Bilgilerin ve bilgelerin tükenmesi...
"Şu eski adresini değiştir artık
On yıldır bilgeliğini tüketti"
Kıvrılıp açılan bir zihnin işaret ettikleridir mısraa dönüştürülenler... Düşünce potasında eritilmiş, aşk potasında acıyla, sızıyla karılmış ve nice bir demden sonra denilmiştir.
İşte şair de ( Cemal Süreya), yukarıya aldığımız iki mısrada söyledikleriyle, böyle bir görevi yerine getiriyor. Kime dediği değil, ne dediği önemli elbette ki. "On yıldır bilgeliğini tüketen şu eski adresini değiştir." diye seslenerek, onu (ve tabii başkalarını da) uyarıyor. Aynı noktada sayıp, aynı yerde bekleyip, yıllar geçse de hep aynı sözleri tekrarlayanlara, çağın ve insanın değiştiğini, bu değişikliklere karşı yeni düşünceler, yeni çareler, yeni çözümler üretmeleri gerektiğini hatırlatıyor bu iki mısrayla.
Fakat, Ionesco'nun dikkat çektiği üzere, "gergedanlaştıktan sonra, gergedanlaştığımızın bilincine varamayız." Çünkü artık çok geçtir...
Yine bir başka sözünde; millet olarak yıllardır yaşadığımız sıkıntıların en önemli sebeplerinden birini ortaya koyuyor: " Eski bilgileri yeniden gözden geçirip yeni bilgiler edinen kişidir ancak başkalarına öğretmenlik yapacak olan." Bizse, eskinin yerine yeni şeyler koymamakta, eskiyi değiştirip dönüştürmemekte ısrarlıyızdır ve eski bilgilerimizle, yeni hayatı yönetmeye devam ederiz.
İnsan davranışları üzerine çalışan ve elde ettiklerini kitlelerle paylaşan Doğan Cüceloğlu, "insanların değişimden niçin kaçındıklarını" soran gazeteciye şu cevabı veriyor:
"Değişime kalktığınız andan itibaren şimdiki rahatlık çemberinizle olmaz. Mutlaka rahatlık çemberinin dışına çıkmanız gerekiyor. Bu rahatlık çemberinin dışına çıktığınız anda gerginleşiyorsunuz, eski alışkanlıklarınızla karşı karşıya geliyorsunuz. ( Burada şairin, "Alışkanlık aşktan kötüdür." sözünü hatırlayın. Hem zaten birileri, yerimi koruyamam düşüncesiyle, değişimi tehlike olarak görmektedir. İ.B.) Onun için önce evvelki bildiğiniz alışkanlıkları unutmanız gerekecek. Yeniden bir gayret sarf ederek, yeni alışkanlıkları yerine koyacaksınız ve öğrenmenin dört adımından geçeceksiniz. Sırf zihinsel ise, bence olmuyor. Mutlaka insanın gönlünü, yüreğini, vicdanını işin içine katan bir cevap olması lâzım ki, o sıkıntılardan geçebilsin. Eğer değişimin kaynağı başkasına hoş görünmek, başkası tarafından takdir edilmek ise, o takdir kaynağı ortadan kaybolunca değişim de durur."
Şimdi düşünelim; bir mecburiyet olmadan, bir menfaat elde etme gayesi gütmeden, öğrenmeye ve değişime katkıda bulunmaya çalışmak, bizim ülkemizde normal karşılanan bir durum mudur? Okumuşlarımızın, üniversite tahsili yapmışlarımızın kitaba, gazeteye, dergiye gösterdikleri ilginin yıllardır aynı noktada kalması ve hatta azalması, utanılacak bir hâl değilde nedir? Bunları yapmadığımız takdirde; eğitilmiş, bilgi ve bilinçle donanmış bir toplum haline gelmeyi nasıl umut edebiliriz? İyiyi, doğruyu ve güzeli seçebilmenin yolu öğrenmekten geçmesine rağmen, öğrenmeden geçirdiği zaman için yanan kaç kişi var içimizde? Yine büyük bilgeye (Konfüçyüs) verelim sözü:
"Bütün günü yiyeceksiz, geceyi de düşünerek, gözüme uyku girmeden geçirdim; hiç bir yararı olmadı. En iyisi, insan bir şeyler öğrenmeli."
Öğrenmezsek değişemeyiz, öğrenmezsek aynı adreste daha senelerce bekleriz ve elimizdekileri işte böyle tüketiriz.