Hikâyenin onlarca versiyonu var, ama resmi kayıtlara da geçen gerçeği şudur:
İkinci
Dünya Savaşı'nda Almanlar, Polonya'yı işgal eder. Nazi askerlerinden
oluşan bir müfreze de küçük bir köyü kontrol altına alır.
Köyde
kadın ve çocukların yanı sıra onlarca da yetişkin erkek vardır. Müfreze
komutanının amacı, bu yetişkin erkekleri bi şekilde katletmektir.
Ancak bunu yapmak için sinsice bir plan uygulamak zorundadır. Nazi
subayı, köyde bir süre gözlem yaptıktan sonra, görür ki köyün en
canından korkan ve icap ettiğinde herkesi satabilecek tipteki tek insanı
köyün papazıdır.
Hikâye uzun, ama biz özet geçelim...
Nazi
askerleri, "yol çalışması yapılacak" gerekçesiyle her gün köyden
götürdükleri erkekleri, köyün dışında bir yerde üçer-beşer kişilik
gruplar halinde katlediyor. Bu durumdan şüphelenen köylü, durumu anlamak
için papazın yanına gidip bilgi edinmek istiyor. Papaz, her defasında
"hayır hiç bir sorun yok, ben gidip gözlerimle gördüm arkadaşlarımız yol
inşaatında çalışıyor" deyince, köylü de rahatlayıp evlerine dönüyor.
Derken gün geliyor artık köyde katledilecek ergen erkek kalmayınca, Nazi
subayı son ergen erkek olarak papazın da götürülmesi emrini veriyor.
Papaz,aslında erkeklerin katledildiklerini bal gibi bildiği halde, sırf kendi
canını kurtarmak için düşmanla işbirliği yapmış hainin biridir.
Götürülürken canhıraş bir şekilde bağırıyor:
"İmdat, beni öldürecekler!"
Nazi
subayı, bu pis hainin yüzüne istiskalle bakarak, "Sen" diyor. "Sen
şimdi öldürülmeyeceksin. Sen, aslında ilk grubu bize teslim ettiğinde
ölmüştün de haberin yoktu. Götürün bu haini."
Bizim tarihimizde de benzer sahneler vardır.
"Hukuk
herkese lazım" sözü her ne kadar, hepimizin diline pelesenk olmuşsa da
aslında pek çoğumuz, iğne kendimize batmadığı sürece, başkalarının
çuvaldızlarla delik deşik edilmesine aldırmayız bile... Ne zaman ki
kendimizin ya da bir yakınımızın haksızlığa uğradığına inanırsak, işte o
an en üst perdeden bağırmaya başlarız:
"Nerede adalet, nerede bu hukuk devleti?"
Gerçekten de hukuk herkese lazım.
Öyle ki hukuk katilleri için bile hukuk diyoruz.
Lakin
o hukuk katilleri, bugün geriye dönüp baktıklarında; işledikleri
cinayetleri, yakıp yıktıkları ve de maşası oldukları odaklar için kendi
ülkelerine yaptıkları hainliklerden ötürü nedamet duyuyor mu acaba?
Halide Edip Adıvar, Milli Mücadele dönemini anlatırken, "Türk'ün ateşten imtihanı" demişti.
Ne yazık ki ibret alınmadığı için tarih, ha bire tekerrür edip duruyor.
Bugün de bu vatan, "ateşten bir imtihan" dan geçmektedir.
Eğriyi doğrudan ayırmak zorundayız.
Ne yalnızca duygularımıza ne de yalnızca aklımıza teslim olmayalım.
Zira an gelir duygularımız, an da gelir aklımız bizi yanıltabilir.
O halde hukuk olmalıdır ölçümüz ve tabii ki en başta da vicdanımız...
İbretle izliyoruz:
Bugün, dünün cellatları hesap veriyor.
Versinler de...
Ama öyle olmalı ki, bugünün mazlumları da yarının katilleri olmasın.
Polonyalı
o papaz, Nazi subayına direnseydi muhtemelen oracıkta infaz edilirdi.
Ama tarihe hain olarak değil de kahraman olarak geçecekti. O, tarihe
hain olarak geçmeyi tercih etti.
Siz elinizdeki tüm pusatları
sizin gibi inanmayanlar için birer ölüm makinesi haline getirirken,
hukuku bile kendinize alet edeceksiniz, sonra da kollarınıza kelepçe
geçirildiğinde "nerede bu hukuk" diye bağıracaksınız...
Hukuk vardı; hep de buradaydı. Siz göremiyordunuz, hatta inanmıyordunuz.
Şimdi sizi tek koruyacak güç, hukuk...
Hani o ayaklar altına aldığınız, yeri geldiğinde muhalifleriniz için alevden namlu haline getirdiğiniz hukuk...
Bendenizin amentüsü şudur:
Zalimden yana olan kim olursa olsun, o aynı zamanda Allah'ın da düşmanıdır.
Bugün,"bize kelepçe vurdular, bizi tutukluyorlar" diye feryat figan
bağıranlar, keşke dün bizzat kelepçe vurdukları insanların itirazlarını
duymuş olsalardı.
Bugün de onların sesine kulak veren olurdu.
AB, Türkiye'yi yaylım ateşine tutmuş!.
Ne hükmü var ki?
Aynı AB değil mi dün milyonlarca insanın onuru, şerefi ve de canı hiçe sayıldığında üç maymunu oynuyordu.
Yaşasın zalimler için bile adalet...