özendirdiğini söylemek mümkün değil, bu bir akıl tutulması olur. Karşı bir açıklamaya demokratik tepki konulabilir, ama suçlayıcı ve saldırgan bir üslûpla ahlâksızlık gibi bir genelleştirme yapılması hiç de doğru değil. Sosyal medyada makul tepkiler yerine, ifrât ve tefrit sınırında paylaşımlar görüyoruz.
Kabul etsek de etmesek de, doğuştan gelen ve tedaviye ve terapiye muhtaç cinsel yönelimler var. Cinsel tercihi olanlar var. Çocuk tecavüzleri sonucu oluşan ruhsal ve psikolojok bozukluklar ve travmalar var. Evlilik dışı bırliktelikleri ahlâksızlığın, cinsel tercihleri günahkâr ve hastalıklı olmanın dışında hak ve özgürlukler kapsamında özel hayata müdahale gibi gören yönetimler, yönelimler var. Bu nedenle de bu alanda yapılan hukuki ve yasal düzenlemeler var seküler dünyada.. Geçtiğimiz yıllarda ülkemizde zinanın suç kapsamında çıkarılmasına yönelik düzenlemeler yapıldı. Cinsel tercih ve yönelimleri farklı olanlara istemeleri halinde yasal tıbbi müdahaleler yapılmakta... Evlilik dışı birlikteliklere müdahale edilmemekte... Bütün bunlar bir gerçek... Ama yine de tüm bunlar insanların inanç değerlerini yok saymak ve görmemezlikten gelmek için elbette bir sebep değildir. İnananlar iiçin inançları ve inanç değerleri ne diyorsa, onlar için doğru öyledir.
Lutilik ve zinaya tarihsel özet bir bakış:
Tarihsel olarak başta son din islâm olmak üzere, diğer semavî dinlerde ve tüm kadim kültürel din, inanç ve ahlâkî yapılarda, "eşcinsellik" ve "zinanın" hoş görülmediğine ait Kur'an'i Kerim'i defalarca, Tevrat ve İncil'i okumuş ve diğer kültür ve tabiat dinlerinden de az-çok haberdar olmuş biri olarak bildiğim ve derleyebildiğim kadarı ile özet bir anlâtımla bilinen bilgileri, uzun bir metin olsa da irdelenmesi düşüncesiyle hatırlatmak ve paylaşmak istedim...
Eşcinsellik: Kur'an-Kerim'de ve Tevrat'ta, ibret alınması ve ders alınması bakımından Lut kavminin helâkına sebep olan büyük ahlâksızlık olarak görülmüş ve büyük günahlardan sayılmıştır. Lut kavmi ahlâksızlığına karşılık gökten yağan gazapla büyük bir bedel ve ceza ödemiş denilmiştir. İncil'de ise; "Tanrı İnsanları erkek- dışı olarak yarattı. Onları kutsayarak verimli olun ve çoğalın dedi. Artık onlar iki değil tek bedendir" denilmek suretiyle fıtrı yaradılışa, kadın-erkek arasındaki meşru ve doğal ilişkiye işaret edilmekte.... Semavî olmayan diğer dinlerde ve kültürlerde de eşcinsellik teşvik edilmemiş ve hoş karşılanmamıştır. Zina; diğer semavî dinlerin ve insanlığın ortak kültürünün her devirde büyük günah ve suç olarak gördüğü zinayı son din İslâm dini de haram kılıp büyük günahlardan saymış ve bu suçu işleyenlere uhrevî hesabın yanında bazı dünyevî-cezaî yaptırımlar öngörmüştür.
Kur'an-ı Kerîmde zina beş ayette geçer: Bunlardan birinde İsrâ; zinaya yaklaşılmaması gerektiği, onun çirkin bir iş ve kötü bir yol olduğu belirtilir İkincisinde Furkān ve Mümtehine; zina şirk ve adam öldürme gibi büyük günahlar arasında zikredilir. Diğer iki ayette de Nûr; zina eden erkekle zina eden kadına yüzer sopa vurulması emredilir ve zina edenlerin ancak zina edenle veya bir müşrikle evlenebileceği vurgulanır. Zina konusu hadislerde de çok sayıda yer almıştır. Kur'anda geçen, ancak şeytana uyanların yapacağı işler olarak nitelendirilip kesin bir dille kınanan ve yasaklanan "açık hayasızlık" anlamındaki fahşâ / fâhişe kelimeleri de birçok ayette özellikle zina olarak yer alır.
Diğer dinlerde Zina...
En iptidaisinden en gelişmiş olanına kadar, bütün dinlerde zina kavramının tanımı birbirine oldukça benzer unsurlardan meydana gelir. Toplulukça onaylanmış veya resmî olarak kabul edilmiş birliktelikler dışında gizlice yaşananlar veya tecavüz türünden teşebbüsler daima suç ve günah sayılmıştır. İptidai topluluklarda çok rastlanmasa da tabuların çiğnenmesine yol açan gayrimeşrû her türlü ilişki cezalandırılmıştır. Bu cezalandırma hem topluluğun hukukî normları çerçevesinde hem de dinî inançlar bağlamında icra edilmekteydi. Hukuki olarak zina suçu işleyenler öldürülür, topluluk dışına sürülür veya bedenlerinde iz bırakan bir işleme maruz bırakılırdı.
Özellikle islâm öncesi Türk töresine vurgu yapmakta fayda var. Eski Türkler'de zina ağır bir suçtu. Zina ettiği ispat edilen taraflar iki hayvanın ( çoğunlukla inek- manda-at) arasına bağlanır ve farklı yöne çekilen hayvanların arasında kalan suçlunun vücüdu parçalanırdı. Kutluk (Göktürk)Türkleri'nde ve diğer bazı Türk boylarında ise zina eden taraflar yakılırdı
Kuzey Amerikan kızılderililerinden Wydot kabilesinde zina işleyen kadının saçı çok kısa kesilir veya sol kulağı koparılırdı. Afrikada Buşmen zencilerinde zina eden erkek ve kadının görünür yerleri dağlanırdı. Dinî bağlamdaki müeyyidelerin sonucu ise doğa üstü güçlerin lânetine mâruz kalmaktı. Bu lânetin zânilere hastalık getirdiği, onları fakirleştirdiği veya öldürdüğü kabul edilirdi.
Zina ile ilgili ulaşılabilen ilk verilere Mezopotamyadaki çivi yazılı belgelerde rastlanır. Bâbillilere ait Hammurabi kanunnâmelerinde zina hakkında çeşitli hükümler vardır. Zina suçundan mahkûm olan tarafların her ikisi de evliyse onlara verilecek ceza ölümdü. Taraflar ya suda boğulur ya kazığa oturtulur ya da yüksek bir yerden atılırdı. Eğer erkek kadının evli olduğunu bilmediğini iddia eder ve ispat edebilirse, daha küçük bir ceza ile kurtulabilirdi. Tecavüz de zina kapsamında algılanmaktaydı. Evli olmayanların birlikteliği ise daha hafif cezalarla karşılanıyordu. Dünyevî cezaların yanında tanrıların lânetine mâruz kalmak kaçınılmaz bir durumdu.
Roma hukukunda zina suçuna verilen cezalar, erken dönemlerden son zamanlara kadar oldukça farklı aşamalar geçirmiştir. Roma hukuku metinlerinde adulterium olarak geçen zina fiili, erken dönemlerde bazı haklardan mahrum bırakılmakla cezalandırılırdı. Konstantinin Hristiyanlığı kabulü ile zina suçunun karşılığı ölüm olarak tesbit edildi.
Zerdüştî metinlerine göre zina, Ahura Mazdayı inciten en ağır günah olup neslin bozulmasına yol açmaktadır. İnsan, başkasının eşiyle sadece zina yapmaktan uzak durmakla kalmayıp, onun aklını çelmekten ve eşinin yatağından ayrılmasına sebep olmaktan da sakınmalıdır. Zerdüştîlikte zina çok iğrenç ve âdi bir suç görülmüş, zina neticesinde ortaya çıkan kötü sonuçlar sıralanarak insanların bundan çekinmeleri istenmiştir. Söz konusu dinin metinlerine göre zina eden kadın cehennemde göğsünden asılacak, erkeği yılanlar yiyecektir.
Budizm genel olarak cinselliğe olumsuz bakmakta, samsara döngüsünden kurtulmaya engel olduğunu kabul ettiği için bekârlığı teşvik etmektedir. Budizmde temel ahlâk normu olan Beş Buyruktan üçüncüsü cinsel ahlâkla ilgili olup zina konusu dışında fuhuş, ensest ilişki, tecavüz gibi konuları da içerir. Bu buyruğa uymama durumunda insan mânevî düşüşe uğramaktadır. Budizmde kavram olarak zina evli bir kadınla ilişkiyle sınırlanmış olup bekâr bir kızla yapılan ilişki zina suçu teşkil etmemektedir.
Bu dinin hükümleri arasında zina olayında kadına yönelik herhangi bir cezadan bahsedilmezken erkeğe yönelik cezalar vardır ve bunlar çeşitli şekilde icra edilebilir. Zina hem devlete hem aile namusuna karşı günah sayıldığı için suçlu hapsedilmekten öldürülmeye kadar çeşitli cezalara çarptırılırdı.
Hinduizmde kadının eşine mutlak bağlılığı vurgulanmakta olup zina da bu bağlamda ele alınmıştır. Bu dinde zina evli kadınla cinsel ilişkiye hasredilmiş, hatta yabancı evli bir kadına hediye vermek, onun elbisesine veya süs eşyasına dokunmak ve yatağın üzerinde onunla birlikte oturmak da zina kapsamında görülmüştür. Hinduzim'de zina yapanın bu dünyada günleri kısalacak, öldükten sonra cehenneme gidecek, başkasının eşi hakkında zina yapmayı düşünen kişi gelecek doğumlarda sürüngen haşere şeklinde doğacaktır. Hinduizmde zina suçu için ceza tayininde tarafların ait oldukları kast önemli yer tutmaktadır. Bu suçun karşılığı olarak para cezası, demir çubukla dövme, iki parmağını keserek merkep üzerinde dolaştırılma, hapis, mal varlığına el koyma, cinsel organını kesme, yakma, saçlarını tıraş etme, köpeklere parçalatma gibi yaptırımlar ve cezalar uygulanırdı.
Tevrat'ta, Musevilik'te zina, en büyük suçlardan biridir. Hz. Musaya tebliğ edilen ön emirden biri de zinayı yasaklayan buyruktur. Dinsel bağlamda zina eden kirlenmiş kabul edilirdi Zina eden yahudiler taşlanarak öldürülürdü. Nişanlı kızla zina durumunda suçlunun recmedileceği Tevratta belirtilmekte evli kadınla zina durumunda da öldürüleceği yer almakta...
Hristiyanlıkta zina her ne kadar kavram ve hüküm olarak yahudi şeriatından alınıp devam ettirilse de Resullerin İşleri, Hz. Îsâ tarafından bu kavramın kapsamı biraz daha genişletilmiş; İnsanın karşı cinse şehvetle bakışı dahi kalben zina kapsamında düşünülmüş Boşandıktan sonra evlenme her iki taraf için zina sayılmış . Kadını zina dışında boşamak; kadını zina yapmaya teşvik gibi görülmüş. Zina vb. cinsel suçlar toplu halde kötülenmiştir. İncilde zinaya bir ceza belirlenmemekle birlikte; zina edenlerin yargılanacağı, bu gibilerin Tanrının egemenliğinde yer bulmaktan mahrum kalacakları belirtilmiştir. Kutsal metinlerden anlaşıldığına göre Hz. Îsâ, zina ederken yakalanmış bir kadına "ilk taşı günahsız olan atsın'' demiş, çıkan olmadığından recm cezası uygulamamış, ancak zinanın boşama için yegâne sebep olduğunu vurgulamıştır.
Özetle, zina ve eşcinsellik bütün semavî ve semavî olmayan dinlerde ve insanlığın ortak kültüründe her devirde hoş karşılanmamış ve büyük günah sayılmış. Bozulmalar olsa da Ahlâk fıtridir. Nitekim Peygamberimiz "Ben güzel ahlâkî tamamlamak için gönderildim" der... Netice, tüm kesimlerce toplumu ayrıştırıcı söz ve polemiklerden uzak durmakta fayda var...