Keşke
yanılsaydık. Keşke bu bayramı bayram tadında kutlayabilseydik... Olmadı
işte. Bir yanda kanlı terör örgütü PKK'nın bayram bile dinlemeyen
kalleş saldırıları sürüp gitti, bir yanda yine onlarca eve ateş düştü,
onlarca anne-baba, eş-kardeş ve çocuk yine acıların en derinine gömüldü.
Bir yanda Hac'daki o facia
ve göz göre göre ölen yüzlerce Müslüman, bir yanda Suriyelilerin
insanlığı utandıracak bitmeyen çilesi ve dinmeyen acıları, diğer yanda
da ne yazık ki sanki ülkemizin alamet-i farikası haline dönüşen ama
adına "trafik kazası" denilen o bilindi katliam...
O kadar çok dram
ve acı vardı ki düşünün ki bayram boyunca "kurban keseceğim" diyerek
kendilerini doğrayan binlerce insanı, küçük bir meseleden ötürü çıkan
ağız dalaşını kavgaya dönüştürüp birbirlerini boğazlayanları ve de ihmal
sonucu çıkan yangınları saymıyoruz bile... Bu türden vukuatlar, bu
ülkede ARTIK vaka-i adiyeden sayılıyor. Baksanıza medya dahi şehit
sayısı ikiden az ise, birinci sayfadan haber yapmıyor daha!
Hasılı dostlar, bu bayramı da şöyle huzur içinde gönül rahatlığıyla idrak edemedik. Zahir bu çağın bayramları böyle olacak...
ERZURUM'DA BAYRAM
Her
bayram olduğu gibi geçen bu bayramda da Erzurum'daydık. Hoş her yerde
bayram bayramdır, fakat biz öyle inanıyoruz ki Erzurum'da bayram bir
başkadır, daha coşkuludur, daha manevi havasıyla kucaklayıcı ve
bağışlayıcıdır.
Erzurum'da da bazı şeyler eskisi gibi değil artık; buna rağmen yine de Erzurum bütün
yurdumuzu
kasıp kavuran rüzgâr karşısında kendini nispeten koruyabilen iller
arasındadır. Misal; hâlâ bayram ziyâretleri var, hala küçük büyüğünü
tanır saygı gösterir, hâlâ insanlar bayram namazının ardından evlerine
gelecek ziyâretçiler için heyecanlı bir bekleyiş içindedir, hala kesilen
kurbanların etleri önce fakir fukaralara dağıtılır, hala çocuklar
arafalık toplar, hâlâ bayram harçlığı var...
Karılar kocalarının ellerini öper bu şehirde, dedeler de küçük torunlarının...
Küskünlükler
biter, en katı yürekler bile öyle bir şefkat mantosuna bürünür ki,
sanırsınız ki dört bir yanda sevgi pungarları akıyor.Alvar İmamı merhum
Efe Hazretleri, Mevla'ya emanet ettiğinden midir, yoksa bu şehrin
hamurundaki sağlam mayadan mıdır bilinmez; Erzurum, hâlâ bayramların
ulvi iklimine müdrik insanların çoğunlukta olduğu bir şehirdir.
Şehir
sovenizmi filan yapmıyorum; şimdilik Erzurum'da bayramlar böyle...
İnşallah hep de böyle sürüp gider...Çünkü yarınlara bırakacak daha
kıymetli bir
mirasımız yok...
BAYRAMDA BELEDİYELER
Eskiler,"Yiğidi öldür ama hakkını teslim et" demişler. El hâk doğru. Yanlışları
eleştirmek herkesin hakkı olmakla beraber medyanın da öncelikli bir
görevidir. Bu yüzdendir ki, yıl içinde belediye hizmetlerine dair
onlarca eleştiri yazası yazarız, onlarca da haber yaparız... Lakin
inandırıcı olabilmemiz için ölçüyü kaçırmamalıyız ve doğruya "doğru",
eğriye de "eğri" diyebilmeliyiz.
Bayram süresince bir çok semte gittim, bir çok mahalleden geçtim.
Bendeniz Kayakyolu'nda
ikâmet ediyorum, orasını zaten her an gözleyebiliyorum. Başka yerleri
de bayram vesilesiyle yeniden gördüm. Bendenizin bu hususta tespiti
şudur: Belediyeler öyle samimi ve candan bir hizmet verdiler ki (hepsi)
ne sokaklar hayvan artıklarıyla dolup taştı, ne çöpler bidonlardan
dökülüp etrafa saçıldı, ne de ulaşım ve su hizmetlerinde en küçük bir
aksama olmadı. Belediyeye ait değil ama altını çizmekte yarar var,
elektrik idaresi de çok başarılıydı.
Herşeyden önce şu seyyar
mezbahalar on numara bir hizmet oldu. Ahali bu hizmet sayesinde
kurbanını gönül rahatlığıyla kestirdi ve çevreye karşı sorumluluğunu
yerine getirdi. Büyükşehir, Yakutiye, Palandöken ya da Aziziye... Hiç
farketmez hepsi çok başarılıydı. İlçelerde durum nedir bilmiyorum,
dilerim ki oralar da şehir kadar iyidir.
Şimdi vicdan ehli olan biri
olarak nasıl olur da belediyelerin bu dört dörtlük hizmetini, gayretini
ve insana dönük samimi bakışını yok sayabiliriz... Mümkün mü? Bu sebeple
temizlik görevlisinden en tepedeki yöneticisine kadar emeği geçen
herkesi yürekten tebrik ediyorum.
Bize, "bu şehirde de belediye var" dedirttiğiniz için sağolun, varolun...
BAYRAMDA POLİTİKA
Öyle
ya şunun şurasında 1 Kasım'a ne kaldı ki... Haliyle partiler de adaylar
da "bayram molası" demeyip karınca kadarınca çalışmak zorundaydı. Öyle
de oldu...
Başta AK Parti olmak üzere, bayram boyunca her parti
seçmene ve taraftarına yeniden dokunmak için (asla cılkını çıkarmadan)
sokaktaydılar...
Kimseyi huzursuz etmeden bayram ziyaretleri yaptılar, hal hatır sorup sorunu olan insanları can kulağıyla dinlediler.
En
önemlisi de tepeden bakmadılar, tokalaşırken yaraya dokunur gibi değil
de bir dostkucaklar gibi sarıldılar... Hamaset yapmadılar, üst perdeden
sallayıp durmadılar.
Makuldüler, seviyeliydiler ve de dinlemesini biliyordular...
Fakir zengin ayrımı yapmaksızın kimin cenazesi, kimin acısı vardıysa oraydılar...
(Bu
tarife kesinlikle HDP girmiyor. Zira onların vekilleri ne bir şehit
cenazesinde oldu, ne de bir fukaranın yanında... Onların vekilleri
PKK'lının cenazesinde saf tutmayı kendisine şereflerin en büyüğü olarak
gördüğü için asla bu milletin ve bu ülkenin birliğinin, dirliğinin ve
selametinin yanında durmadılar.
Misal; HDP Erzurum milletvekili
Seher Akçınar Bayar, babasının cenazesinde dökmediği göz yaşlarını bu
ülkenin yarınlarına silah çeken bir teröristin cenazesinde akıttı.
Öylesine çirkindi ki, Seher Akçınar Bayar, bu haliyle mazisi
kahramanlıklarla dolu bu şehrin tarihine bir kara leke olarak geçti.)
HDP Erzurum'da hatırı sayılır bir oy aldı.
Yok
saymak akla ziyan bir durumdur. Kimsenin iradesine ipotek filan
koymuyoruz haşa... Lâkin teröristin cenazesi başında göz yaşı döken
Seher Akçınar Bayar oy verecek Kürt kardeşimi yeniden muhasebe ve
muhakeme yapmaya davet ediyorum.
Saygı duymakla beraber, tercihini sorguluyorum yalnızca...
O
Seher Akçınar Bayar ki, 7 Haziran seçimlerinde öylesine demokrat ve
öylesine müşfik bir portre sergilemişti ki biz dahil bir çok kimse
onlara karşı bakışımızı ciddi biçimde
yumuşatmıştık. Sonra ortaya çıktı. Meğerse kuzu postuna sarılmış bir dişi kurtmuş, hem de en sinsisinden...
RECEP BEY, CANIN SIKILACAK AMA BUNU MUTLAKA OKUMALISIN...
Sağlık
da hastalık da... Ölmek de yaşamak da değil mi ki insan içindir. Şu
halde doktorlar da, hemşireler de, hasta bakıcılar da ve de hastaneler
de hayatımızın olmazsa olmaz bir yanı...
Bu bayramda yakınımızın hastalığı nedeniyle neredeyse bayram boyunca hep hastanedeydik...
Adresimiz de Erzurum Bölge Eğitim Araştırma Hastanesi idi...
Hani
bu ülkenin sağlık politikasında bir devri kapatıp, yeni bir devir açan
Recep Akdağ'ın bakanlığı sırasında yaptırdığı şu muhteşem bina...(Keşke
hastane diyebilseydim)
Dedik ya, muhteşem bir bina...
Ama sadece bu kadar!
Evet; ne yazık ki sadece güzel bir bina o kadar...
Recep
Bey'in olup bitenlerden ne kadar haberi vardır bilmiyorum, ama keşke
zaman zaman gidip bu şehre kazandırdığı o muhteşem binanın içinin ne
kadar kof, pis ve hastane olmaktan uzak olduğunu bizzat kendi gözleriyle
görse...
Kağıt üzerinde var, lakin fiiliyatta doktor yok; görünürde hemşire var, lakin ortalarda yok;
galiba hasta bakıcı yahut da temizlikçi adı altında birileri istihdam ediliyor, lakin görene bile aşk olsun!
Aynı
hastanenin yanı başında yeni hastaneler inşa edilecek. Korkarım ki
onlar da aynı yönetim tarzı ile çalışacaksa bu şehre çok çok yazık
olur...
HASTANE DEMEK İÇİN BİN ŞAHİT LAZIM
Gördüğüm şu:
Hastane olabildiğince pis ve kokuyordu. Dört gün boyunca hastamızın yattığı odaya ne bir
temizlikçi,ne bir uzman doktor, ne de bir hastane yöneticisi (başhekim veya
başhekim yardımcısı demiyoruz. Bunun ne kadar lüks bir talep olduğunun
elbette farkındayız) uğramadı...
Hasta yakınları serum takıp çıkardı, hasta yakınları tuvaletleri ve odaları temizledi.
(Sözde yemek dağıtıyorlardı. İnanınız ki şu anda en ağır suçluların bile hapis tutulduğu
cezaevlerinde
bu iş, o hastaneden çok daha insanca yapılıyordur) Haksızlık etmeyelim,bir ara yatan hastayı cüzzamlı gibi gören bir hanım doktor geldi (bir
sefer) uzaktan şöyle bir baktı ve o ana kadar o civarda olmayan
hemşeriye bir takım talimatlar verip gitti. Hemşire de doktorla gidip
bir daha gelmedi!
MÜTEDEYYİN DOKTOR DEMEK, BU MUDUR?
Size
bir ek bilgi daha vereyim: O hanım doktor, öyle mütedeyyin öyle
mütedeyyin bir doktor ki, takdir etmemek imkânsızdı: Hastası erkek diye,hastasının sesine bile kulaklarını kapatmıştı; kaldı ki muayene ede,
haşa!(Hedefiniz;. hastası erkek diye, yani namahremdir şeklinde
düşünerek erkek hastasına el sürmeyen doktor hanım yetiştirmektiyse
eğer, sevinebilirsiniz bunu başarmışsınız. O hanım doktor da aynıydı.
Hatta fazlası vardı O, ilave olarak hastasını bir de böcek olarak
görüyordu) Bayram boyunca hastane tatildeydi!
Hem öyle bir tatil ki, sahile koşan tatilcilerin adı çıkmış!
Acil Servis ise, zaten evlere şenlik...
Utanmasaydılar, kurban keserken parmağına çizik atan acemi kasabı üniversite hastanesine göndereceklerdi!
O kadar imkân, o kadar personel ve o muhteşem hastane binası...
Hepsi boş ve yalan...
Yazık...
İnanınız
baktıkça kahroldum. Bir hastane nasıl olur da böyle rezil bir hale
getirilebilir? Burada hiç mi yönetici olmadı? Ya da o yönetici aklını ve
vicdanını ipotek verdiği şeyhinden hiç mi Allah korkusuna dair bir
nasihat işitmedi?
Bina, lime lime dökülüyor, (Halbuki on yıllık bile değil) dört bir yan pislik içinde... İnsanlara
eziyet etmek adına olsa gerek asansörleri dahi mümkün olduğunca çalıştırmıyorlar!
Şöyle bir baktım; gördüğüm şuydu:
Oraya,yani adına eğitim araştırma diyen o hastaneye sağ giren birinin tedavi
olup çıkma ihtimali, Mekke'ye hacca gidip de sağ dönme ihtimali bulunan
bir hacı kadar...
Hadi anladık adına "eğitim araştırma hastanesi"
demenize rağmen hoca bulamadınız, bölüm başkanları bulamadınız bu yüzden
de vardığınız nokta, tipik bir kasaba hastanesi oluşturmak oldu!
Tamam;iyi de, yahu mevcut doktorlarınız, hemşireleriniz ve hasta
bakıcılarınıdamı insanlıktan uzaklaştı. Eğitim hastanesi olmadınız diye,mecbur muydunuz insanlara eziyet etmeye...
Samimi olarak söylüyorum; Bendeniz Recep Bey'in o heyecan ve inancına üzüldüm.
Ha
diyeceksiniz ki aklını ve vicdanını şeyhine ipotek veren o adamları
atayan bizzat Recep Bey değil miydi? Haklısınız da, fakat Recep Akdağ o
hastaneyi böyle bir ucubeye dönüşsün diye kurmadı ki; bundan imanım
kadar eminim...
Yahu şu lükse bakar mısınız...
Kapısında helikopter bile var; imkân olarak neredeyse bir tek kuş sütü eksik...
Lakin içinde insana ve insan onuruna dair zerre kadar kıymet ve insanı önemseyen bir anlayış yok...
Helikopterle hasta taşısan ne yazar değil mi ki o hastayı insan olarak görmüyorsan...
Bir
hastane düşünün ki, dört gün boyunca hastanın odasına ne bir doktor
(bir defanın haricinde) ne bir temizlikçi, ne de bir yönetici
uğramıyor...
SAHRA HASTANESİ BİLE DAHA İYİ
Yahu Allah'tan korkun savaştaki sahra hastaneleri bile daha fazlasını veriyor...
Uygulama şu:
Gelen hastayı (derdi ne olursa olsun) üniversiteye postalıyorlar!
Beylerimiz ise, kurdukları saltanat yuvasında bol bol siyaset yapıp, iradelerini teslim ettikleri
şeyhlerine bağlılık ayinleri düzenliyorlar...
Açık
söylüyorum: Eğer yeni yapılacak hastanelerde de aynı anlayış geçerli
olacaksa -ki, öyle gözüküyor- biz o hastaneleri istemiyoruz. Bırakın
öylece kalsın hiç olmazsa kendi kendimizi avutur, "Bu hastaneler
yapılsaydı Erzurum sağlık merkezi olacaktı" deyip, yüreğimizi
ferahlatırız.
O hastanenin başhekimi kimdir bilmiyorum, hiç de merak etmedim. Ama biliyorum ki
Erzurum'da,"sağlığın patronu" olarak geçinen, ve de yıllardır bu pozlarda etrafa
gerdan kırıp caka satıp duran o zatın, bu şehre dair hiç bir önceliği,
kaygısı ve meselesi yok...
Çünkü: O'nun önceliği bambaşka şeyler!
Geç de olsak gördük, adamın menzilinde "Erzurum" diye bir şey yok.
Ben O'na da, O'nun kurduğu ipotekli takımına da kızmıyorum! Bütün sitemim: Recep Akdağ'a dır.
Zira:
O, bu ülkede sağlıkta ezber bozmuş ve insana insanca değer vermiş bir
bakandı. O'nun memleketinde bir hastane eğer böylesine rezil bir
haldeyse hiç kusura bakmasın ama, bu manzaradan sadece Recep Bey
mesuldür.
Soracaksınız. Diyeceksiniz ki "Mehmet Şener, bu
yazdıklarından ötürü bir şeyler değişecek mi, ya da birileri tekkelerini
önlerine alıp bir sorgulama yapacak mı?"
Kesinlikle hayır...
Tabii ki ne kendini "Erzurum'da sağlığın patronu" olarak gören O zat bu yazdıklarımızı kale alacak, ne de siyasi irade...
Biz bunları sırf tarihe not düşmek ve de bugünün fotoğrafını çekmek adına yazıyoruz.
En çok da bu milletin inancının bu ucuz adamlar elinde harcanıp gitmesine üzüldüğümüz için...
Bir bayram da böyle geçti...
Allah ömür verirse önümüzde nice bayramlar var...
Biz yine artıyı ve eksiyi yazacağız. Biliyoruz ki bundan menzilini şaşırmışlar rahatsız olacak, varsın olsunlar...
Hiç de umursamıyoruz. Değil mi ki vazifemiz çıplak gözle olup biteni görmektir. Biz de öyle yaptık işte...