Osman Bektaş Camii musallasında, üzerinde Palandöken Belediyesi yazılı yeşil renkli bir tabut, kim bilir kaçıncı yolcusunu Vatan-ı Aslisine götürmek için bekliyor.
Etrafına; “Her nefis ölümü tadacaktır” ilâhi emrini haykıran tabutun, bugünkü yolcusu âşıklık geleneğimizin ünlü simalarından, hemşehrimiz Âşık Gülhani’ydi.
Mayıs Ayı’nın dördüncü günü olmasına rağmen, hava oldukça soğuk, yağmur yağdı yağacak. Palandöken’in bembeyaz görüntüsüyle ki muhteşem duruşu insanı etkiliyor, cansız bedeniyle tabutun içerisinde yatan Gülhani gibi bir söz ustası, bu eşsiz manzarayı nasılda mısralara dökerdi diye aklımızdan geçiriyoruz.
Cemaat yavaş yavaş toplanıyor, tanıdık simalar hemen göze çarpıyor; halk ozanlığı geleneğimizi sürdüren Fuat Çerkezoğlu, İhsan Yavuzer, Ruhani, Mevlüt Mertoğlu, Selami Yağar, İsrafil Daşdan, Rahim Sağlam, Ertuğrul Ataç, Sıtkı Eminoğlu gibi âşıklar, ustaya son görevlerini yapmak için gayret içerisindeler.
Vefa duygusu sorumluluğunu taşıyan birkaç ismin haricinde, cenazede bulunması gerekenlerin olmaması, ortamda bir burukluğu hissettiriyor.
Cemaatin toplanmasını beklerken, Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak, Doç. Dr. Dilaver Düzgün, Mehmet Çamlaşır, Vilayet Basın Müdürü Ziyaattin Uçan, Kültür Müdürü Fikret Öztürk, Müze Müdürü Mustafa Erkmen, Nurullah Özkılıç, eski Belediye Başkanı Lütfü Koç ile âşıklık geleneği ve ölüm gerçeği üzerine sohbet yapıyoruz.
Okullardan dağılan çocuklar, korku ve merak içerisinde cenazeyi seyrediyorlar. “Nefi, Emrah, Sümmani, Reyhanî gibi isimler, çocuklarımız için neler ifade ediyor?” sorusuna cevap arıyoruz.
Muhsin Koç’un duygu dolu kısa ve anlamlı konuşmasını dinlerken; Âşık Gülhani’nin dünya, hayat ve ölüm hakkında söylediği;
“İnsanoğlu bir misafir, mihmanı bu dünyanın
Bugün gelen yarın gider, fermanı bu dünyanın
Her ne olsan gireceksin feleğin pençesine
İstersen ol kahraman, aslanı ol bu dünyanın
Bura bir han misalidir, ıssız bir yolda durur
Her gelen bir gece yatar, çeşitli rüya görür
Sabah uykudan uyanır, uzun bir yolda yürür
Zaten bir düş, hayal gibi, tamamı bu dünyanın”
mısraları hatırımızdan geçiyor. Sözün bittiği anlardayız, kılınan cenaze namazından sonra verilen helâlliklerle, Gülhani Usta’yı son yolculuğuna uğurluyoruz. Cenaze arabası,Pasinler’in Yayladağı Köyü’ne Âşık Gülhani’yi götürürken, bizlerde; “Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil” sözleri ile teselli buluyoruz.
Âşık Gülhani, altmış dört yıllık hayat serüveni içerisinde, hayatı ölümü, aşkı sevdayı, hüznü çileyi, çiçeği böceği, eşyayı hakikati anlamaya ve onları ozanlık yeteneği ile mısralara dökmeye çalıştı, arkasında bu sözleri bırakıp, her fani gibi göç edip gitti.
Halk ozanlığı kültürünün önemli halkalarından birini kaybetmenin üzüntüsünü yaşarken, aramızda yaşayan ve ayrılan ozanlarımıza karşı ciddi bir vefa borcumuzun olduğunun tespitiyle, Âşık Gülhani’ye Allah’tan rahmet, ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
“Ağalar, Paşalar köşkü terk eder
Nazik bedenin toprağa gark eder
Mezarın örtülür dostlar terk eder
Orda yaratandan başka yar mı var?”