Bir yanlış haberle, ederdim bir ülkeyi heder!

Dün akşamdan beri hafızamı zorluyorum zorluyorum ama bir türlü o Emniyet Müdür Yardımcısının ismini hatırlayamıyorum. Kimdi, adı neydi, doğrusu hiç bir şey aklıma gelmiyor! Hafızamı zorladıkça şekli-şemalı gözümün önüne geliyor ama ismi, ı-ıhh!  Gelmiyor, gelmiyor! 

***

Peki beni geceden beri bu kadar beyhuzur eden, sizi de şimdi meşgul eden o Müdür yardımcısı niye bu kadar önemli? Durun bari anlatayım. Şunun için önemli! Dün Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde yaşanan öğrenci olayları, beni o Müdür yardımcısının görev yaptığı döneme götürdü! Sanıyorum 80'li yılların son günleriydi. 80 İhtilali öncesi her yerde olduğu gibi Atatürk Üniversitesi'nde de karşıt grup öğrenciler arasında olayların çıktığı, çok sayıda ocağın bu sebeple söndüğü sır değil! İşte o 80 öncesi bu tür olaylara alışkın olan Üniversite kapüsü, sanıyorum 89 yılında da benzeri bir olayla karşı karşıya kalmıştı!

***

Hiç unutmuyorum, Üniversite yerleşkesindeki Eğitim Fakültesi kantininde Iğdırlı ülkücü bir öğrencinin ağır şekilde yaralanmasına sebebiyet veren olay, az kalsın benim yüzümden büyüyüp büyüyüp alev topuna dönüşecekti o vakitler! Bir yanlış anlaşılma neticesinde o gün henüz 1 yıldır çalıştığım çalıştığım Türkiye Gazetesi'nde yazdığım bir haber, belki de zaten bu işlerden yaka silker hale gelen ülkeme, yeni bir kambur ekleyecek, kaderini daha da olumsuz bir şekilde etkileyecekti! Net hatırladığım, rahmetli Kemal Çelebi'nin Emniyet Müdür olduğu bir zamandı. Müdür, bazı sebeplerden ötürü Ankara'daydı ve yerine ismini hatırlayamadığım o Müdür yardımcısı vekalet ediyordu. Tam da olay zaten Müdürün Ankara'ya gitmesinden sanıyorum bir gün sonra cereyan etmişti. 

***

Eğitim Fakültesi kantininde karşıt gruplar, bilinmeyen bir sebeple kavgaya tutuşuyor ve tekmeli-yumruklu kavga sonrasında bıçaklar devreye giriyor! Karşılıklı arbede neticesinde Iğdırlı ülkücü bir öğrenci, çeşitli yerlerinden yaralanıyor. Polisin olay yerine gelmesi ve duruma el koyması neticesinde kavga önleniyor, taraflar birer birer tesbit edilip merkeze alınıyor. Ama orta yerde bir yaralı var ve o yaralının da kulaktan kulağa 'sağlık durumunun ciddi olduğu' söylentileri yayılıyor!  Hem yakın sınıf ve okul arkadaşları hem de dava arkadaşları, o öğrencinin durumunu yakından öğrenmek için hastaneye akın ediyor. 

***

İşte bu noktada ben de bu bilgiler ışığında bir haber yaptım ve olayı baştan aşağı anlattım. En son yazdığım cümlenin de kavgada bıçakla yaralanan Iğdırlı öğrencinin Araştırma Hastanesi'nde müşahade altında tutulduğu ve söylentilerin aksine sağlık durumunun iyiye gittiği yönündeydi! Kampüste olduğu gibi haberde de her şey çok normaldi. Ama asıl anormal olanı meğerse ilerleyen saatlerde olacakmış, işte bundan haberim yokmuş! Haberi yazıp Matbaaya geçtikten sanıyorum bir-iki saat sonrasıydı. İçgüdüsel olarak öğrencinin son durumunu öğrenmek için Araştırma Hastanesi Acil Servisi'ni telefonla aradım. Herhalde akşam da saat 21.00 civarıydı! Baymıydı, bayanmıydı, onu da yine hatırlamıyorum ama sorduğum bir soru, işte hem benim hem de belki yüzlerce kişinin sonu olabilirdi!

***

Sorum şuydu: Dün akşam saatlerinde hastanenize yaralı olarak gelen öğrencinin durumu nasıl? Karşı tarafın cevabını almam, kayıtlara bakmadan ötürü yaklaşık bir-iki dakika sürdü: Bahsettiğiniz şahıs eks! O öğrenci öldü görünüyor! Şok olmuştum! Ee biraz da ihtilalin köşesinden, kıyısından etkilenen ve o tramvayı yaşamasa da aklı az-çok kesen ben, olacakları düşünmek bile istemiyordum açıkçası! Teyit için görevliye ''Iğdırlı öğrenciden bahsediyorum'' dedim! Karşıdaki ses de bir anlık duraksamadan sonra, ''Evet'' dedi. ''Iğdır'dan yaralı olarak gelen öğrenci eks görünüyor!'' ifadesini kullandı!

***

Herkes çoktan çıkmıştı! Büroda tektim. Hemen telefonla matbaayı aradım. Daha önce geçtiğim haberi çöpe atmalarını istedim ve yeni haber için beni beklemelerini istedim. Ne de olsa o zamanlar şimdi Cemiyet Başkanlığımızı yapan Kadir Sabuncuoğlu yönetimindeki Hürriyet Gazetesi Erzurum Bürosu ile kendi çapımızda yarış içindeydik! En azından bu haberden onlar da haberdardı diye düşündüm ve atlamadığımız için de ne yalan söyleyeyim, hafif keyfe de gelmiştim! Daktiloda haberi 20 dakika içerisinde yazdım ve faksla matbaaya geçtim. Haberde, olayı etraflıca anlatırken, ağırlıklı olarak Iğdırlı ülkücü öğrencinin hayatını kaybettiğine yer veriyordum. Bu son dakika 'flaş gelişme'yi matbaaya ilettikten sonra, büroyu kapadım, evin yolunu tuttum!

***

Ertesi gündü! Sabah büroya gelmiştim. Şimdi o da rahmetli olan Haber Müdürümüz Cevdet Söztutan, Emniyet'ten sürekli aradıklarını, bir yere kaybolmamamı, az sonra tekrar arayacaklarını söyledi. Zaten lafı tam ağzında bitmeden telefon çaldı! Cevdet ağabeyinin ahizeyi kaldırmasıyla, ''Burda efendim'' demesi bir oldu. Telefonu bana uzattığında, karşımda işte o Emniyet Müdür Yardımcısı vardı! ''Yahu sen ne yaptın? Nasıl temizleyeceğiz biz bu işi? Nerden aldın bu haberi?'' gibi ard arda sorular soruyordu! Haberde 'öldü' denilen öğrencinin aslında ölmediğini söylüyor, buna hem sevindiğini belirtiyor hem de haberi okuyan öğrencilerin hastane önüne akın ettiğini bildiriyordu! Çok kızgındı! Burnundan soluyordu adeta! Bir yere ayrılmamı söylüyordu, yanıma, büroya gelecekti! Doğrusu genciz! Hafif tırstım elbette!  Büyük bir sorumluluk almıştım! Başım harbiden beladaydı! 

***

Az sonra bürodaydı. Büro dedim de aklıma geldi. O Müdür yardımcısı İsmet Uzunoğlu olabilir mi diye de, yine şüpheliyim! Belki de o! Her neyse! Yaşlılığıma verin, çıkın işte! Bizim Temsilci Mahmut Sağırlı'nın odasında ağırladık onu! Gözleri faltaşı gibiydi! En çok dikkatimi de telsiz çekti! Elindeki telsiz hiç susmuyordu! Zaman zaman o da telsizle talimat veriyordu. Durumu bir de burada tane tane anlattı. Haberin gerçek dışı olduğunu söyledi. Vefat haberini nasıl öğrendiğimi sordu. Ben de nasıl oldu, tek tek anlattım. Ama onun da benim de aklım Hastane önünde! Öyle ya! Türkiye Gazetesi'ni okuyan öğrenci, hastane önüne koşmuştu. Benimki haber değil, adeta bir nevi tahrikti! Her an bir fevrilik yaşanabilirdi! İstenmeyen olaylar olabilirdi! Şube Müdürleri araya girmiş. Bir şekilde vefat olayının doğru olmadığını gelen öğrencilere açıklamışlar. Sonradan öğreniyorum! Öğrenciler zor ikna ve teskin oluyorlar! Ülkü Ocakları'ndan sevgili Nurullah başkandı herhalde, onlar da mevzuya uyanınca, kalabalığı hem yatıştıryor hem de dağıtıyor!

***

Aradan saatler geçmişti. Her şey yine normale dönüyordu. Ama bende fırtına daha dinmemiş! Bir yandan o öğrencinin vefat etmediğine seviniyor, bir yandan da beni yanıltan o kişiye buğz ediyorum! Açtım, biraz ortalık sakinleştikten sonra hastaneye telefon. Sordum soruşturdum aslında beni yanıltan-manıltan yok! İlginçtir o gün Iğdır'dan başka bir yaralı öğrenci gelmiş ve ben o öğrenciyi, kantinde yaralanan öğrenciyle karıştırmışım. Bakar mısınız? Bir küçük karışıklığın, ne denli yükek dozda bir karışıklığa sebebiyet verebileceğine! 

***

Şimdi.. Gazeteci arkadaşlarımdan Sabah'Sinan Aydın'la konuştum dün akşam. Gün boyu en iyi şekilde gelişmelerden haber verenlerin başında o geliyor. Yeni kurduğu Radar Haber Sitesi'nde saat başı haber vardı. 30'a yakın gözaltıdan bahsetti. Bereket ölen yok. Hafif yaralılar var. İnşallah bu olay burada kapanır. Tahrik, günümüzün en büyük terörlerinden biri. En çokona dikkat! Bu işler bir kıvılcıma bakıyor esasında. Allah korusun! Bu arada güvenlik zafiyeti, anladığımız kadar müthiş! Elini kolunu sallaya sallaya kantinlere giren silahlı kişiler, Üniversite'nin bu konuda bir ihmalini ortaya koymuş! Demek ki neymiş! Sadece amfilerde değil, bundan da 'ders çıkarmak' gerekirmiş! 

***

SON SÖZ: Allah, zaten başı binbir dert ile meşgul ülkemizi, yıkıcı, bölücü ve burada yaşadığı halde bu cennet vatanın hayrına zararından başka bir kuruşluk hayrı olmayan  vatansızlardan bu vatanı korusun!

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.