Cumhuriyetin ilk yıllarınlarında, Erzurum üzerinden İran'a ve Uzak Doğu'ya, İran yoluyla da, Erzurum üzerinden Trabzon limanına ulaşan kervan geçişleri hâlâ devam etmektedir. Kervanları bekleyen en büyük tehlike, harami denilen soygunculardır. Erzurum yakınlarında, bir büyük kervan grubunun konakladığı gece, haramiler baskın yaparak kervancı başının ellerini bağlar ve kervanı soyarlar.
O günün şartlarında eğitimi olan kervancı başının oğlu da kervan yolculuğunda babasıyla birliktedir. Harami başına dönerek; "Amca, kervanlarımızı soydunuz, babamının ellerini bağladınız ve bizlere eziyet ve hakaretlerde de bulundunuz ama, bu arada da, Mustafa Kemal ve devlete de küfrettiniz. Şehre vardğımızda, bu söz ve küfürlerinizi devlet yetkililerine anlatacağımı unutma." Der...
Bu sözler karşısında, Harami başını bir telâş ve korku alır ve hemen kervancı başının ellerini çözer ve gaspettikleri malları iade iade eder. Kervancı başına "Ben Atatürk'e ve devlete asla küfretmedim. Sadece soygun yaptım. Sizler de şahitsiniz. Ne sizler beni gördünüz, ne de ben sizleri. Haydi eyvallah" diyerek haramileriyle birlikte oradan uzaklaşır ve kaybolur...
Yaşanmış veya oluşturulmuş olsun. Bu menkibede verilen ders bugün yaşanılanlara ibret niteliğindeki büyük bir örnek... Dağ başında bile , Atatürk'ün varlığından devletin güç ve kudretinden ürken ve irkilen bir eşkiya gürühüna izâfe edilen menkibeden çıkarılacak çok şey var... Günümüzde ise, içte ve dışta örgütlenen teröristler, devletimize peşrev çekme yarışında... İnanıyorum ki devletin kahrı karşısında sonları hüsran olacaktır.
Eskilerin tabiriyle ''Kerim devlet...'' yani adil devlet, kendilerine sadık adamlara değil, devlete sadık, ehliyetli ve liyakatlı kişilere imkân ve fırsat tanınyan devlet. Devletin güç ve kudretinin her yerde hissedildiği devlet... Ez cümle; devlet kadife eldiven içindeki demir yumruk gibidir..Yani, kahrı da lütfu da var olan devlet...
"Vatan için ölmek de var; fakat borcun yaşamaktır''.
Bugün de şehitler verdik. Şehitlerimize rahmet diliyorum..