Son iki yıldır güneyden kuzeye doğru haritalar yayınlanıp duruyor. Hatta son aylarda artık meteoroloji bültenlerinde bile bu haritalar ekrana yansımaya başladı. Bazılarını benim de gördüğüm haritalarda Erzurum, kurulmak istenilen bir devletin sınırları içinde gösteriliyor.
Uzun uzun bu konuda tarihsel, sosyolojik, bilimsel ahkâm kesmek istemiyorum. Neticede bu arkadaşların bir hayali var. Tatlı uykudalar. Görebilecekleri tüm rüyalarını görmeleri, aklından geçen her fanteziyi uykularının tatlı yerinde sayıklamalarını izlemek de güzel.
Güzel çünkü bu arkadaşların muhatabı olan arkadaşları da bir güzel öğrenmiş oluyoruz. Yani bu bir maç ise ; kimin hangi tarafta oynadığını bilmek lazım.
İdeal olan iki farklı kulübün takımlarının yaptığı maç. Ama ortada aynı kulübün iki takımının oynadığı bir maç olunca buna da seyirlik değeri vermenin sakıncası yok. Maksat, performansı görelim. Eğlenelim.
Zamanın birinde devrin ulu şeyhlerinden biri gelmiş seksen yaşına. Bir gün tefekkür ederken içinden geçirmiş ki "yahu ben 65 yıldır bu dergahtayım, öğrendiğim her ilim, tatbik ettiğim her ibadet, ifa ettiğim her vazifem neticede bu dergahta bulunmamdandır. Ben aslında nefsimi hiç imtihan etmedim, bir sabah kendi nefsimi yenerek sabah namazına dahi uyanmadım. Bunu bile ancak dervişler dürterek, uyandırarak yaptım. Belki dürtmeseler, sabah namazına uyanmak bile irademde değil. Bu kadar imtihandan kaçan biri olarak ben yarın huzur-u ilahide ne derim?"
Kalkmış müstakbel halifesi olarak gördüğü talebesini çağırmış, Düşündüklerini anlatmış ve demiş ki "Yavrum durum bu. İşte ben şimdi kendi imtihanımı görmek için dergahtan yarın sabah ayrılıyorum. Bundan sonra dergahın yeni şeyhi sensin."
Halifesi, yeni şeyh, o kadar dil dökmüş, caydıramamış. Peki demiş. Almış sikkeyi asmış boynuna, oturmuş posta.
Sabah olmuş, bizim yaşlı şeyh zor bela sabah namazına uyanmış, kerahati zor bela atlatarak namazı yetiştirmiş. Bir derviş tarafından uyandırılmayınca zor uyandığını da görmüş.
Elbiselerini giyinmiş, bohçasını hazırlamış ve yeni şeyhin huzuruna varmış " Evladım ben yola çıkıyorum. İznin olursa dergahın kilerine uğrayıp biraz azık alacağım" demiş.
Yeni Şeyh "Hay hay. Elbette alınız. Yalnız size iki derviş eşlik etsin"
Eski Şeyh bunu duyunca hem şaşırmış hem üzülmüş. "Yavrum daha dün ben bu dergahın şeyhi idim ve bu dergahın kilerinin anahtarı bende idi. Bana itimadınız mı yok?" demiş.
Yeni Şeyh "Efendim, Siz dün Şeyhtiniz ve bu dergahta nefsinizle aranızda sikke var idi. Sikke gidince nefsinizle baş başa sınız. Ola ki kilerde nefsiniz sizi dinlemez, daha dergahtan dışarı adım atmanıza fırsat vermeden sizi vebale koyar. Bu yüzden iki derviş nefsinizle aranıza girsin." Demiş.
Eski şeyh derin ve uzun bir sessizliğe bürünmüş. Efendisinin sustuğunu gören yeni şeyh "Sikkeyi geri vereyim mi? " demiş. Yaşlı şeyh kafasını sallamış, almış sikkeyi tekrar boynuna asmış. Anlamış ki sikkeyi boynundan çıkaranın nefsi daha dergahtan çıkmadan, şeyh olsa bile ayartır adamı.
Bu menkibe eskidir, derindir. Erzurumidir. Erzurum'un , Kayyum isminin tecelligahı olduğu, arif dadaşların devrinde anlatıla gelmiştir.
Bu birlik, bu dirlik dergahından ayrılmayı hesap edip de milletlerin nefsi sayılan siyasete meyledip, bir de sikkeyi boynundan çıkarmayı düşünenlere güzel bir derstir. Sikke boyundan çıkıp siyasete girilince nefis bohçaya neler neler ilave etmek ister hakikat kilerinden? Haritalar mı? Bağımsızlık fikirleri mi? Dedesinin mezarı olmayan şehirleri dedesinin ruhuna inat gasp etmeyi akıldan geçirmeler mi?
Sikkeyi boynundan çıkardın mı? Erdiğin makam mevkiler; gördüğün payeler nefsin olur. Sanma ki onlar sana uyar. Sen onlara uyarsın.
Gibi bir yorum yapalım bu kısa hikayeye.
Alan alır dersini.
Ee dersini almayanlar?
Onlar ortada. Görmüyor musunuz, nefisleriyle baş başa kalıp, sikkeyi boyunlarından çıkardıklarında düştükleri halleri? "Kilerdeki her şey senin " diyor nefisleri. Erzurum bile...