Her hafta olduğu gibi Cuma namazını kılmak üzere Aşağı Mumcu Camisi'ndeyim. Camimizin eski imamı rahmetli İbrahim Özdemir Hoca'mızın dikmiş olduğu ceviz ve dut ağaçlarının gölgesi altına seccademi sermiş, huzur dolu iç dünyamla hutbeyi dinliyorum.
Hoca. Mümini bal arısına benzeten efendimizin, "Onun hep temiz ve helâl şeyler yediğini, hep güzel şeyler ürettiğini, hep iyiliklerin peşinde koştuğunu, hiçbir şeyi kırıp dökmediğini" ifade eden hadisi şerifi ile söze başlarken benimde içimde fırtınalar esmeye başladı..
"Allah'ın has kullarının yer yüzünde vakar ve tevazu ile yürüdüklerini, asla kibirlenmediklerini, gururlanmadıklarını, üstünlük taslamadıklarını, boş söz ve tavırlardan kaçındıklarını, cahillerin sataşmalarına aldırmadıklarını, ölçülü , saygılı basiretli, ferasetli, elif gibi dosdoğru olduklarını, cimri ve savurgan olmadıklarını,Allah'tan başka hiçbir varlığa boyun eğmediklerini, cana kıymadıklarını, zinaya bulaşmadıklarını, insan onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçındıklarını, günahların en büyüğü olan yalancı şahitlikten uzak durduklarını, yalan ve iftiradan dillerini uzak tuttuklarını, hakkın ve doğrunun yanında olduklarını, Kuran'ı doğru şekilde anlamaya ve yaşamaya çalıştıkların, hayata ve olaylara ibret nazariyle baktıklarını..." söyleyince, aklıma sorulardır ki geliyor. ''Hocanın anlattığı has mümin tarifine uyan var mıdır?'' diye kendime soruyorum.
İslâm coğrafyasını gözümden geçirip, kendi ülkemi sorgulayıp, yakın çevremi, cami cemaatini, ailemi ve kendimi işin içine katıp ciddi bir öz eleştiri yapıyorum.
Anlatılan tarifin neresindeyiz?
''Bu özelliklerin ne kadarını taşıyoruz?'' diye içimden geçirince müthiş bir rahatsızlık hissediyorum.
Bu soruların cevabını yine İslâm Dünyası'nın haline bakarak bulabiliyorum.
Hoca anlattıkça, Yunus'un tabiriyle "Sanki balı yağa katıyor", öyle bir has mümin tasviri yapıyor ki içimden Mehmet Akif'in; "Müslümanlık nerde bizden geçmiş insanlık bile. Alem aldatmaksa maksat aldanan yok nafile. Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir. Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir"mısralarını hatırlıyorum. Siyasetten, ticarete, toplum hayatına bakacak olursak durumun bu şablona uymadığını söyleyebiliriz.
Bu gerçeğe rağmen yine de bir kısım insanların başkalarının cehennemlik kendilerinin cennetlik olduğu vesvesesine kapılmasını anlamakta zorluk çekiyorum.
Hutbede anlatılan bu has mümin vasfı dini özde değil şekilde arayıp kendini has mümin zannedenlere bir şey ifade eder mi bilmiyorum.
Bir tel saç için cenneti garanti görenlerin, haram para ile hacca gidip günahlarından temizlendiklerini sananların, yetim hakkı yiyenlerin, Beytül mala el uzatanların, yalan yere şahitlik edenlerin, iftira, kumpas peşinde koşanların, kul hakkı yiyenlerin, kadına şiddet uygulayanların, çocuk istismarcılarının, mensup olduğu bir cemaat, tarikat ve siyasi düşünceden dolayı cennetin kapısını araladıklarını zannedenlerin, kula kul olanların, kalp kıranların kapsam alanına girmeyen bu hutbenin sonunda Hoca; "Has müminlerin cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklarını, orada hoş bir şekilde karşılanacaklarını ve ebedi kalacaklarını" söylediğinde tekrar hafızamı yokladım ve içimden hocam; "Tarif edilen mümin sayısı bu gök kubbe altında ne kadar var bilmiyorum ama çok olmadığının farkındayım" diyorum.
Manzara-i umumiye bakıldığında cehennemin dolacağını söylemek mümkün görünüyor da "cennete kim gidecek" diye sormadan edemiyorum!
Doğrusu Allah her şeyi hakkıyla bilendir.