Kimse ne kızsın ne de alınsın; Karasu baraj gölünün buzlarında buz gibi cinayet işlenmiştir!
Burada cinayetin detaylarını anlatacak değilim.
Haberler şöyle diyor; “Göl içerisinde bulunan elektrik nakil hattında meydana gelen arızayı onarmak için deniz bisikletiyle açılan 5 TEDAŞ görevlisi, dün akşam saatlerinde bisikletin devrilmesiyle kaybolmuştu…”
Devrilmek!
Sanki şarampole düşerek devrildiler.
Su bu!
Virajı yok, yokuşu yok!
Amma kimsenin hesap etmedikleri buz kütleleri var!
Bunu o beş kişiyi göreve gönderenler düşünmez mi?
Aslında “düşünmek” kelimesi ne kadar yabancı duruyor değil mi, düşünmekten ve sorgulamaktan uzak bir topluma!
Kusura bakmayın; ama toplum olarak da birey olarak da bundan çok ıraklardayız.
Aklımın almadığı şu; havadaki ayazı delerek dağ taş demeden köylere ulaşarak kolu kırılan teyzeyi, doğum yapacak gelini hastanelere yetiştiren helikopterler nerede!
Beş can iki saat buzlara tutunarak hayatta kalmaya çalışmış.
Bir an kendinizi onların yerine koyun.
Şöyle düşünmez misiniz ilk dakikalarda; “şimdi bizi kurtarmaya gelirler, çünkü bizdeki de can, bizim de bekleyenlerimiz var, yolumuzu gözleyen yavuklumuz, umudu olduğumuz çocuklarımız var!..”
Nerede!
Umutlara benzemiyor kimse!
Birileri birilerini göreve gönderirken neden görevin akıbetini takip etmezler!
Ne gerek var, değil mi?
Saldım göle; ister döne, ister öle!
Bu kadar mı ucuz bu ülkede yaşayan insanların canı!
Biliyorum, şimdi birileri şöyle düşünecek; “demek ki ömürleri bu kadarmış, ecelleri orada yakalamış!”
Hey, yavrum hey!
İnançları imana ters düşenlerin hiç suçu yok sanki!
İhmal imandan mı gelir, yoksa düşüncesizlikten mi?
Bu emek ustalarının can hesabını kim verecek!
Üç kuruşa ekmeğinin peşinde koşan bu namuslu ve hiçbir şeye ses çıkarmayan uslu insanların hesabını kim verecek?
Her kurumu yeteneksiz ve yandaş insanlarla dolduran bu sistemin hiç mi suçu yok?
Bu sorunun karşılığında yine biliyorum ki şunu diyecekler; “he gardaş, her can kaç liraysa öderiz!”
Ayıptır!
Artık utanmak gerekir bu çağda!
Ve yine biliyorum ki, aklını ve vicdanını pazara çıkaranlar, bu yazıyı okuyunca da şöyle düşünecekler; “bre vicdansız, her olumsuz şeyde sistemi ve yürütmeyi mi eleştireceksin!”
Ben de diyeceğim ki; “peki düşüncesiz ve dümensiz kişiler, eleştirmeyelim, alkışlayalım insana ve emeğe değer vermeyen zihniyeti!”
Ve şöyle devam edelim, “ haklısınız, TEDAŞ kârına bakar, insanların canına değil!”
Gerçi görev takipsizliğini ve ihmali salt bir kuruma yüklemek de içimden gelmiyor.
Amma ne yaparsın, bileğimizin gücüyle, dilimizin yettiği bu kadar!
Evet, bu buz gibi cinayettir!
Sorumluları da kim ve hangi kurum olursa olsun hesap vermelidir!
Bakın, “hesap” deyince aklıma para konusu geldi.
Şu da bir hesaptır; mesela KOSGEB kimleri ve hangi iş kollarını ve de hangi üretim kalemlerini desteklemekte!
Yine bir mesela ile kapatalım yazımızı.
Mesela, tuhafiye veya buna benzer bir iş kolunda sadece dükkân açanlar da bunun için de mi?
Değil, desinler bakalım!
Bazı çorbalarda tuzu bulunan bir sistemin buz gibi cinayette parmak izi olmaz mı?