Günün birinde mutlaka geleceklermiş!
Başka gezegenlerden başka zeki varlıklar gelip konacaklarmış dünyamıza.
Ben de inananlardanım.
Buyursun gelsinler!.. Gökten ne geldi de yer kabullenmedi ki!
Mesele o değil!
Biz bizi bizim gözümüzle net göremiyoruz; ya da görmek istemiyoruz!
Aynaya baktığımızda gözümüze çirkin görünen tarafımızı, kafamızı bazen sağa, bazen sola çevirerek kendimizi kendimizin beğeneceğimiz şekilde görme huyumuzu, bizden daha zeki varlıklar bize söylerlerse belki o zaman kendimize geliriz!
Doğruları yanlış; yanlışları da doğru bildiğimizi onlar söylerse belki inanırız.
Bunun için gelmelerini çok istiyor ve de bekliyorum kendi adıma.
Bize kendi içimizden biri doğruyu söylediğinde olmuyor işte!
Âlemde de böyle, memleketimizde de!
Adamın biri bir zamanlar çıkıp, “dünya yuvarlaktır ve de kendi etrafında dönmektedir,” dediğinde, “hadi oradan sen de,” diyerek bin pişman ettiler gerçeği söyleyeni.
Dini, imanı siyasete karıştırmayın, diyenlere de “sen karışma,” dediler bizim karıştırıcılar; dediler ve insanların aklını iyice karıştırdılar.
Demokrasi getireceğiz, diye başka ülkelerde zulüm yapanlara ayakkabısını fırlatanlar kahraman oldu; yani kahramanlık ayağa düştü bu devirde.
Fikrinizde ve zikrinizde ne kadar samimi iseniz; şahsiyetiniz de o kadardır.
Bir zamanlar bir Cumhurbaşkanımız, cezaevinde bulunan bir yazarımız için, sağlık koşulları ileri sürülerek ‘özel af’ olabileceğini söylemişti; “olmaz,” dedi, o yazarımız, “sadece ben değil, benim durumumda olan herkese olursa, tamam,” demişti.
Yıllanmış bir siyasetçimiz, akçeli bir davadan mahkûm oldu; ‘ev hapsi’ aldı, sonra da ‘özel af’la affedildi. Nedeni, sağlık durumuydu.
Önce yurt dışı seyahati, sonra da siyaset meydanları…
Hastalığın ilacı siyasetmiş demek ki!
Garip bir durum; ama neylersin ki böyle oluyor “ağaların düğünü!”
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Erzurum İl Başkanlığı seçimlerine az kaldı.
Sanmayın ki Erzurum’da o gün hava bozacak!
Ne fırtına kopacak ne de yağmur olacak o gün. Ankara’dan yapılan siyasi havanın tahmin durumu böyle şimdilik.
Ülkede haddinden fazla demokrasiyi savunanlar; haddinden fazla demokrasiyi savunacaklardır elbette parti içinde de!
Cemaatin paralısı mı; paranın cemaatlisi mi kazanacak diye hiç kafa yormaya gerek yok!
Lamba da değişmez düğme de!
Şuna herkes inanmalıdır ki; dünyanın neresinde olursa olsun, oranın DİK’i vardır kendilerine göre.
Bizim DİK’imiz de bize göre.
Yani, Dincileri, İncileri, Kincileri…
Dincilerinin ne yaptığı bellidir âlemde; kincileri de her şeye rağmen güzele çirkin, çirkine güzel; doğruya yanlış, yanlışa doğru der kinciliğinden…
İncileri mi?
Her ikisinin arasına sıkışmış, öylece beklemektedir derinliklerde. Bilirler ki meydana çıkacak olsalar, üç kuruşa satılacaklardır vitrinlerde.
Bu yüzden, bizden zeki varlıklar gelmeli artık şu dünyaya!
Ve demeliler ki; insan olmanın ilk şartı hayatın hangi alanında olursa olsun iki yüzlülük yapmamaktır.
Önce siyasetçilere seslenmeli en afili olanı.
“ Söylemediler mi size!.. ‘Ya göründüğün gibi ol; ya da olduğun gibi görün’ diye!”
Ardından işaret etmeli.
“Erzurumlu sen de!”
Şimdilik böyle!