Anayasa’nın 2. Maddesi'nde Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘sosyal’ ve ‘hukuk’ devleti olduğuna dair vurgu net bir şekilde yapılmıştır.
Şimdi de Anayasa Mahkemesi’nin sosyal, hukuk ve devlet kavramlarını tanımladığı kararından birkaç cümleyi buraya taşıyalım ki; iligili - ilgisiz, bilgili - bilgisiz, kapitalist- sosyalist, imanlı - imansız ve de dilinden ‘hak’ sözcüğünü düşürmeyenler birazcık da olsa düşünsünler.
Cümle 1: Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği sağlamakla yükümlüdür.
Cümle 2: Sosyal hukuk devleti, tüm kurumların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olmasını sağlar.
Cümle 3: Sosyal hukuk devleti, insan onuruna yakışır asgari yaşam düzeyini gözetir.
Cümle 4: Sosyal hukuk devleti, sosyal adaletin sağlanması için elverişli koşulları gerçekleştirir.
Bu maddeler Anayasa Mahkemesi’nin sosyal hukuk devletini tanımladığı metinden sadece birkaç cümle. Bir cümle de biz kurup beşinci madde olarak koysak ne olur ki!.. Nasıl olsa hiçbir değeri yok!
Aha da bizim beşinci maddemiz.
Cümle 5: Sosyal hukuk devleti, halkına hak ettiğini vermeyerek kazık atmaz, kurduğu kurumlar marifetiyle halkını kandırmaz.
Bunca satırı salt dul ve yetimlerin hatırı için yazmadım; sadece çok uzun yıllardır bizleri yönetenlerin halkına nasıl baktığını da göstermek istiyorum. (Bu çok uzun yılların içinde elbette bugünkü iktidardan önceki yönetenler de var!)
Mesele şu.
2003 yılında ölen eşinden dul maaşı alan inatçı ve hakkını arayan bir kadın, aynı kurumdan emekli ve 1996 yılında vefat eden babasından da yetim maaşı talep etmiş. “Ölen eşim de ölen babam da ayrı ayrı pirim ödediler, birinden birini seçmeyi kim dayatabilir bana, her iki maaş da benim hakkımdır ve bunu hakka inanan devletimden istiyorum,” demiş olmalı ki koşturmuş ilgili yere.
Nereye koşturmuş!.. Sosyal Güvenlik Kurumu’na.
Sosyal Güvenlik Kurumu ne demiş!..
Nah alırsın!
Yurdumun dul ve yetimi ve aynı zamanda inatçı kadını ne yapmış.
Ankara 13. İş Mahkemesi’ne dava açmış… Mahkeme de “ olmaz böyle dava,” diyerek davacıyı davasıyla başbaşa bırakmış.
Davasıyla başbaşa kalan kadın da yılmamış, almış başını davasıyla birlikte Yargıtay’a vurmuş!
Dosya, Yargıtay’ın kapısından girip 21. Hukuk Dairesi’nin odasına ulaşınca Hukuk Genel Kurulu da dosyayı incelemeye almış; sonra dosyada adı geçen ve hak arayan bu kadının haklı olduğuna hükmederek eşinden de babasından da maaş alabileceğini söylemiş.
Bunu duyan SGK da “ben iki maaşı birden veremem,” diyerek Yargıtay’a itiraz etmiş.
Şimdi bu durumda olan birçok kişi SGK’ya mürecaat etmekteymiş. Tabi SGK’nın buna sevindiğini kimse söyleyemez!
Belki de kadına “başımıza icat çıkardın,” diye içten içe kızmışlardır bile. SGK içten içe kızadursun (kurumun rakamına göre) beş yüz bin kadının da içten içe şunu söylemediklerini kim söyleyebilir!
“Keşke Başbakanımız laf arasında bu konuyla ilgili şöyle dese; ‘Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza söyledim, bu konuda gerekenler yapılacaktır…’”
Ne olur ki böyle dese!
Ne olacağını söyleyeyim… Buna hak kazanan kadınlar devletine daha çok güvenecek, Anayasa’sını ve özellikle 2. Maddesi’ni daha çok sevecekler.
Sadece bu mu!
Bir ayağı çukurda olan bu dul ve yetimlerin, bunu sağlayanlara da dualarını gönderecekleri kesin!
Seçim zamanı oy mu!
İşte onu bilemem!
Not: Büyük gazetelerin çok büyük köşe yazarlarına bu konu çok küçük geldiği için, kıt bilgimizle de olsa yazmak bize düştü!