Sermaye ve insan göçünün, son otuz yılda Erzurum'u getirdiği nokta ortada: Zayıf bir ekonomi, hızla azalan üretim, gelir dağılımında son sıralara çakılıp kalmışlık ve toplumsal umutsuzluk...
Evet; ne yazık ki genel hatlarıyla şehrimizin hâl-i pürmelâli bu... Fakat en başından beri savunup durduğumuz gibi ve de inatla tekrarlayacağımız şekliyle bu tablo bu şehrin artık kronikleşmiş bir kaderi değildir. Bunu tam tersine çevirebiliriz; yeter ki önce kendimizin bu hedefe inanması gerekir.
Avantajlı bir konumdayız. Zira 1 Kasım'da ortaya çıkan seçim sonucu, ülkemiz adına istikrar, güven ve yarınlara umudun adı olmuştur. 13 yıldan beri Türkiye'yi tek başına yöneten AK Parti, bu süre zarfında Erzurum'u hiç bir zaman ıskalamadı ve kamu eliyle dağıtılan imkânları bizden esirgemedi. Buna rağmen ne yazık ki göç olgusu ve insanların daha iyi bir hayat özlemi Erzurum'u sosyo-ekonomik açıdan küçültmeye yetti de arttı bile...
Şimdi önümüzde yeni bir dönem ve bu yeni dönemi çok iyi değerlendirebilmemizi sağlayacak bir siyasi zemin var. Misal; ikinci organizenin acilen bitirilmesi, kentsel dönüşümün tamamlanması, kamu eliyle yapılması planlanan lojistik köy gibi projelerin behemehâl hayata geçirilmesi, sağlık kampüsü ve kış turizmi kapsamında inşa edilmesi düşünülen işlerin tamamlanması... Aynı fasıldan, müzeler projesine de daha sıkı biçimde sahip çıkılması olmazsa olmazımızdır.
Çok yakında kurulacak yeni hükümet için bu projeler devede kulak bile değil. Ama Erzurum için hepsi de birbirinden değerli yatırımlardır.
Göz göre göre Erzurum'un daha fazla erimesini istemiyorsak, merkezi hükümet ve yerel yönetim elini çabuk tutmalıdır. Bu ve benzer projeler Erzurum'u motive edecek işlerdir. Göç etmeyi düşünen kimselerin, kararını yeniden gözden geçirmesini gerektirecek çapta nitelikli çalışmalar.
Unutmayalım ki şehir olarak bu yeni dönemi de layıkıyla değerlendiremezsek, yarın ah vah da etsek artık çok geç olur. Çünkü geriye şehir namına iri bir kasaba kalır.
Bu gidişatın şaka olmadığını herkes görmeli...