Ankara Garı'nda trenlerin düdükleri bu kez uzun uzun ve çok ama çok acıklı çaldı. Her defasında ya bir vuslata ya da hüzünlü bir vedaya sahne olan Ankara Gar'ı, önceki gün, insanlık tarihine kazınacak çapta büyük bir vahşete ve
çocuklara bile merhamet edilmeyen
katliama şahitlik etti.
Başkent ölüm tarlası gibiydi.. Birbirinden güzel çiçeklerle bezenen o park ve bulvarlar gitmiş yerine, oluk oluk akan kan,
parçalanmış insan cesetleri ve yarınlarını
yitiren umutsuz çaresizlerin yanıp kavrulan yürekleri çökmüştü.
Patlama öyle şiddetli öyle şiddetliydi ki, tarihi gar'ın camdan gözleri parçalandı, yıllara meydan okuyan ve uzaktan baktığınızda bir hissi yoktur sandığınız taşları öfkesinden
çatladı. Çünkü o gar'ın camdan gözleri önünde, insanlığın özlemine, vicdanına,
hayaline ve yarınlar adına beslediği
umutlarına kasdedilmişti
O gün orada insanlık öldürülürken, katiller, caniler, teröristler bayram etti.
Kim varsa bu ülkenin düşmanı tekmili birden kına yakıp davul zurna çaldı:
"Oh olsun" dediler. "Kendini istikrar adası olarak gören Türkiye'ye kaos, kargaşa ve panik tohumları saçtık."
Sonra timsah gözyaşları aktı. Çok geçmeden de o düşman, tebdil-i kıyafetle yeniden
aramıza katılıp, bizi birbirimize düşürecek başka manevralar ve oyunlar kurgulamaya başladı.
Çünkü baktılar ki biz hala İstanbul'da, Kuşadası'nda Anafartalar'da, Çarşı'da, Güngören'de, Gaziantep'te, Reyhanlı'da, Sultanahmet'te, Diyarbakır'da, Suruç'ta ve nihayet de Ankara Gar'ında patlatılan o bombaları, birileri için değil, hepimize karşı sıkılmış kurşun olarak görmüyoruz.
Patlatılan bütün o bombalar yalnızca canlarımızı değil, aklı selimimizi de çalıp götürüyor. Baksanıza...
Ölü sayısının daha çok olması için dua ayinleri düzenleyen IŞİD'le, "bu katliamı devlet, barış isteyen halka karşı yaptı" diyen zihniyetin aynı tornadan çıktığını bir türlü idrak edemiyoruz çünkü...
İşte bu yüzden bu kadar çok bomba patlıyor ve bu yüzden tam da düşmanın istediği gibi hızla Irak'a, Suriye'ye benzemeye başlıyoruz.
Bütün plan, tertip ve kurulan çirkin tezgah bu değil miydi zaten...
"Kan gölüne dönen bir Türkiye!"
Onlar tam da bunu istiyor, peki ya biz...
Evet; sahi biz ne istiyoruz?
Suriye olmak mı, Irak'a benzemek mi, yoksa Libya ya da Mısır mı...
Önümüzde artık iki seçenekli bir yol haritası var.
Önceki gün Ankara Garı'nı ölüm tarlasına çevirenler bize sorup duruyor:
Hangisi olmak istiyorsunuz?
Gelin hep birlikte el el tutuşalım, yeniden kendi küllerimizden doğalım...
Hep beraber ayağa kalkıp en gür sesimizle haykıralım:
Biz Türkiye'yiz; kıyamete kadar da Türkiye olarak kalacağız...
Ankara Garı'nda trenlerin düdüğü sanki de son kez çalıyor...
Tercih; sizin, bizim ve hepimizin...
Türkiye olmak da elimizde, Irak yahut da Suriye olmak da...
Bunun başka türlü bir okuması yok.
Ankara'da patlayan o bombalar bize, son bir defa daha açıkça soruyor:
Siz ne olmak istiyorsunuz?