Mahkemeden "iflas erteleme kararı" almıştı. Yaşadığı bunca sıkıntıya ve
adeta hayatı ona cehenneme çeviren akbabaların acımasız gazabına
rağmen, o gün bir nebze de olsa nefes almıştı. Mahkeme, talebini kabul
etmişti. Bu aynı zamanda O'nun üçkağıtçı, vurguncu ve dolandırıcı
olmadığı anlamına geliyordu.
O sevinçle İstanbul'da görev yapan
kocasının yanına gitti, elde ettiği bu geçici "zafer"i onunla paylaştı
ve "mücadeleye devam" dedi. Tıp profesörü olan kocası da çok mutlu
olmuştu, öyle ya büyük bir mücadeleye girişen ve hiç ihtiyacı olmamasına
rağmen sırf memleket aşkı yüzünden, boyundan büyük işlere kalkışan
karısı, ideallerine erişmek için önemli bir adım atmıştı.
Bu
memlekette niceleri, aldıkları hibe kredilerin üstüne yatarken, niceleri
bankaları ve ahaliyi tokatlarken, niceleri hayali ihracatlar yapıp
milyon dolarları cebe indirirken?
O, AB fonlarından aldığı hibe
kredisini son kuruşuna kadar, hayalini kurduğu süt entegre tesisine
yatırdı. Şayet amacına ulaşabilseydi, tesiste bin 500 kişi çalışacaktı
ve Avrupa standartlarında bir işletme kurmuş olacaktı.
İstanbul'da,kocasının yanında bir gün kaldı, sabah ömrünü verdiği Erzurum'a
dönecekti. Sıkıntıları çoktu ama er ya da geç bu girdaptan kurtulacağını
söylüyordu.
Karısının hangi halet-i ruhiye içinde olduğunu ve
nasıl parasızlık çektiğini en iyi bilen kocasıydı. Kocasıydı; çünkü
karısına yardımcı olmak için elinde avucunda ne varsa verdi, yetmedi
dünyanın borcunu üstlendi. Buna rağmen Hoca şikayetçi değildi.
İnanıyordu ki karısı doğru yoldaydı ve ideallerini gerçekleştirecekti.
O odada Erzurum için hazırlanırken, kocası çaktırmadan cüzdanına baktı:
Tam
da tahmin ettiği gibiydi. Uçak biletinin dışında, karısının cüzdanında
bir lira bile yoktu. Çaktırmadan kendi cebindeki bütün parayı karısının
cüzdanına koydu.
Durumu fark eden bu Erzurum sevdalısı, itiraz
etti. "Hayır" dedi. "Senin de paran olmadığını biliyorum, bu para sende
kalsın" diye ısrar ettiyse de, Hoca "itiraz istemiyorum" dedi ve eşini
havaalanına götürüp, uçağa bindirdi.
Akbabalar üstüne üstüne
sorti yapıyordu; ama O, vicdanen müsterihti. Çünkü kimseyi
dolandırmamış, kimsenin hakkını yememiş ve hortumculuk yapmamıştı. Borcu
vardı fakat borcuna karşı sıfırdan bu noktaya getirdiği muhteşem bir
tesis duruyordu orda... Üstelik borcunun yarından fazlası da ya
tefecilerin tahsis etmek istedikleri bedeldi, ya da suyu üfleyerek
içenlerin alacaklarına karşı işlettikleri akıl almaz faizdi?
Olsun?
Morali birazcık da olsa düzelmişti.
Hatta cüzdanında kocasının zorla verdiği bin lira da parası vardı!
Evdeydi, kapının zili çaldı. Açtığında karşısında eski bir çalışanı duruyordu. İçeri buyur etti.
"Sağol
abla, içeri girmeyeyim. Biliyorum sen de sıkıntıdasın fakat çaresiz
olduğum için geldim. Evin elektriğini kestiler 250 lira lazım."
O idealist Dadaş kızı zerre kadar tereddüt etmeden hemen içeri girdi ve cüzdanını alıp kapıya geldi.
Cüzdanından 250 lira çıkarıp, kapıdaki çaresiz adama uzattı. "Sen beni boşver. Al bu parayı sen elektrik borcunu öde"
Geçen hafta bu şehirde, iki çocuk annesi bir işkadını, evinde intihar etmişti.
Ne siyaset bunun farkında oldu, ne de iş dünyası?
Geçen
hafta bu şehirde namuslu bir kadın onuru yüzünden canına kıydı ama ne
oda başkanları tek gözyaşı döktü, ne de erki elinde bulunduranların
vicdanı zerre kadar rahatsız oldu?
Geçen hafta bu şehirde bir
işkadınının hayatını tefeciler ve suyu üfleyerek içenler söndürdü ama
maişeri vicdan görmedim, duymadım dedi.
Önceki hafta bu şehirde,
iki çocuk annesi bir kadın, üç paralık borcunu ödemek için hayatını
namlunun önüne sürdü ama bunu ne yiğitler, ne dadaşlar, ne de
konuştuklarında mangalda kül bırakmayan sahte kahramanlar görmedi?
Cüzdanında kocasının verdiği bin lirası ve bu şehrin boynunda bir vebal olarak duran namusundan başka bir şeyi yoktu.
250 lirasını, eski işçisinin elektrik borcuna verdi.
150 lirasını da kapıcı parası olarak ödedi.
Omzuna çöken yükün ağırlığında, "artık yeter" diyerek canına kıyan o kadın Hesene Fersin Suma'ydı?
Erzurum eşrafının tanınan siması Zeki Sarıoğlu'nun kızı?
Tıp profesörünün eşi, iki pırıl pırıl çocuk annesi?
Erzurum'da bir iki gün sonra bir seçim olacak ve birileri oda başkanı olacak?
Oda başkanı seçildiğinde de kim bilir nasıl sevinecek, nasıl kasılacak?
Fakat
Erzurum'da bir işkadını, babasının hayalini sürdürmek ve bu şehirde
taşı taşın üstüne koymak için, ucunda ölüm olan bir göreve talip
olmuştu.
Nitekim Fersin ablamız, bu şehir adına kendine düşen bedeli ödedi:
İntihar etti!
Merak ediyorsanız gidin görün, Hasankale yolunda bir süt işleme tesisi var.
Tefeci akbabalar O'nun ocağına çökmeseydiler, bugün orada ayran yapılacaktı, peynir üretilecekti, yağ olacaktı.
Dün bu yazıyı yazarken utandım, Fersin Hanım'dan özür dilemek istedim ama yüzüm kızardı.
Ne yapmıştı ki bu kadıncağız gözünden gözüne kıyamadığı iki evladını öksüz bırakmak pahasına canına kıydı?
Şayet
bu soruyu bu şehirde ehli vicdan kimse kendisine sormuyorsa, kimse
kusura bakmasın ama gelin hep birlikte insanlıktan istifa edelim.
Ben kendi adıma Fersin Hanım'ın gazetedeki fotoğrafına bakamadım.
Çünkü kendimi mesul hissettim ve bu şehirde bir insan canına kıyarken ben neden bir şey yapamadım diye kahrettim.
Ey Erzurum?
Bu olay bir dönüm noktası olmalı.
Namusuyla şerefiyle çalışan ve istihdam yapmak için, önüne sunulan her türlü lüksü reddeden bir kadın, sonunda canına kıydı.
Güya bu şehirde "Girişimci Kadınlar" kuruluşu var.
O gün cenaze töreninde o girişimci hanımlar da yoktu.
Hayattayken yanında olmayanlar, cenazesinde de bulunmadılar.
Bir avuç gerçek dostu oradaydı, ama erkekler yoktu. Çünkü erkekler cenaze törenine gelecek kadar yürekli değillerdi.
Tam adı şu:
Hesene Fersin Suma?
Kendisini tanıma şansım olmadı.
Kocasını tanırdım, ama merhumeyi tanıma bahtiyarlığına erişemedim.
Utandım, kahroldum?
Artık çok geç, biliyorum?
Lakin elimden gelen tek şey şu: Bir, bu yazıyı yazmak; iki, bu muhterem hanımefendiden özür dileyip rahmet dilemektir.
Son bir söz:
Erzurum için, "dadaşlar diyarı" deyip ha bire gaz veren efendiler iyi dinleyin:
Böyle giderse birkaç yıla kalmayacak ortada ne dadaşlar diyarı kalacak, ne de devletin teminatı şehir?
Bir
yanda tefeciler, çeteciler? Öbür yanda suyu üfleyerek içen ve kendileri
dışındaki herkesi "kafir" olarak gören, Ticaniler var?
Yarın soracaksınız:
Erzurum'a ne oldu?
Ben size söyleyeyim: Erzurum, geçen hafta bir işkadını onuru yüzünden canına kıydığı an yıkılmıştı.
Bunu herkes gördü, bir tek Erzurumlu göremedi.
Geçmiş olsun?
- hsalih 01 Ocak 1970 02:00
sayın yazar kardeşim hangi insan beş parasız böyle bir yatırıma girişir maliyetin yarısı hibe yarısıda o bahsettiğin insanların esnafın akrabaların parası bu hanımefendinin içinde neyi var tesisi yapan müteahhit hakkını almasınmı yada o milyonluk makineleri getirip kuran insanlar yada insanlık edip borç veren akrabalar birazda bunların hakkını düşün
- hasanali [email protected] 01 Ocak 1970 02:00
bugidişle ne intaharlar olacak sen vazifeni yapda çik esnafin halini dinle sonrada manşetlerden düyür yapamasin degilmi kim bilir ne menfaatlerin kesilir kim bilir hangi vekilden firçça yersin erzurum da tefecinin eline düşmuyenmi var git onlari ögren de burdan yaz rahmetli olan hanim efendinin arkasindan konüşmak kolay
- HALİL İBRAHİM AYDIN 01 Ocak 1970 02:00
SİZİ BİR ERZURUMLU OLARAK VE ERZURUMDA YAŞAMAYAN BİRİ OLARAK TAKİP EDİYORUM BU YAZINIZ KADAR HİÇBİR YAZINIZ İSABETLİ OLMAMIŞTI. HER YIL GELİRİM ERZURUM`A BU DURUMU GÖRÜR VE SÖYLERİM AMA HİÇ KİMSE KABULLENMEZ AMA BU YAZDIĞIN BİR ERZURUM GERCEĞİ TEBRİK EDİYORUM SİZİ.
- atasözü 01 Ocak 1970 02:00
bir atasözü AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZAT
- Kenan 01 Ocak 1970 02:00
Zaten sizin de işiniz gücünüz Erzurum`u kötülemek bir kaç tane kendini bilmezin sebep olduğu olayı Erzurum`a mâl ediyorsunuz.Her konuda böylesiniz o eleştirdiğiniz adamları başa getiren de sizlersiniz...!!!