Erzurum'un Usta gazetecilerinden Mehmet ŞENER, bugün kaleme aldığı yazıda, trencilerden başladı, şehrin ulemalığına soyunanlardan çıktı.İşte Mehmet ŞENER'den yine çok konuşulacak ve çok tartışılacak bir yazı...
Bak şu dangalaklara!..
Adamlardaki aymazlığa ve pişkinliğe bakar mısınız? Susup oturacaklarına, tam tersini yapıyorlar: Sanki bu çirkinliğin müsebbibi kendileri değilmiş gibi bir de üste çıkmaya çalışıyorlar. Hatta hızlarını alamayıp, Erzurum'a ve Erzurum kadınına hakaret eden o adamın arkasında da durduklarını gösteriyorlar! Yani konuştukça batıyorlar!Oysa savundukları o adam, çoktan trene bindirilip bilmem hangi çamlığın dibine yollandı bile... Lâkin "suç ortakları" hem de ilerlemiş yaşlarına rağmen, ha bire eşinip duruyorlar. Kafayı yememişseler eğer, zahir herkesi kendileri gibi ahmak sanıyorlar. Yok efendim yazar öyle demek istemiş de, yok bu meseleyi eleştiren filanca kimsenin aslı Ermeni'ymiş de, yok efendim yargısız infaz yapılmış da... Düpedüz zirzopluk... O herzeyi yiyen adamın gıkı çıkmıyor ama o herzeden yemlenenler dur durak bilmeden çam devirmeye devam ediyorlar. Kıçtan dalan şaşkın ördek bile bunlardan daha akıllı! Bir kenara çekilip bir süre ortalarda (sanal alem) görünmeseler, belki yedikleri herze unutulup gidecek; fakat adamlar öyle bir akıl tutulmasına yakalanmışlar ki, ha bire ateşe körük verip duruyorlar. Delilik değilse bu, nedir peki? Önce telefonlara sarılıp, yemin kasem ettiler: "Vallahi de billahi de o adama biz böyle bir hikâye anlatmadık" Bazılarımız bu "yemin"e inandık, bazılarımız ise, "Biz beşkardeşiz beşimiz de birbirimizi biliriz" diyerek, o çirkin hikâyenin bu adamların tornasından çıktığından kuşku duymadı. Buna rağmen, olan oldu ve bitti... Kadınlarımız öyle bir tepki gösterdi ve öyle onurlu bir çıkış yaptı ki, nihayetinde Bakan Binali Yıldırım, işi uzatmadan gereğini yaptı, adamı trene koyup yolladı... Kendilerini "Erzurumlu" olarak tanımlayan ve her fırsatta bu şehir adına ahkâm kesen o tekaüt "suç ortakları" susup otursalar, mesele kapanıp gidecek. Susmuyorlar; illâ da yedikleri herzenin bütün dünya tarafından bilinmesini istiyorlar. Nasılsa bu sanal ortam denilen yer, onlar için ıssız derede tilki olmak gibi bir şey... Atıp tutuyorlar, boylarından iri laflarla önlerine gelen herkesi hizaya sokup terbiye etmeye çalışıyorlar! Mübarekler; kırbaçlı aslan terbiyecisi sanki! Niçin; nasıl gülünç duruma düştüklerini görmezler anlamak mümkün değil... Mübarekler melektir sanırsınız, günahtan münezzeh, hatadan arî... Kendileri her kavrama ve herkese saldırma ve hakaret etme hakkına sahiptirler ama kimse onları eleştiremez! Eleştirmeye kalkanlar da, anında ya Ermeni asıllı olur, ya da bilmem ne düşmanı... Yahu be mübarekler, oturun oturduğunuz yerde işte. Hâlâ görmediniz mi ki, kimse bu şehirde size itibar etmiyor ve kimsenin sizin vereceğiniz akla ve bulanık fikre ihtiyacı yok. Hazır çöreklenmişsiniz bir yerlere ve hazır devlet kanallarından aldığınız paralarla ha bire entel-dantel işlerin içinde yuvarlanıp gidiyorsunuz işte... Bırakın artık bu Erzurum'un yakasını! Sizden kim istedi, "gelin bizi kurtarın" diye... Siz kendi arkanızı toplayın yeter. Herzenin büyüğünü yiyen adam, özür dilerken bile, "Bu hikâyeyi filancadan dinlemedim, ben uydurdum" demedi. Dolayısıyla bizim Orkun'un ifadesiyle, o hikâyenin asıl müellifi, bugün önüne gelene saldırıp duran, sanal âlemin tilkisi olan o zat ve onun erketecisidir. Bu şehri ne zannediyorlarsa, birileri böyle ahlak dışı hikâyelerle ekmek yedikleri tekneye pisleyip duruyor; bazıları da, "Bizim için artık Ankara tamam, şimdi sıra Erzurum'u kurtarmakta" diyerek; Ankara'da olması gereken derneğin şubesini Erzurum'a açıyor. Muradınız köçeklik etmek değilse, nedir o halde? Seçim tarihi yaklaştı ya; bilmiyorlar ki daha ne eyyamcılık yapsınlar. Hazırlıklı olun bugünlerde, öz babasının adını söylemekten utanıp, sözde evliya olan kayınpederinin şöhreti üzerinden, nema toplamak isteyenler de olacak; yalan yanlış bilgilerle Erzurum ulemalığına soyunan yarım mollalar da... Artık adettendir, her seçim arifesinde deliler koğuşunun kapısı ardına kadar açılır. Bulundukları illerde, Erzurum adına yola çıkmış kış oyunları meşalesine sırtlarını dönüp, görmezden gelenler, Erzurum'a koşup ortada fink atıyorlar! Baksanıza... İzmir'den gelip, Erzurum'da Erzurum eşrafına yemek vermeye kalkanını mı ararsın, "adım daha çok duyulsun" diye, Erzurum'da dernek şubesi açanını mı sorarsın? Cinsler, boy boy... Zahir, oturdukları yerlerden bakınca, burasını "andavallılar diyarı" olarak görüyorlar! Dangalaklığın bu kadarına kimse ağzıyla gülmez... Adamın Erzurum kadınıyla nasıl bir zoru varsa, yıllar evvel Nene Hatun'u diline dolamıştı. "Nene Hatun, NATO'nun uydurduğu bir sahte kahramandır" deyip dolandı senelerce... Baktı ki Erzurum halkı, manevi kültüründe ve tarih bilincinde Nene Hatun'u yaşatıyor ve seviyor. Bu sefer yediği nane, Nene Hatun'u yok saymaktan daha kötüydü ve daha kin doluydu: "Erzurum'un kızı trenle İstanbul'a kaçar, çamların dibine yatardı" Sanırsınız ki oradaydı ve röntgencilik yapıyordu. Çekin artık ellerinizi Erzurum'un üzerinden... Yoksa Erzurum kadını adamı trene bindirip, çamların dibine yolluyor. Akıllı olun, oturun oturduğunuz yerde. Sizden kim hikâye istedi, sizden kim yemek daveti istedi, sizden kim dernek şubesi açmanızı istedi? Bilmem anlatabildik mi? Mehmet ŞENER/Palandöken