Bin dokuz yüz ellili yıllar. Yani bundan kırk-elli yıl öncesi. Türkiye Cumhuriyeti'nde kadınların da yüksek tahsil görüp önemli memuriyetlere atanmaya başladı zamanlar. İşte bu dönemde Muğla'nın Bodrum ilçesine bir bayan hakim tayin edilir. Bu bayan hakim çok dürüst, enerjik, idealist ve çok çalışkan bir insandır. Kendisi bekardır. Tayin edildiği bu yörede hiçbir tanıdığı veya yakını da yoktur. O mesleğine âşık bir kadındır. Her kararını büyük bir titizlikle inceledikten, derin araştırmalardan sonra verir. Bir davada, en küçük bir yanlış karar verdiğini fark etse gününü, gecesini kendisine zindan edermiş... Zaten bu özelliği ve daha birçok güzel vasıfları kısa zamanda kendisini yörenin en sevilen insanı haline getirmiş. Atalar boşuna dememişler, doğru olanı, tatlı dilliyi, güzel huyluyu kim sevmez, diye. Özellikle dürüstlüğü bayan hakimin çevrede çok sevilmesine sebep olmuş. Yörede çok sevildiği için uzun yıllar Bodrum'da görev yapmış...
Yine günün birinde mahkemeye bir suçlu gelmiş. Bayan hakim bu suçlu hakkında da adilce bir karar verebimek için konu üzerinde uzun zaman çalışıp kafa yormuş. Bir hayli zaman, bu olay üzerinde çalışmış. Eldeki tüm deliller zanlı olarak getirilen bu adamın suçlu olduğuna işaret etmekteymiş... Adamın biri, kasten birisini öldürmüş. Bu adamı, eldeki tüm belgeler ve şahitlerin verdikleri tüm ifadeler suçlu göstermekteymiş. Birçok şahit, bu kişinin öldürme girişimini gördüğünü yemin billah ederek anlatmışlar hakim hanıma. Adamcağız da karakolda bu suçu işlediğine dair belge imzalamış. Fakat adam, bayan hakimin bu iftiralık işi çözebileceğini düşünerek kendisine yapılan eziyetlere daha fazla dayanamayıp "Evet ben yaptım" demiş. Nasıl olsa bayan hakim çok adaletlidir. O beni bu iftiradan kurtarır, diye çok güvenmiş. Mahkemeye çıkınca da ısrarla ben yapmadım, ben öldürmedim, demiş durmuş. Fakat ben yapmadım demek yeterli değil. Bu kadar kişi gördük diyor. Bunların hepsi de yalan söyleyemez ya... Bayan hakim de elde edilen bu belgelere ve şahitlerin verdikleri ifadelere dayanarak adamın cezalandırılmasını istemiş... Zanlı kişi, kesinlikle bu öldürme olayına yeltenmiş ve olayı gerçekleştirmiş, diye emin bir şekilde hüküm vermeyi düşünmüş... Bayan hakim nihayet karar aşamasına gelmiş ve kararını vermiş. Suçlu idama mahkum edilmiş; kalem kırılmış... Çok geçmemiş, cinayet zanlısı adamın mahkumiyet kararı, günü gelince uygulanmış; yani ben suçsuzum diyen biçare adam idam edilmiş. Aradan çok değil iki ya da üç ay geçmiş ya da geçmemiş, bir gün, bu cinayet vakıasının esas suçlusunun yakalandığı duyulmuş... Yakalanan adam, işlediği tüm suçları, karıştığı her olayı bir bir itiraf etmiş. Her şeyi ayrıntılı olarak anlatmış... Mahkumiyetten kurtulmak için şahitleri para ile nasıl kandırdığını ve cinayete ait aletleri adamın yakınına nasıl koyduklarını ve diğer çirkin iftira planlarının hepsini hiç çekinmeden anlatmış.
Suçlarını itiraf eden adamı hanım hakimin huzuruna çıkarmışlar. Bu adamı dinleyen bayan hakim adeta şaşkına dönmüş. "Nasıl oldu da ben böyle yanlış bir karar verdim? Suçsuz bir insanı idama gönderdim? Şimdi onun yetim yavruları, dul karısı, yüreği yaralı anne ve babası ne yapıyor? Ben bundan sonra bu insanların yüzüne nasıl bakarım? O insanların yürek acısına nasıl katlanırım?" diye için için yanmaya, derin düşüncelere dalmaya, tarifsiz acılar ve ıstıraplar çekmeye başlamış. Bu ince düşünceler ve altında her gün ezildiği, kahrolduğu vicdan azabı bayan hakimi gün be gün eritir olmuş. Hanımın gözlerine günlerce uyku girmemiş. Her gece kabuslarla yatıp kabuslarla kalkar olmuş. Adamın "Ben suçsuzum; ben yapmadım" diye yalvaran sözleri, karısının "Ben bu yavrularla biçare kaldım. Benim kocamı suçsuz yere niye astırdın. Ben şimdi ne yapayım; başımı hangi taşlara vurayım? Çocuklarımın babasını bize geri verebilir misin?" diyen sözleri kabus olup geceleri onu uyutmaz olmuş. Onu bu halde gören çoğu insan "Hakim hanım aklını yitirecek yazık" der hale gelmiş. Bu acı ve ıstıraplara daha fazla dayanamayan bayan hakim, sonunda bir gece vakti bahçesindeki bir meyve ağacına urganı takmış. Çıkmış bir sandalyeye ve kendini ipe vermiş.
İşte son günlerinde derbeder olduğu söylenen bayan hakimin hayatı da böyle acı bir şekilde sona ermiş. Bu acı olay ertesi sabah tüm Bodrum'da duyulmuş. Bodrumlular, çok sevdikleri bayan hakimin talihsiz ölümüne çok üzülmüşler. Bu acı ölümden sonra birtakım kendini bilmezler ortaya çeşitli söylentiler çıkarmışlar. Bazıları "Bayan hakimi suçsuz yere idam edilen adamın yakınları astı" diye bir şeyler söylemişler. Bu tür dedikodulardan şüphelenen doktorlar, bayan hakimin cesedini incelemişler, yani otopsi yapmışlar. Acaba bayan hakim önceden öldürülüp de sonra ağaca asılmış olabilir mi? diye inceleme yapmışlar. Belki de olaya bir intihar süsü verilmiş olabilir diye düşünülmüş. Ama durum öyle değildir. Rivayet edilir ki bayan hakim, vicdan azabına dayanamayıp şok geçirmiş ve intihar etmiştir... Bodrumlular hakim hanımın, böyle aniden aralarından acı bir şekilde ayrılışına çok üzülmüşler. Hatta onun cansız bedeninin ameliyat masasında kesilip dikilmesine bile kahırlanmışlar. İşte bu kahırlanmaların hepsi onu çok sevdikleri içindir. Yöre halkı çok sevilen bayan hakimin ardı sıra türküler söylemiş, ağıtlar yakmış...
Bodrumlular erken biçer ekini
Feleğe kurban mı gitti Bodrum hakimi
Nasıl kıydın Mefharet hanım, astın kendini
Altın makas, gümüş bıçak ile doğradılar tenini
Hakim hanımın memleketi Kütahya Tavşan
Hakim hanım sen eyledin bizleri perişan
Nasıl kıydın Mefharet hanım, astın kendini
Altın makas, gümüş bıçak ile doğradılar tenini.
(Yöresi: Muğla; kaynak kişi: Asker arkadaşından dinleyen Mehmet ÇALMAŞIR; derleyen: Merdan GÜVEN)