MedyaHaber Girişi : 14 Kasım 2011 01:54

Bizim ölümüz de dirimiz de sahipsiz

Bizim ölümüz de dirimiz de sahipsiz
Van`da hayatını kaybeden Gazeteci Sebahattin Yılmaz`ın ardından meslektaşları duygularını kaleme almaya devam ediyor. Yılmaz ile omuz omuza Van depremini takip eden NTV Erzurum Temsilcisi Cihat İncesu bakın neler yazdı...

Erzurum Ajans-İnanın gazeteci olmak kolay iş değil... Büyük TV ve gazetelerin başında olabilirsiniz; ama bu sizin çok iyi bir gazeteci olduğunuz

anlamına gelmez. Büyük gazeteci iseniz Türkiye’nin her karışını, her bölgesini iyi bilmeniz, oralarda görev yapan basın emekçilerinin de ne şartlarda çalıştığını, haleti ruhiyesini biraz da olsa anlamanız gerekir. Plazalarda oturup Van’ı, Van`da çalışan gazetecileri yorumlarsanız mutlaka bir yerlerde yanlışa düşersiniz.

 

Bunu Yılmaz Özdil gibi üstatların yazısını okuduktan sonra bir kez daha teyit ettim. Sanki Yılmaz Bey Van’da bizimle beraber çalışmış, bizimle beraber arabada uyumuş, bizimle beraber aç kalmış, üşümüş, enkaz altında kalmıştı. Yazıyı okurken eşim Show TV muhabiri Sevda’nın (hayatta ağzına kuru fasulye koymaz ve bizim evde kuru fasulye pişmez...) deprem bölgesinde bisküvi ile geçen bir haftanın ardından, depremzedeler ile birlikte kuru fasulye kuyruğuna girmesiyle  hatırladım. Ve bizim bölgede çektiğimiz sıkıntıları bilen birileri olduğunu hissederek buruk bir sevinç  yaşadım. Sonra Sabahattin abi ve Bayram Otel`de kalan arkadaşlar ile yaptığımız sohbetler geldi aklıma sevincim kursağımda kaldı.

 

Depremin ilk günü gece yarısına kadar Erciş’te çalıştıktan sonra geceyi geçirmek için Van’a gitmiştik. Elektrikler kesik ve vatandaşların hemen hepsi sokaktaydı. Şehirde kalacak bir yer ararken Bayram Otel`in yanından geçtik. Dış cephesi albenili olduğu için ben,  ‘’Bu gece burada kalalım. Yarın şirket daha iyi bir otel ayarlar nasıl olsa’’ dedimse de Sevda içerdeki çatlakları görünce ‘’araçta yatalım daha iyi, burada kalınmaz’’ diyerek karşı çıktı.

 

O gece arabada sabahladık. Günün aydınlanması ile birlikte görev yerimiz olan Erciş’e geri döndük. Akşam olunca şirketteki arkadaşlar Edremit yolunda göl kenarında yıldızlı bir otelde kalacağımızı söylediler.  Oldukça lüks olan otelde tek bir çizik dahi olmadığını görünce gönül ferahlığı ile odamıza yerleştik. Artçı depremlerin verdiği huzursuzlukla geceleri onlarca kez uyanıyor olsak da, bu otel arabada yatmaktan daha iyi geliyordu bize.

 

Depremin ilk günleri yoğun canlı yayınlar ve haber paketleri ile geçti. Ne kadar aç kalsak da, gece başımızı sokacak, sıcak bir duş alacak otelimiz vardı... Günde 250 km yol katetsek de buna değerdi. Bizle beraber Erzurum’dan birkaç gazeteci arkadaş da gelmişti Van`a... Onlar tıpkı Sabahattin abi gibi Bayram Otel`de kalıyorlardı. Geceleri Sabahattin abi ve o gazeteci arkadaşlar ile karşılaştığımızda o günü değerlendirir, gazeteci geyikleri yaparak gün boyu yaşadığımız travmayı bir nebze olsun üzerimizden atmaya çalışırdık.

 

KAHROLASI ÜCRET FARKI...

 

Arkadaşlara bizim kaldığımız otelde kalmalarını söylediğimizde hep aynı yanıtı aldık. Şirket daha ekonomik olsun diye bayram oteli ayarlamıştı. Arkadaşlarımın üç kuruş için hayatlarını kaybettiğini düşünmek dahi istemiyorum ama muhabirlerine dün 80 TL’lik uyku tulumunu çok gören yöneticilerin; bugün Gürcükapı Camisi`ndeki cenaze töreninde gözyaşı dökmeleri de görülemeye değerdi.

 

Sabahattin abi enkaz altında kalınca bizlerin, yani `taşra muhabirleri’nin değeri birden arttı. Ancak çok iyi biliyorum ki bu geçici bir değer artışından başka bir şey değil... Van depremi ve ya benzer olağanüstü durumlarda gazetecilere daha uygun çalışma koşulları sağlanması için illa  da Sabahattin abilern ölmesi mi gerekiyor?...

 

ERZURUM ŞEHİDİNE SAHİP ÇIKMADI...


Sabahattin abi hayatı boyunca nice badireler atlatmış, ölümün kıyısından defalarca dönmüştü. Van Valisi`ne bombalı suikast girişimi  olduğunda, Sabahattin abi son anda kurtulmuştu. O  haber için gittiğimiz Van’da bize güzel bir Van kahvaltısı yaptırmış, sonra boynundan hiç eksik olmayan makinesi ile Sevda’nın gelincik tarlasında resimlerini çekmişti. Yıllardır Van’da olmasına rağmen Erzurum burnunda tütüyordu. ‘’Erzurum’da şimdikinden az maaş veren bir yer bulsam hiç düşünmem geri dönerim’’ diyordu.

 

Erzurum onun için vazgeçilmez bir tutkuydu, ancak emekli olmasına rağmen maddi sıkıntılardan olsa gerek Van’da kalmaya devam etti. Üniversitede iki çocuk okutmak bu devirde kolay değildi zira. Ama her şeye rağmen birgün Erzurum’a dönmenin hayalini kuruyordu. Kim derdiki Sabahattin abi Erzurum’a tabutla dönecek!..

 

Sabahattin abi Erzurum’a dönmüştü. Hem de mertebelerin en büyüğü olan ‘şehit ‘ mertebesinde.  Ancak Erzurum şehidine sahip çıkamadı maalesef. Günlerdir gazetelerde, televizyonlarda, internet medyasında yazılmasına rağmen cenaze törenine katılım  o kadar çok azdı ki... Musalla taşında iki cenaze olmasına rağmen Gürcükapı Camisi`nin  o daracık avlunun üçte biri dahi dolmamıştı.

 

Sabahattin abi çok sevdiği Erzurum’a kavuşmuştu ama Erzurum üzerine düşeni yapmamıştı. Erzurum öz evladına sahip çıkmamıştı, tıpkı yaşarken sahip çıkmayan yöneticicleri gibi… (Cihat İNCESU/Erzurum Ajans)

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.