Ayranlık gazetelerin cacıklık yazarları, bayramlarda adamın içini bayan bayramlık yazılar yazarlar.
Bizim ne eksiğimiz var!
Maydanozu da bizden olmasın mı yani!
Bir selamla iki kelamı esirgeyecek değiliz ya!
Selam olsun, kutlansın kutlu bayramınız!
İki kelamımız da şudur.
Bu bayramda küçükbaş hayvan kesmek isteyenler hep şikâyet ettiler.
Bir koyunun fiyatı altı yüz elli- yedi yüz Türk Lirası, diye.
Niye sızlanıyorlar ki!
Asgari ücret de öyle değil mi?
Koyunla aynı!
Asgari ücrete ses çıkarmazsan, bir işçinin aylık maaşı bir koyunun naşı olur işte!
Olsun!
Kurban olsun bu memlekete koyunlar da emekçiler de!
Ayranlık yazımızdan sonra bayramlık yazımıza geçelim.
Erzurum’da bilenler bilir. Memleketin ileri gelenlerinden sevgili dostum Nejat KAPTAN ve Hasan MEMİŞOĞLU ile geçenlerde bir TUNCELİ ziyaretimiz oldu. Aslında, önce PÜLÜMÜR’e gittik. Ve tepeye çıkıp seyreyledik Pülümür’ü… Yanıp sönen bir avuç ışıklarla sanki gökyüzü yere inmişti.
Sokaklarında dolaştık! İnsanları da yıldız gibiydi.
Sevgili Nejat mehter marşı mırıldanarak yürürken ben de ıslığımla, hepimiz kardeşiz, diye nefes tüketiyordum. Hasan MEMİŞOĞLU ise ikimize de eşlik etmekten geri kalmıyordu.
Sonra Tunceli’ne çevirdik arabamızın başını.
Gece karanlığında koyulduk yola.
Dağlar başımıza devrilecek gibi; hayır! Devrilecek gibi değil, bizi kucaklayan bir dost, bir arkadaş gibi korumasına almış sanki coğrafya!
Dur, dedim Hasan’a.
Durdu.
İndik arabadan iki dağ arasında.
Havayı kokladık derin derin.
Memleket havasını çekerken içimize mutluyduk.
İsterse pusu kursunlar karanlıklarda, diye düşündüm kara güçler.
Biz buyduk!
Ve TUNCELİ!
Tunçtan sevgili…
Seni tanımakta geciktim ben!
Seni daha çok seversem, beni biraz sever misin sen?