Bir halk oyunları yarışması

                             (Bu bir kurgulama değil gerçektir...)


         Bir dönem Türkiye'nin yarışmalarda en başarılı ekipleri Akçaabat ve Sivas'tı. Yarışma kriterlerini en iyi onlar uyguluyorlar. Düzenli ve disiplinlilerdi. Hep 98 puan alıyorlardı. Nasıl yapıyorlar,anlamıyor izlerken bende hayran kalıyordum. Sivas'tan Yakup İbicek, Akçaabat'tan Orhan Topal'ın performansları süperdi. Bizim ekipte böyle olmalıydı, içimde bir kıskançlık. Hep bizi geçiyorlar. Çıldırmamak içten değil. Bana göre bizim oyunlarımız daha güçlü, daha güzel. Başbar'daki o çökmeler hangi ekipte var, Sekme'deki tringler, koşmalar, makaslar hangi ilde var? Koçeri'deki küheylan gibi ayak çıkarmalar, koşmalar kimde var?

Eee... Biz neden birinci olamıyoruz, olmamız lazım!...

         Benim bir şeyler yapmam lazımdı. Yarışma kurallarını kitapçıktan okuyorum, okuyorum, ezberliyorum, uygulamaya çalışıyorum, olmuyor. Erzurum'da uygulamaya çalıştığımız bu usta-çırak ilişkisiyle oynanan oyunlar bizi bir yere götürmüyor. Dış dünyaya açılmam lazım,Ankara'da neler oluyor öğrenmem lazımdı.

         Gurup yarışmalarını gidip yerinde görmeye karar veriyorum. Yarışmaların tarih ve yerlerini bir kâğıda yazıyorum. Artık nerede yarışma var ordayım. Yarışmanın yapılacağı salona önceden gidiyor, jüri üyelerinin arkasında ekipleri ve jüri üyelerini görebilecek en müsait yere konuşlanıyorum. Pür dikkat izliyorum. Kendime göre puanlar veriyorum, sonra çıkan ortalama puanlarla mukayese ediyorum. Yarışma sonrası çaktırmadan jüri üyelerinin birbirleriyle veya başka kişilerle konuşmasını dinliyorum. Ertesi hafta başka bir ilde başka bir yarışmadayım. Ertesi hafta yine... O sene kaç gurup yarışması varsa hepsine gitmeye gayret ediyorum. Küçücük bir el çantam var o kadar. Seyahatlerimi öyle ayarlıyorum ki gecelerimi yolda geçiriyorum. Otel parası vermemek için iyi bir yöntem. Otobüslerde uyuyorum. Pazartesi mesai başlamadan Erzurum da oluyorum.


         Bu yarışmaları izlemek, kendimi geliştirmek bakımından çok faydalı oluyor. Oyun alanı diye bir şey var, oyun performansı diye bir şey var. Her şeyden önemlisi ekibin kendine güvenmesi diye bir şey var. Birde bu jüri üyeleri oynayana hakkını veriyorlar, emeğe,çalışmaya müthiş değer veriyorlar. Buda beni rahatlatıyor.

         Erzurum'a döndükten sonra, çalışmalara başlamadan önce, 5-10 dakikalık toplantılar yapıyorum. Yarışmalarda gördüklerimi anlatıyorum. Gördüğüm, duyduğum ilginç olayları aktarıyorum. Yavaş yavaş oyuncularımın beyinlerini yıkıyorum. Mental olarak yarışmaya hazırlamaya çalışıyorum. Milli, manevi duygularla süsleyerek kendilerine güvenmeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.

         Bunları yaparken önemli bir şeyin farkına varıyorum. Oyuncu dinçken söylenen her şeyi algılıyor, yapıyor, fakat yorgunluk başlayınca, artık sözünüz geçmiyor, o sizin değil, yorgun beyninin, söz geçiremediği, bacaklarının esiri oluyor. Bunu düzeltmem lazım. Yani oyuncularıma kondüsyon  yüklemem lazım.

         Aklıma gelen şey, gidip Erzurumspor idmanlarını izlemek ve öyle yapıyorum. Orada şunu öğreniyorum. Bütün sporların atası koşmak. Güreşçi de koşuyor, boksör de koşuyor, futbolcu da koşuyor. Bizimde koşmamız lazım.

         Ödül ve ceza mantığı ile koşmaya başlıyoruz. Mesela spor salonundan Havuzbaşı'na kadar koşmak. Birinci gelene ödül,sonda kalan 2-3 kişiye ceza. Cezalarda kaldırabildikleri ölçüde. Ekibe çay, kola veya tatlı ısmarlamak gibi... Çoğu kez kumanya oldular zaten. Hem koşudan önce, hem koşudan sonra bir parti bar oynuyoruz.

         Bir ay kadar sonra büyük ilerleme kaydediyoruz. Dört barı oynadıktan sonra nefes nefese kalanlar artık terlemiyorlar bile. Uyku ve yemeklerine dikkat etmelerini her çalışmadan sonra hatırlatıyorum.

         Aralarındaki arkadaşlık bağını, saygı ve sevgiyi kuvvetlendirmek için ara sıra piknikler tertipliyorum. Çirkin olabilecek söz şakalarını ve el şakalarını yasaklıyorum. ''Erzurum adına üstlendiğimiz bu görevi en iyi şekilde yerine getirmemiz lazım. Yarışma yaklaşırken, küs olmak veya herhangi birinizin bacağını, kolunu kırması, bizleri yalnız bırakması, bütün emeklerimizin çöpe atılması demektir. Lütfen sorumluluklarınızın bilincinde olun ve ona göre hareket edin'' diyorum. Bu arada kol ve bacak güçlendirici eksersizler yaptırmayı ihmal etmiyorum.


         Üçüncü ayın sonunda tüm oyuncularda gözle görülür değişiklikler gözlemliyorum. Yürüyüşleri bile değişmiş, yere sağlam basıyorlar. Tokalaşırken farkında olmadan ellerinizi fazlaca sıkıyorlar. Çaktırmadan pazularını yokluyorum taş gibi.

         Artık Bar tutmak onlar için ızdırap değil, zevk. En zor hareketleri bile kolaylıkla yapıyorlar. Birbirlerinin hatalarını telafi etmek için birbirlerine yardımcı oluyorlar. Çalışmalardan sonra tüm ekip Hançer barı oynuyor, bazen 5-6 çift birden. Köroğlu kılıçları ellerinde hafif bir değenek gibi. Kılıçlara kolaylıkla hükmediyorlar.

         Bana göre bir tek eksikleri kaldı, oda seyirci önünde tecrübe kazanmak. Bunu ilk denediğimizde tahminimden daha başarılı olduklarını görüyorum. Zemin bozukmuş, yaylanıyormuş, kötüymüş hiçbir şey onları engelleyemiyor. Bakışlarındaki o mutluluk beni de mutlu ediyor, heyecanlanıyorum.

         Artık ekibin reklamını yapmaya sıra gelmişti. Gittiğim her ortamda her ilde her yarışmada ekibimden bahsediyorum. ''Hiç kimse hayatında bu kadar muhteşem bir Erzurum ekibi izlememiştir, taraflı, tarafsız herkesin sevgisini kazanacak bir ekip izleyeceksiniz'' diyorum. Özellikle bu sözlerimi jüri üyelerine götürecek kişilerle ayrı ayrı sohbet ediyorum. Onlarda kendi aralarında sohbet etsin, bu konuda bir kamuoyu oluşsun diye.

         Ekibime de sürekli şunu söylüyorum. ''Yarışmalarda benim dediğimi yapın, benim gönlümün birincisi olun yeter. Kim size hangi puanı vermiş, kaçıncı olmuşsunuz hiç önemli değil. Önemli olan sizlerin Erzurum'u en iyi şekilde temsil etmeniz ve vicdan rahatlığı içinde olmanız.''  Bu durum onları sınav endişesinden kurtarıyor ve daha rahat olmalarını sağlıyor. Aralarında bir slogan var; '' Baak idmandaki gibi...''


         Artık gurup yarışmasına gidiyoruz. Aynı kulisleri orada da yapıyorum. Ekipte yarışma değil festival havası var.

         Spor salonunda oturmuş, prova saatimizin gelmesini bekliyoruz. Bir haber geliyor, üri üyeleri provayı izlemeye salona gelmişler. Hemen anlıyorum, 5-6 ekip prova yapmış hiç birini izlememişler. Bizim prova saatimizde ordalar. Propagandalarım, kulislerim yerine ulaşmış. Onlarda Erzurum ekibini merak ediyorlar.

         Nihayet prova yapabileceğimiz bize bildiriliyor. Hemen çocukları başıma topluyorum, onlara ne yapacağımızı kısaca anlatıyorum. ''Paşa Köşkü ile düzenli bir şekilde oyun alanına gireceğiz. Herkes nerede duracağını kontrol edecek.  Başbarı öne yürüyüp geri çıkacak, orada esnemeyi yapıp yana dönecek, işte tam ben o sırada  ''tamam prova bitmiştir ''diyeceğim. Anlaşıldı mı? Anlaşıldı?'' diyorlar ve dediklerimi harfiyen uyguluyorlar. Ben '' tamam prova bitmiştir, hadi yemeğe gidiyoruz '' deyince salondan sesler geliyor,  'hocam oynasaydınız..'  Biz salondan dışarı çıktıktan sonra jüri üyelerinin de salondan ayrıldıklarını görüyoruz.

            Böylece onların ekibi izlemelerine fırsat vermiyorum. İstiyorum ki, yarışma anında izlesinler ve hiçbir tesir altında kalmadan değerlendirmelerini yapsınlar.

             Ertesi gün yarışma başlıyor,bizden önce oynayan ekiplerin kaç puan aldıklarını bile öğrenmelerini önlemek için, bir odaya toplanmış, sohbetler ediyor, şarkı, türkü söylüyoruz.  Ne oldu, nasıl oldu hatırlamıyorum, kulis odasına bir haber geldi. Sivas ekibi 98 puan almış. Moraller sıfır, aralarında konuşuyorlar, Bu nasıl iş? Şimdi bu ekibi nasıl geçeceğiz, 98 in üstüne şimdiye kadar hangi ekip çıkmış? Müthiş sinirleniyorum. O sinir içinde bir nutuk irad ediyorum, yine son cümlem şu. '' Onların verdikleri puanlar hiç önemli değil, siz benim dediğim gibi oynayın, benim gönlümün birincisi olun yeter.''

             Moraller biraz düzeliyor,kendilerini oyuna konsantre etmeye çalışıyorlar. Bu heyecanı atmak için o küçücük odada Dello oynatıyorum ve öyle ayarlamaya çalışıyorum ki, terleri soğumadan oyuna başlasınlar. (Bir sporcunun müsabaka öncesi ısınması) Ekibin terini mendilimle tek-tek siliyorum, kulaklarını ovalıyorum, yüzlerine hafif  hafif  şaplaklar atıyorum.

             Nihayet anons ediliyoruz. Ekibi oyunu oynayacakları yere alıyor, bende değerlendirme masası yanında bana ayrılan sandalyeye oturuyorum.

              Gonk'la birlikte oynamaya başlıyorlar. Hani derler ya şiir gibi, evet öyle şiir gibi. Hatasız.  Türibünler de çıt yok. Sinek uçsa vızıltısı duyulur. Sadece davul-zurna sesi. Tane tane, Herkes pür dikkat ekibi izliyor,kimse birbiriyle konuşmaya dahi yeltenmiyor.

               Başbar bitti şimdi Koçeri oynanıyor. Ekip belden kenetlendi. Barbaşı Ahmet Korucu (Rahmetli) gözlerini kapamış, kendini öyle oyuna vermiş ki, adeta ibadet ediyor. Dünyayla irtibatını kesmiş, huşu içinde, taban-burun yapıyor,parmak uçlarında esniyor, mendili bir açıyor, bir başını üzerinde dolaştırıyor,bir arkasına alıyor, diz kırıyor. İzlemekte büyük zevk. (Bu cümle jüri üyelerine ait)

 

                Kapalı bölümden açık bölüme mükemmel bir şekilde geçiliyor ellerden kenetleniyorlar. Oyun alanı dönülmeye başlanılıyor, çok iyi gidiyor derken? birinci makasta bir oyuncu hafifçe çökmeye yeltenmesin mi?

                 Koca salondan koro halinde bir ses çıkıyor Aaa...! Tabi bende aynı şeyi söylüyorum.  Hadi be...!

                 Oyun bitiyor hızla kulise gidiyorum.  O hatayı yapan arkadaşı nerdeyse dövecekler, hemen devreye giriyorum. ''Üzülmeyin, hiç önemli değil,şanssızlık, sadece 100 tam puanı kaçırdınız o kadar'' biraz sakinleşiyorlar.

                 Artık kulağımız pür-dikkat yapılacak anonsta.  Erzurum Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulunun almış olduğu puanı açıklıyorum: 98.20... (Ne kadar uzun bir zaman geçti anlatamam. O bir dakika galiba bir sene kadar uzamıştı.)

                 Müthiş bir sevinç, kucaklaşmalar,bağırmalar, hata yapan arkadaş omuzlarda. Bu güne kadar alınmış en yüksek puan. 


Not: Bu Erzurum ekibi 4 yıl üst üste Türkiye birincisi oldu. ''Efsane Ekip''olarak nam yaptı. Davulcu: Hamza Çevik,Zurnacı: Cemil Ürper...  Daha sonra yetişen iki kuşak Birincisi (1995 ) Ziya Kaloğlu ve Cihan Kıvanaç'ın Barbaşı olduğu,  İkincisi (2000) Sahit Göktaş'ın Barbaşı olduğu Erzurum Bar ekipleri ayrı ayrı 2 şer defa Türkiye birincisi oldular. Onlarda ağabeylerinin başarılarını devam ettirerek ''Efsane Devam Ediyor'' sloganı ile ün yaptılar...


Bu dönem içinde görev alan Davulcular:

         1-İlhami Uslu

         2-Hamza Çevik

         3-Vehbi Üçdemir

         4-İbrahim Demir (Kara ibo)

Bu dönem içinde görev alan zurnacılar:

         1-Secaattin Tatlısu

         2-Cemil Ürper

         3-Kadir Özalpoğlu

         4-İlhami Ensaroğlu

         5-Şuayp Yördem

         6-Bilal Ürper

         7-Mehmet Oğuz

Bu dönem içinde görev alan oyuncular:

         1-Hikmet Aymergen                          

         2-Ahmet Korucu

         3-Rahmi Çalışkan

         4-Fatih Mustafaoğlu

         5-Hakan Kamber

         6-Zinnur Gerek

         7-Emrullah Öğ

         8-Avni Çetin

         9-Faruk Kaloğlu

         10-Mustafa Cihanbeyler

         11-Mesut Kılıç

         12-Binali Kaya

         13-Murat Geyik

         14-Gürbüz Polat

         15-Oktay Öztürk

         16-Şükrü Bakırcı

         17-Tokay Aslan

         18-Yusuf Ortalıkcı

         19-Sinan Dumlu

         20-Murat Murgan

         21-Necip Olgun

         22-Suat Aksu

         23-Metin Toktaş

         24-Soner Menekşedalı

         25-Salim Gündekal

         26-...


Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Adem Budan 01 Ocak 1970 02:00

    Unutulmayın günler

  • Yusuf ORTALIKCI 01 Ocak 1970 02:00

    Müslim hocam ağzına yüreğine sağlık sıkı dost olmayıda sizlerden öğrendik.Hepiniz burnumda tütüyorsunuz. O günleri çok özledim.

  • Hikmet AYMERGEN 01 Ocak 1970 02:00

    Selamin Aleykum muslum hoca.Nasilsiniz iyimisiniz,bizler iyiyiz.Yazi yaziyormussun cok iyi memnun oldum .gerekliydi iyi yapmissin.yazilarini okudum cok guzel olmus Eski barcilar saatlerce bar oynarmislar.Iyi barcilar cikmis hepsi bir deger ama bizim ekip gibi bir ekip cikmadi bana gore.Senle beraber herkese selamlarimi sunarim.Muhlis abiye,cavus abiye ve ilhami abiye ayrica selamlar.AMERİKA

  • Fatih Mustafaoğlu 01 Ocak 1970 02:00

    Fatih Mustafaoğlu sn hocam nasılsınız iyisinizdir inşallah kusura bakmayın istediğinizi yerine getiremedim

  • Emin Bilgin 01 Ocak 1970 02:00

    Çok güzel

  • NURULLAH ŞİMŞEK 01 Ocak 1970 02:00

    BİR YAZI ANCAK BU KADAR OKUYAN KİŞİYİ İÇİNE ALIR YAŞAYARAK OKUTUR KULİSLERDE YASADIĞIMIZ HEYECANI YAZINIZI OKURKEN TEKRAR YAŞADIM HOCAM ELLERİNE SAĞLIK

  • yalçın demir 01 Ocak 1970 02:00

    canım hocam emeğine sağlık iyiki varsın.

  • Veysel alsangur 01 Ocak 1970 02:00

    TEŞEKKÜRLER SAYIN ÇAĞLAR ELLERİNİZE SAĞLIK O EFSANE İÇERİSİNDE OLMAYI ÇOK İSTERDİM AMA NASİP DEĞİLMİŞ TARİHİ BİZLERE HATIRLATTIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM KALEMİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK